amerikayı brazzerstan tanımıştır
abd'de garsonların yılda çok rahat 50-60 bin dolar yaptığını biliyordur.
* olum mal mısınız, her ülkeyi türkiye mi zannediyorsunuz? orada bir şeyi eğer insan yapıyorsa onun hakkını her türlü veriyorlar, bahşiş olayı var abd'de biliyor musunuz? adam hayatında amerika'ya gitmemiş, burdan gayet yerinde hayali olan adamı ezdiğini zannediyor. üstelik bu 60 bini haftada 4-5 gün
* çalışarak yapıyor bu adamlar. sonra da malmış neymiş.
(bkz:
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak)
edit: o değil de şimdi bunu okuyan amerika sevdalı gençler 50-60 bini duyunca direk bavulu hazırlamasınlar. tabi ki ilk başladığın işte yıllık gelirin 15-30 bin dolar arasında değişir (türkiye'de en iyi üniversiteden mezun olmuş yeni bir mühendisin alacağı paradan biraz daha fazla), ancak kabiliyetine göre bu para artar. öncelikle çalıştığın yerin sana verdiği para 10 bin ise senin bahşişten kazandığn para 20 bindir.
* yani bahşişten kazandığın para seni doyurur. bu da demektir ki çalıştığın yer lüks bi yerse bahşişlerden iyi para koparırken (adam 300 dolarlık yemek yiyor ailesiyle, bunun yüzde bilmem kaçını verdiğini düşün eyaletine göre), ufak bir işletmeyse alacağın bahşiş de küçük olacaktır. büyük işletmelere ise iyi bir referansla girebilirsin. sonuç olarak, böyle bir hayalin varsa git, gör, tecrübe et, en kötü cebinde paranla ve onca anıyla dönersin geldiğin yere. dilindeki ingilizce de yanına kar kalır.
benim anlamadigim neden bu kisiye tepki gosterilmis oldugu. siz yaptiginiz isi ne icin yapiyorsunuz merak ediyorum, biz insanlar genelde para icin yapiyoruz, yoksa bir sirketi daha cok pazarlamak, telefon sebekelerine bakmak cok mu daha iyi zevkli bir is? bunlari yapinca dunyaya hizmet etmis mi oluyorsun? garsonluk hem daha renkli, sosyal ve insanlarla iletisimli. turkiye'deki ortalama maastan da cok daha yuksek kazanilacak bir is amerika'nin cogu yerinde garsonluk yapmak. benim anlamadigim bu hikayede yanlis olan ney. sizin statu anlayisinizi, hiyerarsik duzeninizi, elitist akliniza cok kufretmek istedim de su an, etmeyecem. siz oyle devam edin, para kazanmayin ama buyuk plazalarda otururarak egonuzu tatmin etmeye devam edin.
türkiye'de kpss'ye girip en sikkosundan bir devlet memurluğuna kapağı atmayı hayal eden gençten her türlü daha cesaretli ve öngörülüdür. hele ki haftanın 6 günü akşam 8'e kadar masa başı görevi yapmaktan götünde basur çıkmış, üç kuruşa sikko kariyer masalları kakalanan plaza insanlarından kat be kat akıllıdır. bir de green card kaparsa türkiye'deki mutlu azınlığın alayını sikertir, sen bisikletten bozma lpgli renault clio binerken, 4x4 3000 motor arabayla gezer.
ayrıca ingilizce cnbce dizilerinden hiç öğrenilmiyor canım kardeşim.
restaurantına göre değişir ama orta halli bir yerde garsonluk yapabilecek yetenekteki bir insan hele bir de türkiyede sağlam eğitimi varsa abd' de geleceği çok parlaktır. abd' de garson olmak kolay bir iş değil. dil, ifade, insan ilişkileri vs. üst düzeyde olması lazım.
garsonluk ne hayali kurulacak ne de uzun yıllar yapılacak bir meslektir.
kötü yanları:
insanla uğraşmayı gerektirir ve insanla uğraşmak zordur.
günde yedi-sekiz saat sürekli ayakta durmak ve gülümsemek yorucudur.
sadece fiziksel olarak değil mental olarak da zordur, çünkü çok streslidir (in the weeds).
sağlık sigortası, paid time off gibi benefits yoktur.
kazanç, schedule ve izin günleri (set değilse) önceden bilinemez.
arkadaşlar/aile hafta içi beşten sonra, hafta sonu ve holiday günlerinde sosyalleşirken garson o sırada çalışıyor olur(work prime social hours/days).
beraberinde sağlıksız yaşam şeklini getirir. serving nightmares/waitmares denilen gece kabusları görülür. ya alkolik olunur ya da öncesine oranla daha fazla alkol tüketilir.
