roger penrose'ın “andromeda paradoksu”, özel göreliliğin eş-zamanlılık ilkesini tecessüm ettiren çarpıcı bir zihnî deneydir.
görselparadoks, aynı kaldırımda karşılaşan iki yayayı tasavvur eder: biri andromeda galaksisi'ne doğru, diğeri ondan uzağa yürür. yürüyüş hızları saniyede ancak birkaç metredir; fakat iki buçuk milyon ışık yılı mesafe, lorentz dönüşümlerini devasa bir mercek gibi büyüterek her gözlemcinin “şimdi” düzlemini günler ölçeğinde kaydırır. netice: bir gözlemciye göre andromeda'daki farazî istilâ filosu çoktan yola çıkmıştır, ötekine göre ise toplantı hâlen sürmektedir. böylece evrensel “şimdi” anlayışının zemini sarsılır.
bu misal, evreni dört boyutlu bir “blok” (b-kuramı) şeklinde tasvir eden yorumu destekler. özel görelilik, geçmiş-gelecek tertibinin gözlemcinin hareketine bağlı olduğunu söyler; ayrıcalıklı tek bir zaman dilimi yoktur. rietdijk-putnam argümanı buradan hareketle “gelecek zaten mevcuttur” hükmüne varır ve determinizm tartışmasını alevlendirir: eğer andromeda filosu bir çerçevede yola çıktıysa, gelecek “oradadır”; özgür irade ise o blokta yeni bir sahife açmaktan ibarettir.
paradoks, nedenselliği ihlâl etmez. andromeda ile dünya arasındaki olaylar ışık hızını aşmayan sinyallerle bağlıdır; iki yaya kararın sonucunu ancak milyonlarca yıl sonra öğrenebilir. çelişki fizikî değil, epistemiktir: “gelecek” sandığımız şeyin belirli olup olmadığını bilmeyiz, fakat kuram olay sıralarını tutarlı tutar.
kozmoloji cephesinde paradoks, “kozmik saat” fikrinin konvansiyonelliğini hatırlatır. büyük patlama'dan itibaren genleşmeye dayalı zaman parametresi pratikte kullanışlıdır; ancak gözlemcinin hızını değiştirmek bu saati farklı okutur. minkowski dokusunda uzay ve zaman bütünleşmiş olduğundan, her “kesit” keyfiyete tâbidir.
felsefî cephede presentizm—yalnızca şimdinin gerçekliğini savunan nazariye—bu tabloda müşkülât içindedir. presentist bir kozmoloji, penrose'un iki yayasını açıklayabilmek için gizli bir mutlak çerçeve öngörmek zorundadır; bu da lorentz simetrisini bozar. “gelişen blok” teorisi geçmiş ile şimdiyi gerçek, geleceği potansiyel saysa da eş-zamanlılık göreliliği, büyüyen “şimdi” kavramını farklı hızlarda, dolayısıyla tutarsız biçimde genişletir. böylece en az sürtünmeyle işleyen yorum, çoğu fizikçinin benimsediği eternalist blok evren olur.
paradoksun metafizik akisleri budist düşüncede de yankı bulur. ii. yüzyılda yaşamış nagarjuna, zamanın kendi başına varlık taşımadığını, geçmiş-şimdi-gelecek triadının karşılıklı bağımlılıktan ibaret olduğunu belirtir. budist “bağımlı ortaya çıkış” (pratitya-samutpada) ilkesi her olgunun başka koşullara dayalı olarak zuhûr ettiğini söyler; bu, görelilikte olayların ışık konileriyle bağlanmasına benzer. öte yandan sarvastivada ekolü, karmanın işleyişini açıklamak adına “geçmiş ve geleceğin belli bir varlık kipinde mevcut olduğunu” savunmuş, ancak madhyamaka geleneği bu iddiayı “ebediyetçi” diye eleştirmiştir.
