emekli ikramiyesiyle ev, eğer hanımınız da emekliyse, ev+araba+yazlık alınan karanlık dönemlere ait görüntülerdir. şimdi çoğ şükür, kümes kadar evler 3 milyondan başlıyor hüloğğ.
(bkz:
aktroll başlıkları)
ciddiye almayın, engelleyip geçin vaktinize yazık. bu başlıkta gördüğüm aktrolleri buraya ekliyorum size de kolaylık olsun.
(bkz:
imam zeyd)
(bkz:
long long ago)
(bkz:
sinyorlefter)
(bkz:
faarisii) - yeşilli bonus
ahaber sen misin?
edit:"ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" deyimi vardır. maalesef sıradan halkta karşılığını her zaman bulur.
hayvan gibi bir sinüzit ağrısı çektim geçen hafta. aile hekimi bir haftadan önce randevu vermiyor, hastane on günden önce vermiyor. eczaneden alayım desem antibiyotik satışı reçetesiz yapılmıyor. özel çok pahalı. acile gittim. büyük bir ihtimalle orada covid kaptım. mis gibi sağlık sistemi. beğenmeyen siktirsin gitsin. dur bakalım gideceğim daha ağırlaşırsam.
5 ay sonra biz ne olacağızın derdine düşmüş aktroll sıçmığıdır.
alın size ödev aktroller.
o arşivlerdeki olumsuz olayların faillerinin kaçının bugünün iktidarında koltukları var acaba?
bugünlerine o günlerde taşları döşeye döşeye gelenler kimler?
her seçim öncesi aynı nane. sıkıldık artık be. vizyonunuzu genişletin biraz. tencere kaynamıyor tencere. bu kadar yıldır iktidar olmanızın tek sebebi muhalefetin ezikliği ve beceriksizliğidir. ekonominin hali ortada halen arşiv görüntülerinden kendinize ekmek çıkarmaya çalışıyorsunuz.
2003 yılında babam emekli oldu (memur emeklisi). tek maaşla iki çocuk okutup, emekli olmadan önce 3+1 güzel bir ev bir de idare eder bir araba almıştı. emekli olduğunda da bir müstakil yazlık ve 3+1 ev eşyasının tamamını sıfırdan alabildi. hem de hiç borca girmeden.
şu an emekli olan bir memur bırakın evi, yazlığı ikinci el bir araba almayı hayal dahi edemiyor. gelinen nokta bu troll kardeş!
benim için ilk entrysi olmayan bir başlık ama az çok tahmin ediyorum. o zamanın gençleri olarak biz hatırlıyoruz, önünüzde gerçekten modern bir dünyaya yetişme umudu vardı, asıl karşılaştırılması gereken bence gençlikler:
bu festivallerden, konserlerden bol bol oluyordu:
hem kamplı hem içkili kızlı erkekli eğlendilerüniversite öğrencileri bahar şenliklerinde gülüp eglenirdi, videosunu bulamıyorum pek, bulabildiğim en erken tarihli olan
mimar sinan 2007 bahar senligi bir tür tanıtım filmi. gündüz çekilmiş. akşamında bütün taşkışla falan da oralara dolusup rıhtımda bira içip bir sürü konser izleyecek.
gençler kendine de yetebiliyordu. ben okurken sevgilim mezundu, part time çalışıp o parayla şişli'nin göbeğinde minicik de olsa kendi evinde yaşayabiliyordu. üniversite mezunu bir insanın kendisini bağımsız olarak geçindirmesi zor değildi.
gençlik zaten daha fazlasını istemez ki, eğitim ve kendini geliştirme hakkı ve şansı, özgürlüğünü muhafaza edecek ekonomik yeterlilik, sosyal olmak ve keyifli vakit geçirmek.
o kadar temel şeyler gençlerin elinden alındı ki şu son 20 yılda, bu yukarıda yazdıklarımın temel insan hakları ile bağlantısı bile unutuluyor. gençlere balık tutmayı ögreteceklerine balık verdiler (2003-2007), sonra da sana artık lazım değil balığını veriyoz ya lan, fazla ortalıkta görünme diye oltalarını alıp kırdılar (2007-2013). şimdi balık da vermiyorlar (2013-2023). modern zaman köleliği bir gelecek planı değildir.
bir zamanlar medya böyle haberler yapabiliyordu, evet. hatırlatma için teşekkürler.