ukala ve dick/bitch müşteriler, çalışma arkadaşları ve müdürlerle karşılaşma ihtimali vardır.
tüm gün yüzlerce insanla sosyalleşildiği için (people time) işten sonra sıfır iletişim istenir(me time).
zam alma ve yükselme yoktur. (müdür, maaşlı çalışan olduğundan garsona göre daha az kazanır ve daha fazla sorumluluğu vardır.)
her gün farklıdır ve sürprizlerle doludur.
stresin eve taşınma ihtimali vardır.
zaman zaman burn out hissedilir. bu tip zamanlarda birkaç haftalık izin alıp kafa dinlemek gerekir.
iyi yanları:
fine dining/fine casual dining restoranlarda haftada 35-40 saat çalışarak ayda $5k-$7k after-tax kazanılır.
ortalama restoranlarda aylık $4k after-tax kazanılır.
schedule'i rahattır; istenilen herhangi bir gün için ve/veya 3-4 haftalık izinler alınabilir.
bambaşka background'dan gelen binlerce yeni insanla tanışıp sohbet edilir. onlar ve alışkanlıkları hakkında bilgi edinilir, yeni şeyler öğrenilir.
shift süresince çok fazla hareket edildiğinden fit olunur ve spor yapmaya gerek kalmaz.
zaman çabuk geçer.
uzun yıllar sürecek arkadaşlıkların temeli atılabilir.
sektörün içinden çevre yapılır. sektör çalışanlarına yapılan indirimden yararlanılır.
yemek ve içki hakkında özel hayatta işe yarayacak bilgiler edinilir.
her gün farklıdır ve sürprizlerle doludur.
hayata dair çok fazla şey öğretir; şahit olunan, deneyimlenen olumsuz durumlar neticesinde deri kalınlaşır ve gülümseyerek başa çıkabilme öğrenilir. insanlarla daha iyi iletişim kurma becerisi kazanılır. empati yeteneği gelişir.
türkiye'deki gibi köpek muamelesi görülmez. aksine, zor bir meslek olduğu için yapanlara saygı duyulur.
iyi bir restoranda çalışmak ve iyi para kazanabilmek için:
çalışma izni, çok iyi ingilizce, şarap, kokteyl, likör, bira, yemek ve alerji bilgisine sahip olmak, yüksek dozda sabır, sağlıklı bir vücut, sosyal ve girişken kişilik, max. düzeyde hafıza, min. düzeyde alınganlık, insanlarla uğraşabilme yeteneği/isteği, detaycı, zamanlamada iyi ve derisi kalın olmak, yanlış yaptığını kabullenme ve özür dileme olgunluğu, sahte gülümseme, iletişim, multitasking, sakin kalabilme ve stresle başa çıkabilme yeteneği gerekir.
tavsiye:
iyi bir restoranda çalışacak gerekliliklere sahip değilseniz kendinizi geliştirip iyi yerlere geçiş yapın. böylece daha az çalışıp daha fazla kazanırsınız.
iyi bir kazanç istiyorsanız breakfast ve lunch yerine dinner shift'lerini tercih edin.
turist lokasyonundaki restoranlarda çalışacaksanız yerli turistin geldiğini seçin. zira diğer ülkelerde bahşiş sistemi olmadığı için o ülkelerin insanları bahşiş bırakmaz. bu konuda en kötü olanlar asyalılar ve hintlilerdir.
zincir restoranlardan ve hatta zincir steakhouse'lardan uzak durun. onlar yerine bünyesinde farklı konseptlerde restoranları olan restaurant group'ları tercih edin.
iyi yanları nedeniyle kısa bir süre yapıp o sırada başka bir skill edinip ordan devam etmek en akıllıcasıdır.
ps: abd'de eski bir garson
work and travel düşünüyordur.
türkiye'deki bilime hevesli idealist ve çalışkan gençlerin şahit olduğu adam kayırmacılık, torpil, mobbing gibi toplumsal ve ahlaki çöküş sinyallerinin çarpıcı sonucudur.
bendim. geçen yaz gittim 3 ay cracker barrel'da garson olarak çalıştım. ingilizce çevirmenim dilime güvenip gittim.