görelilik, ikiliği çözen bir estetik de sunar: newton mekân ve zamanı ayrı kutuplar görürken, einstein bunları tek dokuda mezcetmiştir. bu, budist “non-dualizm” ile mülâyim bir paralellik arz eder; zen meditasyonu kavramsal şemdeleri askıya alıp her bilincin kendi yerel “şimdi”sinde demirlediğini kavrar. paradoks da bu çoklu “şimdi”lerin matematiksel karşılığını gösterir.
kuantum mekaniğinde everett'in çok-dünya yorumu, blok evreni dallı budaklı bir ağaç olarak düşünür; her ölçüm olası gelecekleri farklı evrenlere ayırır. budist kozmolojideki sonsuz “buda alanları” (buddha-k?etra) fikri, ayrı karmalarla yoğrulmuş pek çok evreni tasavvur eder. her iki yaklaşım da çoğul geleceklere kapı aralar.
pratikte eş-zamanlılık düzeltmeleri gps uydularında nanosanîye ölçeğinde uygulanır; penrose'un kaldırımı ise bu mikro düzeltmeleri galaktik ölçeğe büyüterek sezgileri sarsar. bir adım hız farkının galaksiler ötesinde günlerce zaman farkı doğurabileceği fikri, insanın kozmik tevazusunu pekiştirir. budist şefkat (karu?a) öğretisi de, varlıkların ortak ağla bağlandığını idrak ettikçe başkasının ıstırabını kendinden ayrı görmemenin gereğini vurgular.
işık konisi geometrisi paradoksu daha da keskinleştirir. her gözlemci, kendisini merkez alan geçmiş ve gelecek ışık konilerine sahiptir; bu koniler nedensel etkileşimin hududunu çizer. iki yayanın konileri, andromeda'daki karar toplantısıyla kesişmez; çünkü bu olay “ara bölgede” (spacelike separated) yer alır. olayın hangi zamana ait olduğu kesit seçimine bağlıdır; nesnel bir hakem yoktur. ancak karar, ışık hızıyla gönderilen bir sinyal hâline geldiğinde nedensel ağın içine girer ve tüm çerçeveler sebep-sonuç düzeni üzerinde uzlaşır.
entropi oku ise göreliliği sarsmaz. termodinamik, evrendeki yönlülüğü entropi artışıyla imler; eş-zamanlılık izafî olsa da her çerçevede entropi büyür. bu, budist “anicca” ilkesinin —her şeyin geçici oluşunun— fiziksel izdüşümüdür: değişim durmaz, fakat bu akışı kalıcı bir “varlık” saymak yanılgıdır. görelilik de “şimdi”yi ontolojik tahtına oturtmanın hatalı olduğunu söyler.
ahlâkî izdüşüm de kayda değerdir. bir gözlemcinin “şimdi”sinde başka bir varlığın gelecekteki ızdırabı hâlihazırda vuku bulmuşsa, müşterek sorumluluğumuz daha da belirginleşir. penrose'un senaryosu, kozmik ölçekte ortak yazgıyı tasdik eder: engin mesafeler ontolojik ayrımlar doğurmaz, yalnızca idrakimizi genişletir.
penrose, paradoksunu “önemsiz fakat yadırgatıcı” diye niteler: önemsizdir, çünkü lorentz cebrinin kaçınılmaz sonucudur; yadırgatıcıdır, çünkü duyularımızın dayattığı kronolojik sezgiye meydan okur. dünya'nın döndüğü yahut atomların büyük ölçüde boşluktan ibaret olduğu ilk duyulduğunda ne kadar şaşırtıcı idiyse, andromeda paradoksu da o denli hayret uyandırır ve evren tasavvurumuzun telif defterine yeni bir fasıl ekler.
son kertede, ister ortodoks fizik ister kadim metinler, her ikisi de varlığın izafî tabiatında müttefiktir. paradoks, bizi sabit bir zaman nehrinde sürüklenen yolcular değil, uzay-zamanda iz düşümler bırakan bilinç adacıkları olarak düşünmeye davet eder. ve belki de bu davet, çağlar boyu yinelenen bir hikmete tercüman olur: âlem, hakikatte sandığımızdan daha derin, daha girift ve her zerresiyle müşterek bir dokudur.
alintidir