karşıyaka'da sahafta dolaşırken, ahmet hamdi tanpınar'ın, tamamlayamadığı fakat sonradan notları içerisinden toparlanarak yayınlanan romanı aydaki kadın'ı inceliyorduk. epeyce eski ve yırtılmış, yıpranmış bir kitaptı. incelerken, içerisinde bir not bulduk. daha doğrusu bir karalama. ne yazıldığı çok zor okunan, ama o an orada okuyabildiğimiz kısmıyla epey ilgimizi çeken bir nottu. kitaba ihtiyacımız olmadığı için, notu çantamıza atıp çıktık sahaftan. bir yere oturup notu çözmeye çalıştık sevdiğim kadınla. kişisel bir not olduğu için, muğlakta kalan ifadeler de vardı. yazan kişinin ruh halini, kalemin titrediği, mürekkebin koyulaştığı yerlerden tahmin edebiliyorduk. belki edebi açıdan mükemmel olmayabilir ki yazan kişinin gayesinin de bu olduğunu düşünmüyorum, fakat o an kendimizi bir zeki demirkubuz filminde gibi hissediyorduk. his vardı, yoğun da bir yalnızlık. bu notu şu an yayınlamaktaki amacım ise, bu kişi yaşıyorsa ve olur ya buraları okuyorsa onu bulmak. sebepsiz bir bağ oluştu içimizde onunla.
"pazar, 30.05.1993
sabah. insansız bir evde uyandım. yalnızım.
dağılmış bir psikolojik yapım var bir süredir. hani bir örümcek ağını andıran binlerce kırıklı aynalar olur ya; kırıklarından ötürü nesneleri de öyle gösterir. işte öyle. hiçbir şey eksiksiz ve yerli yerinde değil.
güçlenmem gerektiğini düşünüp, zorlanarak kahvaltı hazırladım; kendime. cumhuriyet’e bakarak yedim. mutsuz olduğumda yaptığım gibi kendimle oynadım. yaptığıma canım sıkıldı. giyinip çıktım. az ötedeki kahveye gittim. spor gazeteleri okudum. çay içtim. çıktım, çevrede oyun oynayacağım onca insan arasında bir merhaba diyeceğim yok. çıkarken kitabımı almadığıma üzüldüm. gidip bir yerlerde okurdum. ev yakın olduğu halde üşendim.
otobüse bindim. inönü’deki nargile kahvesine gitmeye niyetlendim. orada da tanıdığım biri yok. iyi tavlacılar var. onları izleyerek vakit geçirebileceğimi düşündüm. belki de birine oyun teklif edebilirdim. kabul ederse birkaç saat kabuğumun dışında yaşamama sebep olabilirdi.
kahve oldukça tenha idi. orta yaşlı iki oyuncu tavla oynuyordu. yanlarına oturdum. onları izledim. içimden hep zayıf olanı tuttum. bu nedenle sık sık taraf değiştirdim. içtiğim çayın parasını tabağa bıraktım. yanlarına çay için oturmuş biri sanılmayı istemedim. parayı bırakırken, metalin cam tabakta oldukça ses çıkarmasına özen gösterdim. böylece oyunculara bunu hissettirdim. adamlar kendini oyuna vermişler. yaptıklarımdan haberleri bile yoktu muhakkak. gençten biri geldi, izlemeye. onu daha önce oynarken görmüştüm. bir süre sonra ona oyun teklif ettim. biraz utandım. kabul etti. nasıl sevindim, içimden. birkaç saatliğine sorunlarımdan ayrılacaktım. yenilmeye razıyım.
oynadık. kendimi pek oyuna vermedim. amacım zamanı düşünmeden geçirmekti. yenildim.
eve döndüm. sıkkın. soyunmayıp yattım.”