2 ekim 1991 psv eindhoven besiktas maçı

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

1991 1992 sezonu avrupa şampiyon kulüpler kupası ilk tur ikinci maçıdır. maç psv eindhoven'in 2-1 galibiyetiyle sonuçlandı. (ilk maç : 1-1) *

maça hızlı başlayan beşiktaş, henüz 5. dakikada metin tekin'in ceza sahası sağ köşesinden vurduğu nefis voleyle 1-0 one geçti. sarı fırtınanın türkiye liginde bile atmasına alışık olmadığımız güzellikte bir goldü. van breukelen uzak direğe giden topa müdahale bile edememişti. oyunun temposunu kontrol eden ve atak oynayan taraf ilginç bir şekilde beşiktaş'tı. top metin'in ayağına her gelişinde güzel hareketler izleniyor, beşiktaş seyircisi heyecanlanıyordu. fakat metin'in sağ bacağındaki bandaj da dikkatlerden kaçmıyordu. maçtan önce sakatlığı nüksetmiş fakat bandajla zar zor maça çıkmıştı. adale sakatlığı ne de olsa. iki günde iyileşmesi pek mümkün değildi. nitekim korkulan oldu ve maçın ilerleyen dakikalarında metin saha kenarına gelip bacağını göstererek bıdır bıdır birşeyler anlatmaya başladı. ve nihayetinde de oyuncu değişikliği levhası kalktı. oyuna sezon başında büyük umutlarla transfer edilen ve o güne kadar gordon'un gözüne girmeyi başaramayan adam zeyer giriyordu. sarı fırtınanın yerini tutmazdı ama beşiktaş seyircisi ondan da çok umutluydu. bakarsınız bir tane de o atardı. hem polonya milli takımının değişmez solaçığı olduğu söylenmemiş miydi? beşiktaş'a mutlaka verebileceği birşeyler olmalıydı. biz zeyer'i ve yapabileceklerini tartışırken ceza sahasının birkaç metre dışından kazanılan serbest vuruşta vanenburg'un vurduğu top beşiktaş ağlarına doğru yola çıkmıştı bile. çok güzel bir frikik golüydü. vanenburg'un sağ ayağının içinden çıkan top falsolu bir şekilde barajın üzerinden aşmış, barajı geçer geçmez inişe geçmiş ve yavaşça süzülerek kale direğinin zeminle birleştiği noktadan filelere gitmişti. dakikalar 23'ü gösteriyordu. ilk yarı karşılıklı atılan bu harika gollerle 1-1 bitti.

ikinci yarıya beşiktaş ürkek, tedirgin ve güvensiz başladı. beşiktaş'ı biraz tanıyanlar ve başta da beşiktaş'lı futbolcular adeta psv'nin golünü beklemeye başladı. zambia'lı kalusha bwalya 57. dakikada bu bekleyişe bir son vererek psv'yi 2-1 öne geçirdi. bu dakikadan sonra kartal bulacağı bir golle maçı 2-2'ye taşıyabilse, herşeye rağmen turu atlayacaktı. zira psv golü attıktan sonra beraberlik için çaba sarfedilecek koskoca bir yarım saat vardı. ancak siyah beyazlılar, bu inanç ve kararlılıktan uzak bir oyun sergileyerek taraftarlarını bir avrupa macerasında daha derinden üzdü. (bkz: elenmeye inanmak) gerçi maçın son bölümlerinde rıza'nın rakip ceza sahası içerisinde ayağına basılarak düşürülmesi penaltıydı ama alman hakem vermedi işte. bu pozisyonda ayağına basıldığı için ayakkabısı çıkan rıza "devam" diyen hakemin üzerine bir elinde ayakkabısı olduğu halde seke seke öyle bir hışımla koştu ki bir an evladını terlikle kovalayan anneler gibi kramponu hakemin yüzüne çalacak sandım. neyse ki rıza'nın topal koşusu 5-6 metre sonra kendiliğinden sona erdi ve atom karınca sağ elinin işaret parmağını ayakkabı çekeceği gibi kullanarak ayakkabısını giydi ve söylenerek tekrar oyuna döndü.

