abdülhak şinasi hisar
Previous / Next (3) - Last Page (11)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

tdk nın türkçe sözlüğünde 576 örneği olan yazar
2 favorites - -
//(...)

o zamanlarda * beyoğlunda kitapçı dükkânlarındaki fransızca kitaplara her zaman alâka duyardık. bibliotheque nationale * kütüphanesinin mavi kaplı küçük kitaplarının birçoklarını okurduk. bizim haftalık servet-i fünun'umuza mukabil her hafta aldığımız meşhur bir mecmua vardı: "les annales" *. edebiyat-i cedide şair ve muharrirleri gibi, biz de, meşhur fransız romanlarına pek merak ederdik. yalnız emile zola'nın biraz âmiyâne olan, romanlarını okumakla iktifa etmeyerek, victor hugo'nun azim orkestrasını dinlemeye koyulurduk. paul verlaine'in mucizeli gelen şiirlerini ezber biliyorduk.

yalnız fransız şiir ve romanlarını değil, fransız piyeslerini de okumakla iktifa etmeyerek meşhur aktör ve aktrisleriyle de meşgul oluyorduk. bunların bâzılarının tepebaşı tiyatrosuna kadar geldikleri oluyordu ve hattâ diyebilirim ki, zamanın meşhur piyeslerinin bâzılarını izam etmiş olurduk. meselâ hatırımdadır ki, edmond rostand'ın o zamanlarda oynanan "l'aiglon" piyesine o kadar ehemmiyet vermiştik ki, bu hâdiseyi tamamiyle izam etmiş olduğumuza kaniim.

garb'ın meşhur adamlarını, hatiplerini, siyasîlerini, şairlerini, eserlerini, fikirlerini öğrenmiş, duymuş, dinlemiş ve hepsi hakkında bir fikir edinmiş olurduk.

(...)//

abdülhak şinasi hisar

iç. "ahmet haşim -şiiri ve hayatı-", 1.b., hilmi kitabevi, istanbul-1963, s. 15-16

---

ayrıca ahmet haşim kitabından alıntılar için:

(bkz: mülevven/#2771980)

(bkz: hacı fışfış/#2772117)

(bkz: asap/#2860405)

(bkz: siir yegane seydir mana bir osuruktur/#2870581)

(bkz: kurbağalıdere şairi/#2885337) ayrıca ---> (bkz: #2886523)

(bkz: vapur vakti geldi/#2972745)

(bkz: şeyh bakî efendi/#3007734)

(bkz: hazzopulo pasajı/#8834688)
5 favorites - -
fehim bey ve biz, çamlıca'daki eniştemiz, ali nizami bey'in alafrangalığı ve şeyhliği adlı romanları yanında, boğaziçi mehtapları, boğaziçi yalıları, geçmiş zaman köşkleri gibi hatıra, deneme, şiir türünden eserler de vermiştir. istanbul ve pierre loti ile yahya kemal'e veda diğer eserlerindendir. ahmet haşim'le ilgili olarak; ahmet haşim, şiiri ve hayatı adlı eseri yazmıştır.
0 favorites - -
ona bu ismin verilmesine babasının şinasi ve abdülhak hamid tarhan'a olan hayranlığı neden olmuştur.
0 favorites - -
"asıl zorluk belki öğrenilmesi lazım gelen şeylerin değil, unutulması gereken şeylerin çokluğundan ileri gelir." diyen edip.
4 favorites - -
0 favorites - -
"akşamın yavaş, içli ve derin renkleri kalbe öyle bir tuzak kurar ki, bu zavallı mutlak, yeni bir hayale dalar ve muhakkak yeni bir ümide düşer. bizi aldatmış olan hayatımızı affeder ve dünyayo yeniden severiz"
diyen yazar hassasiyeti ve narinliği neticesinde realitenin çıplaklığında gözleri kamaşan estet abdülkah şinasidir.

işte fenomenolojiye giriş satırları :

"daha demin yorgun, klları kırılmış ruh, sanki bir hülya alemine uçmak için guya yeni, sevimli bir şekil veya mana alkır. zira ,şimdi bütün maddeler erimiş ve birer remiz olmuştur. şimdi herşey bir tefsirdir. bir tasavvufa benzer, rüzgarlar guya ruhumuzun ateşini havalandırır. biz zehirlenmiş tecrübelerin oğulları sanki bütün tecrübelerimizi unuturuz"

p çok sevdiği chautbriand, barre, prous satırları gibi
ya da ahmet haşim'in o belde

elektroşok tedevisi gören " ruh hastası" yazar mikrop obsesyonu yüzünden meyve yemezdi cihangirde rüyam apartmanında öldü

onu gözümden gitmiyor bir an hayalin le hatırlarız
11 favorites - -
hiç kimseye "sen" diye hitap etmezmi$ kendileri.. kardesiyle bile "siz" diye konu$urmu$.. bununla ilgili bir anekdot:
süleyman nazif, abdülhak sinasi hisar’ın agzından hiç sen lafı çıkmadıgını görünce biraz da alay olsun diye sormu$:
yahu abdülhak sinasi, sen zaman zaman paris’e gider orada kalırsın.. acaba orada sen (sein) nehrine de mi "siz" nehri diyorsun?
2 favorites - -
devrinde yaşamak istediğim, cümlelerini kendime ilham edindiğim, gözlerini görebilseydim eğer manalarının tefsirine vaktimi seve seve harcayacağımı bildiğim, nev’i şahsına münhasır bir insan, o da kitaplarındaki delilerden biridir, yüreğimde.

