willem dafoe her ne kadar 37 yaşında ölen
vincent van gogh için fazla yaşlı olsa da vincent'in psikolojisine bürünmüş ve ustalıklı bir oyunculuk çıkarmış.
julian schnabel ise çekim teknikleri, ışık ve renkleri kullanımı ve huzursuz edici planlar ile farklı bir bakış biçimini ve kurgulama dilini kullanmış bu filmde. sanatçı ile ilgili çekilen birçok film içinde kuşkusuz en ilginç ve başarılı olanlardan biri hatta verdiği duygu açısından en birincisi denilebilir. uzun yıllar önce
kirk douglas'in van gogh'u canlandırdığı
lust for life, van gogh'un tutkulu kişiliğine odaklanan bir klasik olsa da bu film daha içeriden bakan, sanatçıyı daha iyi kavramış bir iş olmuş.
---
spoiler ---
kendisi de bir ressam olan
julian schnabel (yönetmenliğe sonradan soyunmuştu) vincent ile ilgili halen tartışmalı bir konuyu filmin çıkış noktalarından biri yapmış. hatta filmin sonunda sanki ortaya çıkan eskiz defteri orijinalmiş gibi bunu deklare etmiş. bu, sanatçıya ait olduğu kesin olarak kanıtlanmamış, şaibeli, sanatçının "kayıp arles eskiz defteri" (
the lost arles skechbook) olarak bilinen ve ilk kez 2008 yılında ortaya çıkan ve içinde yaklaşık 65 çizimin olduğu bir çizim defteri. bu defterin,
van gogh museum yetkilileri ve bir grup uzmanın yaptığı inceleme sonucu van gogh'a ait olmadığı tespit edilmişti. defter, schnabel tarafından 2016 yılında ortaya çıkmış olarak sunuluyor filmde. oysa bu defter, daha önce ortaya çıkmış ancak 2016 yılında yayınlanmıştı.(bkz:
https://www.amazon.com/…_1?smid=atvpdkikx0der&psc=1)
filmde, sarı ev'e geçmeden önce defalarca resimlerine de konu ettiği
the night cafe olarak bilinen meşhur mekanda (
café de la gare) çalışan bir kadının, madame ginoux'nun vincent'e sayfaları boş olarak verdiği ve yıllar sonra tüm sayfaları desenlerle dolu biçimde kendisine gönderilen, ancak içinde ne olduğunu bilmeden öylece rafa kaldırdığı "çizim defteri"nin bulunmasını filmin can alıcı detaylarından biri yapmış. oysa bu oldukça tartışmalı bir konu.
kayıp defterbir diğer önemli detay ise
loving vincent filminde de işlenen ve senaryonun en can alıcı unsuru olan; vincent'in intihar etmediği, birilerince öldürüldüğünün altının kesinkes çiziliyor olması. buna göre;
vincent van gogh bir genç çocuk tarafından (
rené secrétan) midesine açılan ateşle ağır bir şekilde yaralanıyor ancak bunu kimseye söylemiyor. zaten loving vincent'te de sanatçıyı öldüren kurşunun açısı ve uzaklığının bir intihar olamayacağı üzerinde durulmuştu. ancak anlaşılıyor ki schnabel, bu yaklaşımı kendi filminde de benimsemiş.
her ne kadar filmde
paul gauguin'e ağırlıklı bir şekilde yer verilmese de filmin en sonunda sarı bir fon üzerinde gauguin'in van gogh ile ilgili kullandığı etkili ifadelerle her iki ayrıksı sanatçıdan birinin sarı, diğerinin ise kırmızıyla neyin peşine düştükleri çarpıcı bir biçimde sunuluyor. gauguin'in sarının peşine düşüp aniden mor'a geçen tutkulu hollandalı ressam için söyledikleri, kendisinin peşine düştüğü şey ile aynıydı. fakat ikisi ayrı yollardan yürümüşlerdi. şöyle bitiriyor gauguin: ben, tanrısal bir ruhum!... ruhun sesiyim!... je suis saint esprit... je suis sain d'esprit...
---
spoiler ---
gerçek bir ressamın peşinde olduğu şeyi ancak bir ressam anlayabilirdi.
julian schnabel işte bunu mümkün kılmış.