bu macta özellikle polonya'dan büyük umutlarla transfer edilen kaleci jaroslav bako ve sol kanat oyuncusu adam zeyer, oynadıkları oyunla adeta sıçıp sıvadılar. bu yüzdendir ki maçtan sonra soyunma odasına inen birkaç yönetici bütün oyunculara teşekkür edip ellerini sıkarken kimse iki polonyalı'nın yüzüne bile bakmadı. bakmayın siz bu zeyer'in önadının adam olduğuna. ne futbolcu olarak ne de kişilik olarak adam falan değildi. vasıfsızın önde gideniydi. beşiktaş'a transfer olduktan birkaç hafta sonra gazeteciler atlayıp bunun evine gitmiş ve uzun soluklu, bol fotoğraflı bir röportaj yapmışlardı. bir sürü fotoğrafın ortak yanı zeyer'in kah parmaklarında kah dudaklarında fosur fosur tüttürülen sigaralardı. ulan hıyar ağası hadi sporcu olmana rağmen sigara içiyorsun o senin problemin ancak daha yeni transfer olduğun ülkede ve takımda biraz dikkatli ol da yarın öbürgün bok gibi oynadığında millet yüzüne tükürmesin. üstüne üstlük yine aynı röportajda jigolo gibi saçlarını dana yalamış tarzı jöleleyip dumanı objektiflere üflerken "polonya'nın en iyi oyuncusu benim" demez mi? pezevengin zoruna bak! tabii o sezon galatasaray forması giyen roman kosecki bu lafı tez zamanda yedirtti kendisine. "zeyer de kimmiş? ziober, furtok ve ben varken ona ne oluyormuş" diye kıçıyla tebessüm ederek hem de. gecenin bir yarısı bir polonya lavuğu yüzünden sinirlendim yine şimdi. neyse lahavle çekip yine maça dönelim. sakatlanan metin'in yerine oyuna giren zeyer o kadar kötü bir performans gösterdi ki gordon milne bu oyuncuya daha fazla tahammül edemeyerek yerine sergen yalçın'ı aldı. önemli bir avrupa kupası maçında, üstelik o dönem sadece 2 oyuncu değişikliği hakkın varken oyuna aldığın oyuncuyu geri çıkarıyorsun. tabii böyle lüzümsuz adamların beşiktaş'da top koşturabilmesini, işine çok saygı duyduğum gordon milne'in menajerlerle olan ilişkisine bağlamak istemiyorum. bağlarsam bir de ona sinirlenip maçı falan anlatmayı bırakacağım çünkü. gordon ile ilgili kafamdaki tek soru işareti de bu mevzudur zaten. 1992-1993 sezonunda da uruguay milli takım kaptanı diye getirdiği francesco'ya yüklüce bir bonservis bedeli ödenmiş, ancak milliyet gazetesi bu oyuncunun bonservisinin elinde olduğunu ve bonservis parasının menajerler ile birileri arasında kırışıldığını ortaya çıkarmıştı.

maç psv'nin 2-1 galibiyeti ile biterken beşiktaş taraftarı avrupa'da başarı rüyasını bir yıl daha rafa kaldırdı. aslında beşiktaş avrupa kupalarında başarılı sonuçlar alıp turlar atlamıştır. ancak karakartalın bugüne kadar kendisinden daha güçlü bir takımı elediği görülmemiştir. elediği takımların sayısı ne olursa olsun hepsi kendinden zayıf takımlardır. şöyle bir bordeaux*, manchester united* veya lyon* maçı yaşayamadık yani. denizlispor bile hasbelkader katıldığı avrupa kupalarında kendinden iyi takımları elemenin zevkini yaşamıştır.

psv: van breukelen- erik gerets, alex, erwin koeman, heintze- van tiggelen, leekens, vanenburg, romario (schepers)-ellerman, kalusha.

beşiktaş: bako-recep, gökhan, hamit, kadir-rıza, mehmet, turan, ali-feyyaz, metin (zeyer, sergen)

goller: metin (dk. 5), vanenburg (dk. 23), kalusha (dk. 57)
0 favorites - -
yıllarca önce izlediğim ve zihnimde flu bir görüntü olarak kalmış maç. fakat bu görüntünün bu maça ait olduğu da kafamda pek net değil. görüntü şu;

metin tekin ceza sahasının köşesinden güzel bir gol atıyor sonra derken taç çizgisinin kenarına geliyor, birşeyler konuşuyor, oyuna devam edemeyeceği anlaşılıyor oyundan çıkıyor ve sonrasında beşiktaşyediği golün ardından toparlanamayarak yeniliyor. bu flu görüntü yıllarca bu maça ait olduğunu bilmeden kafamda yankılanmıştı.

