allah adına konuşan dinsizleri tekrar gösteren olay. şimdi ben sizlere bir şey anlatacağım. bu yazacaklarımı tüm samimiyetimle yazıyorum. daha önce kimseye anlatmadığım şey bu. sizin bunu anlayacağınızı umuyorum. hayvanlar gibi de uzun yazacağım, ona göre...
ben dinle çocuk yaşta tanıştım, herkes gibi. fakat aklımda hep sorular vardı. evren, yaratılış, yıldızlar falan hep kafamı kurcalayan sorular. o zamanlar izmir menemen'de oturuyoruz. bir gün bunu din öğretmenime sordum (ilkokul 4). cevap verdi ama tatmin etmedi. bir soru daha sordum, kızdı bana. niye dedim, dövdü beni... dinden soğumadım. öğretmen olacak bu yavşaktan soğudum.
sonra bir gün dua ezberleyin dedi bu hocamız. sübhaneke. ezberledim hemen. sonra fatiha'yı verdi onu da ezberledim. ardından sanırım ihlas veya onun gibi uzun bir sure verdi. ezberleyemedim. dilim dönmüyordu. ben de türkçe anlamını öğrenip derse girdim. oku, dedi öğretmen. okudum, yarıda kesti öğretmen. arapça oku dedi. çocukluğun verdiği bütün saflıkla, "arapça bilmiyorum öğretmenim, sevmiyorum arapçayı" dedim. yine dövdü sağ olsun beni... bütün gün gıkım çıkmadı, diğer derslerde de. hep düşündüm. öğretmen beni neden dövdü? oysa ezberlemiştim.
eve gittim. hep susuyordum. annem sordu, yok bir şey dedim. babam geldi. baba bu lan, adamdan bir şey saklanmaz. anlattım olayı. bir şey demedi. sabah okula giderken baktım babam da hazırlanmış. hadi dedi. birlikte okula gittik. öğretmenler odası neresi, dedi? gösterdim babama, kapıyı açtı, yavaşça bana, din hocan kim, dedi. gösterdim. sen burada bekle dedi, kapıyı kapattı, tam kapanmadı kapı sesleri net bir şekilde duyuyordum.
babam, bizim hocaya giderek doğrudan konuya girdi; "biz çocuklarımıza, ne dindar, ne de dinsiz olmalarını öğretiyoruz. kendilerine bıraktık. her şeyi, tüm mezhepleri ve dinleri öğretiyoruz, içlerinde böyle bir sevgi varsa kaparlar. benim oğlum arapça bilmez, öğrenmek isterse öğrenir. türkçe'sini okuyamazsa, sınıfta bırakırsın! eğer sana bu konuda bir terbiyesizlik yaparsa istersen okuldan da attırırsın. itiraz etmem ama bir daha benim oğluma bu yüzden elinin kalktığını duyarsam, zorla arapça öğrettiğini duyarsam, seni
kubilay anıtı'nın yanına asarım!" şeklinde ayar verdi...
o saatten sonra bizim hoca bana karşı melek oldu. 5 yıl menemen'de kaldık biz. 4. sınıftan ortaokul bitesiye kadar. hep aynı din hocası geldi dersimize. benim din dersim 5 yıl boyunca hep 2 geldi karneye. ne 3 oldu ne de 1. öğretmen durmadan gülümseyerek dinle ilgili bana laf soktu yıllarca. başlarda zoruma gitti. babama söyleyemedim artık. sonra, o dönem 5. sınıfta falan aziz nesin kitaplarıyla tanıştım ben. çok sevdim nesin dede'yi. aradan yıllar geçtikçe ben daha çok araştırıp okudum, geliştikçe artık hocanın sataşmalarına cevap verir oldum. mezun olasıya kadar öyle bir duruma geldik ki, hoca da artık bu karşılıklı atışmalardan hoşlanır olmuştu. ben de. o beni dinsiz olarak görüyordu. ben onu arap hayranı, yobaz. ama ben dinsiz değildim. inanıyordum, sadece sorguluyordum...
(bu arada o dönem 90'ların ortası, 28 şubat falan) aradan yıllar geçti. akp iktidar oldu. şu iktidar olduğu döneme bakıyorum da, ırak'ta müslümanların öldürülmesi, din sömürülerine karşı durmadan yolsuzluk, yoksulluk, iftira ve karalama kampanyaları...
ben akp iktidarında dinden soğudum... 5 yıl boyunca yobaz din hocasının bir çocuğa yapamadığını, bu iktidar yaptı. ben artık dinlere inanmıyorum. dinsizim. belki bu senin içindeymiş, ailende varmış dinsizlik gibisinden şeyler diyeceksiniz ama benim ailem çok inançlıdır. fakat ben, değilim. tamamen inançsız olmadım henüz. çünkü bir yandan inanmak da istiyorum. fakat olmuyor, böyle adamları, vali olanları, başbakan olanları gördükçe, midem bulanıyor. belki de dünya üzerinde içerisinde, güzellik, temizlik, saflık hakkaniyet ve ilericilik bulunan tek şey olan müslümanlığı sevemiyorum ben artık. çünkü artık bakmıyorum, görüyorum...