2008 yılında
autodesk, 3ds max 2009 için muhteşem yenilikler sunmuştu, sunmuştu ama programı bulmak mesele. piyasa adeta sallanmış, kullanıcılar youtube'da 144p kalitesinde izlediği videoları birbirine anlatır olmuştu. o yıllarda, ankara'da, benim gibi iç mimar olan ya da mimar, mühendis veyahut grafiker olan insanların arasında isimden ibaret bir efsane vardı. programcı nevzat.
* evet , efsaneydi ve rivayet o ki bulamadığı program yoktu.
artık
3ds max 2008'in sürekli hata verip kapanmasından bıkmıştım. o günlerden bir akşam bira içip makarnami yedikten sonra
limon bazaar'in yolunu tuttum. efsaneyi nerede bulabilirim diye sormaya cesaretimi toplamıştım. içeriden birine sordum, aşağı kata yönlendirdi. orada yönlendirildiğim tezgaha sorunca bana efsanenin nerede olduğunu söylediler.
konur sokak ve
yüksel caddesi'nin kesiştiği köşede, ayakta, bütün asaletiyle duruyordu. yanına yaklaştım, nevzat bey dimdik duruyordu, nevzat bey vakuurdu, nevzat bey gururla bakıyordu dünyaya. tanrım, efsaneyle aramda sadece bir metre vardı. yanına iyice yaklaşıp usulca;
*-merhaba. dedim. hiç tanımadığım bir erkeğe, bir efsaneye.
beni biraz süzdü, hiçbir şey demeden kafa hareketiyle selamladı beni.
b: nevzat bey siz misiniz?
n: evet.
sadece evet demişti ama emindi kendinden, kararlıydı, netti.
b: tiri di meks 2009 sidisi arıyorum, siz de var mıdır? diye sordum. öylece yüzüme baktı. "ne diyo la bu yarram" dediğini gözlerinden okuyabiliyordum çünkü; bu adama "var mıdır" diye sormak sadece hakaretti. dedim ya, vakkurdu hiç bozuntuya vermeden "beni takip et" dedi ve yolculuğumuz başladı. yüksel caddesinden karanfil sokağa sola doğru döndük. gittiğimiz bina ikarus sanat kafenin olduğu binaydı. o yıllarda binada sadece o kafe vardı ve ben de hatun ayıklamak için entel ayaklarına takılıp kafeye müdavim olmuştum. binada sadece kafenin olduğunu sanıyordum fakat nevzat bey'in mabedinden habersizdim. binaya girdigimiz zaman binada, ikarus kafede bulunan av ve avcılar, nevzat bey ve ben vardık. binanın bodrum katından bihaberdim ve birden bodrum kata doğru yöneldik. labirent gibi koridordan geçip bir kapıyı açtı. bir kac kutuyu açtıktan sonra; "autocad 2009'da var istersen dedi ve ne duyduklarıma, ne gördüklerime inanamadım. bu adam gerçekten programların tanrısı gibiydi. şaşkınlığım yüzünden kekeleyerek "evet" dedim.
alıveriş tamamlandıktan sonra binanın dışına çıkıp bekledim biraz, beklememem gerekliydi, her an zabıtaya yakalanabilirdik, çok tehlikeli işlerin içindeydik ve usul ama mutlu adımlarla ayrıldım oradan.
yıllarca nevzat bey ile görüşmelerimiz devam etti, sidilerin deposunu sürekli değiştiriyordu ama kutluyduk, mutluyduk.
korsan sidi satan herkes özlenir mi bilmem ama nevzat bey'i özledim.