2000'li yılların korsan cd satıcılarını özlemek
Next (2) - Last Page (117)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

özleyen yeşillendirebilir.

debedit: yeşillenmedi.
244 favorites - -
neyini özleyeceğim o orospu çocuklarının? milleti kazıklayıp duruyorlardı. bozuk cd satıyorlardı, yanlış cd satıyorlardı. bir keresinde hiç unutmam bana windows xp diye muhasebe mix adında bir program kakalamışlardı. geri de almıyorlardı. kavga çıkartıyorlardı. kadıköy'dekiler mafyaydı zaten. sıkıysa birşey söyle. internet yaygınlaşıp hızı arttı da kurtulduk hepsinden. onlar da artık kazıklayacak kimse bulamayınca dağa çıktılar. şimdi hepsinin layık oldukları yerde eşek cennetinde olduklarına eminim.

bende o döneme dair hatırladıkça yüzümde tebessüm oluşturan tek şey malum cd'leri alırken sorduğumuz o sorudur; "abi içi dışı aynı mı?".

şu yanılgıya düşmeyin; özlediğiniz şey o kişiler değil o yıllar. o yıllara duyduğunuz özlem o yıllardaki her şeyi size güzel gösteriyor.
255 favorites - -
o devirler özlenmez mi ! her seviye insanı aynı yere çeken bir mıknatıs gibiydi. beşiktaşta sinanpaşa iş hanına gittiğinde oyun ve film alacağın o ufak cdcinin mekanında murat kosova gibi adamlarla karşılaşıyorduk. iş ve spor camiasının ünlüleri bile buralara rabet gösterirdi. resmen sınıfsal veda'yı yaşıyorduk . *

yazmışsınız da yazmışsınız ama özellikle "bunlarda ne buldunuz , zaten cdler bozuktu yok görüntü kalitesi kötüydü " diyen hödüklere bir cevap olsun. yıl aralığı 1997-2006 . evinde netflix mi var bre amcıkta oradan aldığın esaretin bedelini felan görüntü kalitesi yetersiz diye beğenmiyorsun. türkiye'nin o yıllarda %5'in de bile internet yok. internete sahip olanda bir mp3'ü 4 saatte indiriyor. film izlemek vhs kaset gibi pahalı ve zor bir yöntem dışında ilk defa pclerde ucuz ve çeşidi bol olarak bu cd satıcılarında önüne çıkmış. ayrıca film aldık oyun çıktı diyenlerde bilsinki o cdlerin çoğu takastan gelen cdlerdi. yani siz satıcıyı kazıkladığınız sanıyordunuz ama o cd başka bir arkadaşınıza gidiyordu.

cdciler günümüzde olmayan fiyatlarla ürün sunuyordu. sana 1000 dolarlık bilgisayar programlarını 10 tl'ye veriyordu , şuanda steamde almaya kalksan 2000bin tl para harcayacağın oyunları 50tl'ye aldığını düşün öyle ucuz ve seçeneği bol şekilde almanı sağlıyordu. oyuna para yetmez diye bir devir yoktu . oyunları kiloyla alırdık.

senin o zaman evinde 5 kişinin aynı anda izlediği tv dışında ne vardı ? ne netflix çıkmış ne youtube var daha ne de başka birşey. sen bu adamlarda ne buldunuz diye eleştiriyorsun ya o zaman için nimetti bu nimet. adamlar sırf eve gidince kafan karışmasın önceden kararını ver diye brokeback mountain filmine ibne kovboylar ismini koyarak film dünyasında devrim açmış bir topluluk. (beğeneni alır beğenmeyeni almaz ama tüketiciyi düşünen bir aksiyondu bu. bir çok filmin quote'unu kapaktan alırdın.)
203 favorites - -
siz hiç eminönü meydanda gecenin bir vakti bir korsan cdciye yanaşıp "hocam, x çizim programı var mı?" diye sorduktan sonra aldığınız "var. beni takip et." cevabının ardından adamı 2-3 metre geriden takip ederek tahtakale'nin arka sokaklarında dolaşıp köhne ve tekinsiz bir binanın cdler ile dolu en üst katına adamla birlikte tek başınıza çıktınız mı?