ilk 3 gün birinin yanına verdiler öğreneyim diye ve ilk gün hevesle vs. pek bir şey anlamadım ama ikinci gün bir ara müsaade istedim, kendime bir kahve koydum ve arkaya geçip dinlenme odasında kendime gelmeye çalıştım. manager geldi iyi misin diye. kısa devre yapmıştı beynim. yemeklerden gram anlamıyordum. konuşmalarından gram anlamıyordum çünkü redneck ve yaşlı ağırlıklı müşteri geliyordu ve yemeklerle karışınca çorba oluyordu. işleyiş kafamı karıştırıyordu çünkü aynı anda 6 masamız vardı, sipariş al, siparişi gir, içecek götür, yeni masa geldiyse sipariş al, siparişi gir, içecek götür ancak o arada diğer masanın yemeği çıkmış olsun, onu götür, içeceği unut, yemekleri çıksın götür, suratına baksınlar yemek geldi içecekler nerede der gibi, özür dile, içecekleri götür, başka bir masa daha gelmiş bu arada 10 dakikadır sipariş bekliyor sinir küpü olmuşlar, özür dile, sipariş al, sipariş gir, içecek götürürken diğer masalar içeceklerinin yenilenmesini istesin ona koş, sinirlenen masalar bahşiş bırakmasın moralin düşsün, o hâlde gülümsemeye çalış... diye gider çok zor oldu ilk 1 ay. sürekli kendimi tanıtırken yeni ve öğrenme aşamasında olduğumu hatırlatarak yumuşatmaya çalıştım insanları, bu getir götür düzenini unutmadan öğrenmeye çalıştım her şeyi. çok zor oldu. kaç kere bırakıp dönmek istedim. aynı anda evde her gün parti yapan ruslarla kalıyordum gece gelip uyumakta da zorluk çekiyordum. yanımda hayat arkadaşım olmasa tek başıma daha çok zorlanırdım. genel müdürümüz de iyiydi derdimizi dinledi bizi sıkmadı, onun da hakkı çok.
ama sonra ne oldu?
en başta kendime kulak tıkacı alarak başladım. iyi uyumazsam işi de iyi yapamazdım. menülere ilk 1 ay sürekli çalıştım. kombinasyonları öğrendim, neyin yanına ne geliyor, neyi ekleyip neyi çıkarabilirsin hepsini olmasa bile en çok kullandıklarımı ezberledim. yemeklerin hepsinden yedim, tatlarına baktım daha iyi öğrenebilmek için. güler yüzü hiç kaybetmedim. lafı uzatıp yağlama işini beceremedim ama samimi oldum, merak edip soranlara kendimden bahsettim, neden geldim, nasıl buldum, bazen siyaset konuştuk bazen de türkiye'ye gelenler anlattı. çalışanlarla muhabbetim ilerledi, sağa sola gezmeye gitmeye başladık. birkaçıyla hâlâ iletişimim var. işin çoğunu kaptım, 3 masadan 6 masaya çıktım, hatta bi ara 9 masa baktım. 4, 5, 6, 10 kişilik masalara baktım, çoluklu çocuklu cümbür cemaat. gezi otobüsleri geldi, restoran kapısında sıra oldu o yoğunlukta kahkahalar şenlikler eşliğinde çalışmayı başardım. 10, 20 hatta 30 dolar bahşişler aldım. bir 3 hafta kadar kendimizi iyi hissedip ikinci işte de çalıştık.
3 ay sonunda ise bütün masraflar vs. hariç cebimizde 4'er bin dolar kalmıştı. 2'şer bin gezmeye harcadık. batıya gittik grand canyonu gördük, las vegas otellerine girip girip çıktık, los angeles'ta otumuzu içtik lebron'un maçını izledik, san francisco yokuşlarını tırmandık. new york gökdelenlerinin arasında dolandık. dünyanın birçok kültüründen yemekler tattık. 1'er bin doları kendimize harcadık, 1'er bin de yanımızda getirdik burada harcadık. geldiğimizde çok mutluyduk. mükemmel bir yaz geçirmiştik. burada sahip olamayacağımız şeylere sahip olmuştuk garson hâlimizle. şimdiki durumdan da memnunuz şükür.
işin özü dil yoksa olmaz ama olursa haftada maksimum 30-35 saat çalışarak dediklerimi yapmak ve buradaki pek çok işten daha iyi şartlarda yaşamak mümkün. bu hayal boşa değil. her yiğidin harcı da değil. ailesini özleyecekler için hiç değil. bunun dışında orada güzel ve rahat bir hayat kurmak mümkün.
belki de hâlâ benimdir belli olmaz.
türkiye'deki devlet memurlarının %90'ından daha iyi arabaya binmek, daha çok et tüketmek, daha kaliteli elektronik eşya kullanmak; %100'ünden daha geniş ifade özgürlüğüne sahip olmak, daha temiz sokaklarda yürümek, daha hızlı interneti daha ucuza kullanmak ve ödediği verginin hesabını sorabilmek gibi hayalleri olan gençtir.