bir de sanırım bu maç sergen in ilk avrupa kupası maçı olabilir. henüz 18 yaşında oyuna giren sergen e 30 küsur yaşında birisi sert bir faul yapınca abimin tepkisi "çocuğu yaşındaki adama yaptığına bak" idi. yani yine böyle bir tepki hatırlıyorum ve sanırım yine bu maçtaydı.
0 favorites - -
recep cetin in romario yu cok iyi marke edip etkisiz hale getirdigi mactir.
hatta turk gazeteleri mactan sonra teknik direktor bobby robson in recep e transfer teklifi yaptigini yazmisti. ne kadar dogrudur orasi muamma.
0 favorites - -
pek emin olmamakla beraber o maçta sergen'e cyrus the virus 'ın bahsettiği sert faulu yapan ve 30 küsür yaşlarında olduğu tahmin edilen yaşlı futbolcunun kimliği üzerinde şöyle bir tahminde bulunabiliriz:
- 18 yaşındaki sergen o maçta sol kanatta oynadığına ve psv'nin sağbeki erik gerets olduğuna göre bahsi geçen sinirli amca o gün 37 yaşında olan erik gerets'dir.
0 favorites - -
maçın ertesi günü bedri koraman milliyet’te beşiktaş’lı 9 futbolcunun yanı sıra psv formalı olarak adam zeyer ile jaroslaw bako’yu çizmişti. bu da bu iki oyuncunun nasıl fitbolcular oldukları hakkında ipucu olabilir.
0 favorites - -
bu maçtır bugün şu vaziyette beni inönü'ye giden yokuşu koşturarak indiren... isyandır beşiktaş... metin'in o ayağına oturan topa zımba gibi vurduğu andır aklımızdan çıkmayan... nedense sonrasında tutuklaşandır aynı zamanda beşiktaş... gücünü kontrol edemeyen, itemeyen, o topu o kaleye sokamayandır beşiktaş... penaltı verilmediğinde, ayağından çıkan o kramponu eline alıp alman hakeme sallayan rıza çalımbay'dır... hep içimizde kanayan yaradır aynı zamanda beşiktaş, ne olursa olsun kendinden güçlü olanı altına itemeyen olduğundan... istisna sayılamayacak olan örneği iki maçta bir puan alabildiği lazio'yu grupta son sıraya itip, uefa'ya düşüverdiği şampiyonlar ligi sezonudur... türkiye'de de bu hep böyledir zaten, beşiktaş en güçlü olmadıkça çıkamaz diğerlerinin üzerine... geçen sene silindirbahçe'nin şampiyonluğu kaptırdığı galatasaray inönü'de kapana kısılmış kedi gibi kaldığından, anlamaz da beşiktaşlı en güçlü olmadan alınabilen şampiyonluğu... nedense o sahada kendine güven konusunda eksiği vardır hep bu beşiktaşın, kendine güvenle kazanılan şampiyonluk bir gariptir onun için...

onyedi yıldır, şöyle bir maç bekliyorum beşiktaş'tan... ne chelsea'yle almanya yarı-deplasmanında, ne porto deplasmanında ne de valencia deplasmanlarında göremedik beşiktaş'ın isyanını... son dakikalara evet olacak bu iş diyerek girişini, heyecanını yaşayamadık bir türlü... yavan kazançlar oldu hep, chelsea'ya, barca'ya, ve liverpool'a karşı alınanlar... gün gelecek, o sahadakileri metin yapacak, öyle bir vurduracağız o topa... feyyaz yapacak, direkleri, kalecileri dövdüreceğiz, yine kazanamayacağız belki, ama zaten kazanmak için sevmedik; kaç kere söylemeli bunu... çok şey istemiyoruz, biraz yürek lazım bize... o yüreği taşıyabilecek delikanlılar ve o delikanlıları bulacak adam gibi adamlar lazım...
0 favorites - -
maçın tüm golleri
http://youtu.be/rxpp6wa2gg4

görüntülerle ilgili komik bir detay, psv ilk goldeki frikiği kullanırken eindhoven'daki türk seyircilerden net bir şekilde gelen "ibne hakem" tezahüratıdır. ikinci golde de, beşiktaş kalecilerinin fabrika ayarlarında olan "osuruktan yan topa çıkma" hastalığını görebiliyoruz.
0 favorites - -