bugünden o günlere bakınca çok acayip geliyor ama oldu bunlar.
114 favorites - -
bulamadıkları cd olmayan satıcılardır.

ama nasıl, yazıcıoğlu pasajın girişinde dolanırdı bu dayılar,

khaladmir: abi selam, photoshop varmı elinde kırık,

abi: tabi abi, dükkanda, hemen getiriyorum.

cd gelir, parasını verirsin, eve gelirsin, bir heyecan takarsın, hop ''the last of the mohicans'' soundtrack, la havle çekersin ama fena da değildir albüm, dinlersin. tövbe edersin daha almam bu adamlardan diye.

2 ay geçer, red alert 2 çıkmış, hastasıyız, atlar minübüse inersin kadıköy'e. bir başka abi görürsün.

khaladmir: abi selam, red alert 2 varmı?

abi2: var tabi kardeşim, az bekle dükkandan alıp geleyim.

gelir cd, parasını verirsin, eve koşarsın bir heyecan, hop ''braveheart'' film cd si. ananı avradını. hadi dersin arşivlik film, kalsın.

bu böyle uzar gider, arada çıkan pornolara hiç girmiyorum, onları arşivlemedim bak çok samimi söylüyorum.
60 favorites - -
2008 yılında autodesk, 3ds max 2009 için muhteşem yenilikler sunmuştu, sunmuştu ama programı bulmak mesele. piyasa adeta sallanmış, kullanıcılar youtube'da 144p kalitesinde izlediği videoları birbirine anlatır olmuştu. o yıllarda, ankara'da, benim gibi iç mimar olan ya da mimar, mühendis veyahut grafiker olan insanların arasında isimden ibaret bir efsane vardı. programcı nevzat.* evet , efsaneydi ve rivayet o ki bulamadığı program yoktu.

artık 3ds max 2008'in sürekli hata verip kapanmasından bıkmıştım. o günlerden bir akşam bira içip makarnami yedikten sonra limon bazaar'in yolunu tuttum. efsaneyi nerede bulabilirim diye sormaya cesaretimi toplamıştım. içeriden birine sordum, aşağı kata yönlendirdi. orada yönlendirildiğim tezgaha sorunca bana efsanenin nerede olduğunu söylediler. konur sokak ve yüksel caddesi'nin kesiştiği köşede, ayakta, bütün asaletiyle duruyordu. yanına yaklaştım, nevzat bey dimdik duruyordu, nevzat bey vakuurdu, nevzat bey gururla bakıyordu dünyaya. tanrım, efsaneyle aramda sadece bir metre vardı. yanına iyice yaklaşıp usulca;*

-merhaba. dedim. hiç tanımadığım bir erkeğe, bir efsaneye.

beni biraz süzdü, hiçbir şey demeden kafa hareketiyle selamladı beni.

b: nevzat bey siz misiniz?
n: evet.

sadece evet demişti ama emindi kendinden, kararlıydı, netti.

b: tiri di meks 2009 sidisi arıyorum, siz de var mıdır? diye sordum. öylece yüzüme baktı. "ne diyo la bu yarram" dediğini gözlerinden okuyabiliyordum çünkü; bu adama "var mıdır" diye sormak sadece hakaretti. dedim ya, vakkurdu hiç bozuntuya vermeden "beni takip et" dedi ve yolculuğumuz başladı. yüksel caddesinden karanfil sokağa sola doğru döndük. gittiğimiz bina ikarus sanat kafenin olduğu binaydı. o yıllarda binada sadece o kafe vardı ve ben de hatun ayıklamak için entel ayaklarına takılıp kafeye müdavim olmuştum. binada sadece kafenin olduğunu sanıyordum fakat nevzat bey'in mabedinden habersizdim. binaya girdigimiz zaman binada, ikarus kafede bulunan av ve avcılar, nevzat bey ve ben vardık. binanın bodrum katından bihaberdim ve birden bodrum kata doğru yöneldik. labirent gibi koridordan geçip bir kapıyı açtı. bir kac kutuyu açtıktan sonra; "autocad 2009'da var istersen dedi ve ne duyduklarıma, ne gördüklerime inanamadım. bu adam gerçekten programların tanrısı gibiydi. şaşkınlığım yüzünden kekeleyerek "evet" dedim.

