çocukluk günlerinde sabahları okula giden bi öğrenci olarak öğleden sonra eve gelip hemen ardından da yemeğini yiyen ve televizyonun karşısına geçen çocukların türk sineması kültürünü iki katına çıkarmış furya. tabi o zamanlar kurgu nedir, senaryo derinliği, yaratıcılığı nedir bilmeden hepsi birbirine benzeyen filmleri hergün ardı ardına izlerdik. zaten üç beş tane müslüm gürses filmi, bi o kadar orhan gencebay ve ibrahim tatlıses filmiyle birlikte araya bi iki tane de şu sıralar gençlerin adını duyduğu ilk anda hatırlayamayacağı bi iki türkücünün/arabesk şarkıcının filmi bi ay boyunca tv'de dönüp dururdu. bi ayın sonunda film stoğu bitince hemen ilk gün yayınlanan filme tekrar dönülür ve bu kısırdöngü bi türlü çözülmezdi.
klibi ucuza getirmenin yanısıra o zaman ünlü olmak ya da bulunan ünü artırmak amacıyla sinema en güzel yol olduğundan buna başvurulduğu kanaatindeyim. zira o dönemde tv türk halkı için zaten yeni bir fenomen olmakla birlikte çoğu kimsenin evinde televizyon yoktu ve queen, micheal jackson gibi isimlerin abd/ingiliz kanallarında klip yayınladığı yıllarda bizim bunu yapacak ne paramız ne de şartlarımız vardı. yani klip yapılsa bile onu oturup izleyecek bi kitle yoktu. ama anne ve babamın deneyimlerinden dinlediğim kadarıyla sinema kültürü anadolu kentlerinde bile oldukça yaygındı ve sinema bu insanların belki de tek sosyal aktivitesi olup insanların duygularını değişik şekillerde etkileme kapasitesine sahipti. bu açıdan bakıldığında, zaten kasediyle sesini milyonlara duyuran bi şarkıcının filme uyarlanan acıklı bi hikayenin üzerine bi de kasetten şarkı patlatıp filmi doruğa ulaştırarak milyonların gönlüne taht kurmaya çalışmasından daha doğal bi eğilime sahip olması da düşünülemez.
ama türk halkı olarak her işte olduğu gibi bu olayın da bokunu çıkardık ve önüne gelen film yapıp kaset doldurmaya başladı. bu furyanın tek olumlu yönü, bugünlerde filmlerin klişeliğine ve oyunculukların acemiliğine bakıp geyik çevirilen ortamlarda gülecek malzeme çıkarılabilmesidir.
tam bu illallah dedirten furya kayboldu derken doksanlı yıllarında ortalarında tv kanallarının ve televizyonun evlerde yaygınlaşmasıyla birlikte bunun bi üst versiyonu olan arabesk şarkıcılara dizi çekme modası başladı. bunun da öncüleri
ibrahim erkal,
mahsun kırmızıgül,
özcan deniz gibi isimler oldu tabi. mahsun ve özcan metroseksüellik ayağına işi kurtarmayı bilse de ibrahim erkal bu modernleşme hareketinden sağ çıkamayarak bi nevi sessizliğe gömüldü. arada
atilla taş gibi popçuların da dizi piyasasında boy gösterdiğini belirtmeden geçmeyelim. (bkz:
atilla taş'ın dizi oyuncusu olduğu yıllar)
şimdiler de güldürse de zamanında iyi bi ekmek kapısı olmuş tabi bu olay. gerçi kazanılan para düşünüldüğünde fırın kapısı demek daha doğru ya neyse...