bu ne ahlaksızlıktır be! kantinde, kütüphanede, amfide... ülkücü baskınlarından okulda zor barınırdık. gözümüzün önünde nacaklar satırlar uçtu, kan gövdeyi götürdü kaç kere. yer: istanbul üniversitesi, edebiyat fakültesi. hayatımızda gözaltı görmedik, hiçbir halta karışmadık, ama hiçbir yerde cama-kapıya arkamızı dönüp oturamadık yıllarca. birinci sınıfta, içinde kaldığımız ilk olayda ağlayarak gitmiştik eve, iki arkadaş. tabii ne sosyal medya, ne akıllı telefon... ne bir kayıt. anlattık, film dinler gibi dinledi insanlar. kimse inanmadı, inanmaz da. 28 sene öncesinden bahsediyorum.
okul kantinleri terör örgütlerinin eline geçmişmiş. vay anam yav. tabii, dünyanın en kötü çay, kahve ve ekmek içi patatesinin satıldığı, duman altı, kıç kadar kantinden geçen öyle bir acayip strateji. dakikada kaç kişi girer çıkar, kim bilir. herkes birbirinin içinde oturuyor. süper örgüt ortamı. birasına, ihaleli batak, rıfkı.
demek kütüphanler de terör örgütlerininmiş ha o zamanlar? vay canına be. vah zavallı kitaplar. kütüphanede cam çerçeve indirip, masa parçalayıp ders çalışan öğrencileri saatlerce rehin alıp, ağız burun kırıp mı kurtarmışlar terör örgütlerinin elinden?
amfide sıraları kırıp, öğrencileri dövünce kaçıp gitmiş mi terör örgütçüleri? felsefe koridorunda 'burada solcu varmış, kim o lan' diye sınav bekleyen öğrenciyi kafatasını çatlatana kadar döverek mi savunmuşlar okulu, terör örgütlerine karşı? vay amk.
herkes tanırdı birbirini, herkes. en ufak bir sivrilikten, olaydan herkesin haberi vardı. akp türkiyesi mi lan bu, insanlar kim kime dum duma, birbirinden bihaber olsun? kim hangi sınıfta, hangi bölümde... kim kimin nesidir. yediğin içtiğin, sıçtığın ayrı gitmez. herkes bilirdi birbirini. devamlı her yerde, sokakta, okulda, orda burda hep berabersin. üniversitenin, üniversite öğrenciliğinin ne olduğunu bilmiyor ki artık çocuklar tabii.
twitch'de oyun yayınları seyreden bebelere, y-z kuşaklarına falan yutturun siz bunları. terör örgütüymüş de solcularmış da... sen hiç üniversitede bir yer basıp satırla adam doğrayan solcu gördün mü, duydun mu hayatında? kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz lan siz?
göt kadar kantinin ortasında taşıyıcı kolon var, ama kapıdan genişçe bir boşlukla yiyecek içecek satılan yere açılıyor. herifler 'sol' kapıdan girip -suratları atkılarla kapalı- önüne gelene satır sallıyor kafalarına estikçe. ama ne zaman, nedense hep en kalabalık zamanında. satır lan, satır. kasaplarda olur ya, öyle satır. arada boşluk var ama, tabii orası sol taraf. üniversite kantini orası, sol tarafta anarşikler var yav. heriflerdeki kafa bu. kıyamet kopuyor. kaos, kan revan... neden sonra polis giriyor içeri. kim gözaltına alınıyor? olabilecek en apolitik ortamda, güya var olan, sözde birtakım terrörrristler. ama aslında ortada hiçbir şey yok. olay tamamen korku salmak üzerine, vahşet-şiddet çıkarmak, insan sindirmek üstüne üzerine kurulu. kimse bir şey görmüyor bilmiyor, akşam haberlerde; orda burda salla sallayabildiğin kadar. en fazla harç eylemleri var. amaç, öğrencileri korkudan hareket edemeyecek hale getirmek.
hep bu olayların ardından, sol girişteki koridorun başındaki erkekler tuvaletinden, yok bodrum katından, ordan burdan çıkıp, elini kolunu sallaya sallaya giden izbandut gibi herifler kim peki? öğrenci miydi onlar? hiç kimsenin tanımadığı, son derece malum tipler. ne oldukları nasıl bellidir; nasıl da banko tiplerdir. 250 metreden görsen, 'canını seven kaçsın!' diye bağırırsın.
ülke bitmiş-yok olmuş, ekonomi çökmüş, daha ne kadar girecez yerin dibine belli değil, üniversitelerdeki çatışmalar, yok bilmem ne olaylarıymış. üniversitede ülkeye tehdit varmış. yaratacağınız algıyı sauropodlar siksin sizin.