henry kissingerdiplomasi isimli kitabında, iki lider ile ilgili karşılaştırmayı "stalin'in pazarı" isimli onüçüncü kısımda yapmıştır, şöyle ki:
"...eğer ideoloji dış politikayı belirliyorsa, hitler ve stalin'in de tıpkı üç yüzyıl önce
richelieu ve türk sultanının (
kanuni sultan suleyman) yaptığı gibi el sıkışmamaları gerekirdi. fakat ortak jeopolitik çıkar güçlü bir bağdır ve hitler ile stalin gibi iki eski düşmanı karşı konulmaz bir biçimde birbirine itmiştir.
olay gerçekleştiği zaman, demokrasiler duyduklarına inanamamışlar; şaşkınlıktan taş kesilmeleri, onların stalin'in mantalitesini, hitleri'inkinden daha iyi anlayamadıklarının işaretidir. hitler gibi stalin'in kariyeri de, toplumun fakir kesimlerinde şekillenmişti; şu farkla ki, meslek hayatında en yukarılara kadar çıkması daha uzun zaman almıştır. hitler'in, demagojideki parlaklığına olan güveni, her şeyini tek bir zar atışına bırakmayı göze almasına neden olmuştur. stalin, başarısını, komunist bürokrasinin içinde rakiplerinin ayağını kaydırma yeteneğine borçluydu. güce talip olan diğer rakipler, gürcistan'dan gelen bu meşum kişiye ilk nazarda rakip gözü ile bakmadıklarından onu ihmal etmişlerdi. hitler, temel bir tek amaçlılıkla arkadaşları üzerinde baskı kurarak başarılı olurken; stalin perde arkasından belli etmemek yoluyla güç kazanmıştır.
hitler, bohem çalışma alışkanlıklarını ve kurnaz kişiliğini karar verme mekanizmasına uyarladı ve bu da hükümetine kriz dolu ve kimi zaman da amatörce bir hava verdi. stalin, hayatının gençlik yıllarındaki sert dini eğitiminin katı disiplinini, bolşevik dünya görüşünün acımasız yorumlarıyla birleştirdi ve ideolojiyi politik kontrol aracı haline getirdi. hitler, kitlelerin hayranlığını kazanarak başarılı oldu. stalin, bu kadar kişisel bir yaklaşıma güvenmeyecek kadar paranoyaktı. nihai zaferi, gelip geçici sevgiden çok daha fazla istiyordu ve bu amacına ulaşmak için olası bütün rakiplerini tek tek ortadan kaldırmak yolunu seçti.
hitler'in ihtiraslarının, yaşadığı süre içinde gerçekleşmesi gerekliydi; kendi sözlerine göre, o yalnızca kendisini temsil ediyordu. stalin de onun gibi megalomanyaktı; fakat kendisini tarihi gerçeğin bir hizmetkarı gibi görüyordu. stalin'in, hitler'e benzemeyen tarafı inanılmaz sabrıydı. demokrasilerin liderlerine benzemeyen bir başka özelliği de, her zaman çok büyük bir titizlikle güç analizi yapmaya hazır olmasıydı. ideolojisinin tarihi gerçeği temsil ettiğine kesinlikle inandığı için ikiyüzlü ahlak veya duygusal bağlılıklar dediği bağlarla kısıtlanmadan sovyet ulusal çıkarlarının acımasız bir takipçisi oldu. "
iki lidere de rakip bir düşünce sisteminin, ki bu sistemlerin ikisiyle de yaptığı mücadeleyi bir şekilde kazanmıştır, bakış açısını özetlemek açısından dikkate değer olsa gerek.