alıveriş tamamlandıktan sonra binanın dışına çıkıp bekledim biraz, beklememem gerekliydi, her an zabıtaya yakalanabilirdik, çok tehlikeli işlerin içindeydik ve usul ama mutlu adımlarla ayrıldım oradan.

yıllarca nevzat bey ile görüşmelerimiz devam etti, sidilerin deposunu sürekli değiştiriyordu ama kutluyduk, mutluyduk.

korsan sidi satan herkes özlenir mi bilmem ama nevzat bey'i özledim.
95 favorites - -
içimde bastıramadığım nostalji hasretinin dışa yansımasıdır. kalitesiz ama sevilen bir furyaydı. bizdendi. ne demekti korsan cd satıcıları? söğüş yemek kadar anlamsız ama lezzetliydi. aldığımız filmin iki cdsi de filmin ilk yarısı çıkacak mı acaba gerginliğiydi. hevesle kurmaya çalıştığımız oyun cdlerini kolonyayla temizlemek zorunda kalmak demekti. o günlerde film seçerken yaşadığım mutluluğu bugün çok az şeyde bulabiliyorum. öyle veya böyle bir nesle film kültürü kazandırdılar. bugün izleyecek kaliteli bir film bulamıyorsam -zira eskinin bütün kaliteli filmlerini izledim- bu emek sömürücüleri sayesindedir.

edit: imla
84 favorites - -
film özetleri ezberleyen, hiç oynamadığı oyunları bitirmiş gibi anlatan, kayıtdışı ilginç insanlardı. o dönem için vazgeçilmezdiler.
111 favorites - -
cd kiralama zamanlarında yaşadığım bir anı geldi aklıma.

mulholland dr filmini 2000'lerde cd kiralama zamanları, cd kiralayıp izlemiştim. cd'ci adamlar, cd'lerin üzerine numaraları yanlış yazmış. 2. cd'ye 1, 1. cd'ye 2 şeklinde...
ben de bu halde başladım tabii izlemeye. ilk cd bitince normalde 2. cd'yi takıp devam etmek gerekirken birden final jeneriği çıktı karşıma. bende tüm saflığımla "adam ne yönetmen beeee. emekçilere saygı olsun diye ekibin ismini filmin ortasına koymuş" diye iç sesimle konuşurken bir taraftan da hayranlık duyuyorum adama. hayranlık duyarken bir yandan da taktım diğer cd'yi devam ediyorum izlemeye. izliyorum izliyorum kafamda koca bir boşluk.

neyse uzatmayayım...

hatayı çok geç fark ettim. sonra doğru sıralamayla tekrar izledim filmi inat edip. iyi ki de tekrar izlemişim. finalde her şey yerine oturdu. doğru sıralamayla ilk izlediğimden daha anlamsız gelmişti film.
60 favorites - -
sene 2009, lokasyon küçükçekmece. birkaç yeni çıkan filmi internette bulamıyorum o yüzden civarın en bilinir korsancısına uğradım.

içerisi kalabalık, ergenler yeni çıkan fifa'yı almanın peşinde, birkaç ne aradığı belli olan genç var içeride sıra bekliyorlar, ben de kenarda cd'lere bakıyorum. o sırada pala bıyıklı doğulu bir abi geldi, önce biraz bakındı duraksadı ve ağzından hiç unutamadığım ve beni hala kahkahalara boğan şu cümle döküldü.

"yeğenim beni bizim kız göndertti de, yeni bir film varmış içinde de mavi adamlar neyin, ismi de anafartalar mıymış neymiş, hele bana onu versene."

dükkan bir anda sessizliğe büründü, herkes kahkahayı patlatmamak için arkasını döndü ve ben de adama ayıp olmasın diye koşarak dükkandan uzaklaştım ve eve gidene kadar kahkahalarla güldüm. o günden beri avatar filmini yakın arkadaşlarla anafartalar olarak telaffuz ederiz.
82 favorites - -
Next (2) - Last Page (117)