baskıları maalesef yeni yeni gündeme gelen muazzam kitaplarında görülür ki donkişotu her daim delilik timsali görmüştür. 1952 yılında kendisiyle yapılmış bir röportajda karakterlerle ilgili sorulan “yansımanız mıdır” anlamındaki klasik bir soruya da bu örnekle cevap vermiştir: “cervantes'in don kişot'u doğduğu zaman "don kişot kimdir?" diye sormuşlardır. halbuki cervantes olmasaydı don kişot olur muydu?”

deliliği ele aldığı ve mantıklı çıkarımlar yaparak gizli kapaklı methiyeler düzdüğü kitabı çamlıcadaki eniştemiz olmasına rağmen fahim bey ve bizde de- bir devam kitabı görüntüsü oluşturur vaziyette- deliliğe değinir durur.insanın deli olası gelir:

“onlarla görüşünce artık mücerret olarak insanların aklına, mantığına, muhakemesine itimat etmek gibi hiç caiz olmayan hafifmeşrepliklerden kurtuluruz”*

“sağırların yanında her zaman söylemeyi adet edindiğimiz sözlerin lüzumsuzluğunu duyduğumuz ve söylenmeye değer sözlerin azlığını idrak ettiğimiz gibi delilerin yanında da nice muhakemelerden vazgeçmek ve kabul edilmesi başka bir şuura ihtiyaç gösterecek şeyleri söylememek lüzumunu anlar ve susarız.”` :çamlıcadaki eniştemiz `

ki o herkeste farklı oranlarda da olsa delilik belirtileri sezer. ve der ki:

“insanlara verilecek en iyi nasihat ruhlarının deliliğinden kurtulmaya çalışmaları değildir. madem ki buna imkan yok, madem ki hakikatte böyle bir kurtuluş yoktur, insanlara verilecek en kıymetli nasihat bu delilikleriyle iyi geçinmek sanatı ve ondan istifade etmeyi bilmek hüneri olmalıdır.nice sanatkarların sanatları böyle ehlileştirmiş oldukları cinnetlerinden gelir.”*

eğlenceli bir adamdır da, sorgulamalarında gülmek zaman zaman mümkündür.“bir adamın kendi kendine akıllı demesinden ala delilik nişanesi olur mu?” diyerek akıl sahibi olduğunu söyleyenlere de çelme takar.*

albülhak şinasi hisar’ın bir eserinde bahis konusu olan fahim bey için dillendirdiklerini eserlerini her okuyuşumda kendisi için hissederim:
“ annemizin veya büyükannemizin açtığı bir eski zaman sandığı içinden nasıl gönüllerin derinden sezdiği ve hafif hafif bayıltıcı bulduğu bir ıtır duyulursa ekseriyetle bu sözleriyle sanki eski layihaları biraz saklamış bir takım kurumuş çiçekler, lavanta çiçeği torbaları, öd ağacı, gül suyu, çiçek suyu, amber çiçeği, kil, el sabunları, günlük ve tütsü gibi eski zaman kokan şeyler koklatmış oluyordu.” bu enfes kokular içinde hayalden, hakikatten, erdemden, güzellikten, en güzeli istanbul’dan, hasıl ı kelam hiç eskimeyen eskilerden bahseder..istanbulu önce ondan okumak sonra gezmek gerek. bu kadar da nettir yani durum.

o kadar az kitabı var ki, oysa şahsına yakışacak kimbilir kaç kitabı daha olabilirdi? okudukça bitmesinden korktuğum sayfalarına sarılıyım amcam.o sonsuz sayfalarına ulaşmak mümkün olmadığına göre, tekrarlara devamdan ele kalan başka ne çare?

doğumumdan on dokuz yıl önce vefat etmiş bir insanla benzer şeyleri hissediyor olmak duyguların tekerrürden ibaret olduğunu mu gösterir? yoksa yalnızca bizlerin benzer hayata tekabül edişini mi?

dilerim, sığındığı tüm düşleri bu dünyaya bırakıp hakikate göçtüğünde hayatı boyunca aklının derin sorgulamalarına set çekemeyip yorgun düşürdüğü yüreği, hani onun dediği gibi, hiç rüya görülmemiş bakir bir yatakta bakir rüyaların kucağını sığınak edinmiş huzurla ebedi evinde saadet içinde uyuyordur..*
13 favorites - -
tam bir eski zaman insanı. eskinin yalılarını, boğaziçi'ni, istanbul'unu bu denli içten, kaliteli ve üzülerek anlatan başka kim vardır, bilinmez. fakat, yazısındaki tarzı, verdiği hava tüm muhayyilesinin o eski zamanda tıkanıp kaldığını gösterir gibidir.

bugüne dair neler düşündüğünü anlamanız ancak eskiye yaptığı güzellemelerden yapılacak çıkarsamayla mümkün olabilir. eski'ye yaptığı o incelikli güzellemeler, çizdiği pür-u pak hava insana pek de inandırıcı gelmiyor doğrusu. işbu nedenle yazılarını "anı" değil, mümkünse "anı-edebiyat" "türü"ne sokmak mümkün gibi geliyor bana.

lakin, bunlardan tamamen bağımsız olarak söylenebilecek bir şey vardır; dünya üstünde abdulhak şinasi gibi betimleyicisi olan yerler asla çökmez, batmazlar. bu abartı oldu, tamam. dünya üstünde abdulhak şinasi gibi betimleyicisi olan yerlere ne mutlu... istanbul için de ne mutlu ki böyle bir sahiplenicisi olmuştur diyebiliriz.

peki hiç mi seçkinci değil ve bu yönüyle de antipatik? bilemiyorum.
1 favorites - -
Previous / Next (3) - Last Page (11)