“
şüphesiz ki post-rock kalplere şifadır”…
[hadis-i şerir]
~
efendim her ne kadar önünde “
post” kelimesi geçen şeylerin korku verdiği ya da endişe saldığı “bildirilmişse” de, post-rock bambaşka bir dünyanın kapısını açmaktan öte, açılan başka bir kapının tam da zıttı biçimde müzik yapanların, ona tutkun olanların dünyasına işaret ediyor diyebilirim. bu müzikte her şey karanlık ve; aydınlık bir şeyler duymak isteyen başka bir liman aramalı kendisine.
bununla birlikte, post-rock’ın müthiş bir
dinginlik verdiği yadsınamaz gibi. aslında, kişiye hafif müntehir bir hava kattığı da doğru olmakla birlikte, yine de güzel ve ışıltılı bir dünya vaat etmek yerine, gerçek bir geleceği, gerçekleşmesi ihtimal olan geleceği veriyor. tam da bu yüzden enfes…
çok büyük oranda
ritmik bölümlere ayrılan ve her bölümünün ritmi bambaşka
seyir arz eden post-rock parçaları
uzun olmakla ünlü. özellikle godspeed you! black emperor [gybe] ya da
explosions in the sky veya
a silver mt. zion,
mogwai *,
russian circles,
fly pan am elbette ve sonra biraz da
65daysofstatic *; liste uzar gider. tabii ben sevdiklerimi seçtim içinden.
bence, müzik teorisyenlerinin üzerinde dikkatle durması gereken bir türdür post-rock çünkü, bir yandan çok büyük oranda melodiktir ve sonra, hitap ettiği kitle, verdiği mesaj ve söylemiyle, “yeni bir şey” anlatmaktadır post-rock ve müziğe dair “yeni bir fikir” her zaman güzeldir.
çiçeklerin, böceklerin ve yemyeşil kırların yerini yanan arabalar, kanalizasyonları dolduran cesetler, yıkık binalar, insan çığlıkları, ağır ve sert arasında ikinci bir çizgi barındırmayan melodiler ve dahası. felaketin müziği denilebilir bu açıdan post-rock için. parçalarına seçtikleri isimler de elbette dikkatten kaçar gibi değil ve zannımca kökenlerini psychedelic [sanrıya sebep veren, halisünatif] müzikten alan, ya da o müziğin üzerine inşa edilen post-rock türünde, enfes bir hava var. misal,
the dead flag blues şöyle sözlere sahiptir:
araba yanıyor ve sürücüsü yerinde değil, kanalizasyonlar bin yalnız intiharla çamurlanış, koyu bir rüzgar esiyor
yönetim çökmüş ve radyolarla uyuşturuluyoruz, perdeler çekik
bu korkunç makinanın midesinde yakalandık ve makina ölümüne kan kaybediyor
güneş batmış, reklamlar bakınıyor, bütün bayraklar direklerinin tepesinde ölmüş
şöyle oldu:
binalar çöküverdiler, yıkıntıların arasında bebeklerine sarılan anneler saçlarını yoldular
yangında gökyüzü güzeldi, çarpılmış metaller yükseliyordu, herşey ince bir turuncu gölgeyle yıkanmıştı.
dedim ki “öp beni - güzelsin - bunlar nasılsa son günlerimiz”
*elimi tuttun, ateşlenir gibi ya da rüyaya yatar gibi içine düştük
bir sabah uyandık ve biraz daha düştük - garanti ölüm vadisiydi o
cüzdanımı açtım, içi kan doluydu. [*]
~
post-rock’a başlanacak ilk yer de haliyle, yukarıda türkçe sözleri olan
godspeed you black emperor’ın o enfes parçası
the dead flag blues olmalıdır.
bak ne güzel:
http://www.youtube.com/watch?v=cs2brxcwwza____________________
[*] tercüme = (bkz:
the dead flag blues/@lego)