kıta avrupası hukukunun temelinde roma hukuku vardır. kamunun menfaati birey menfaatinden öndedir; bu hukuk anlayışında esas olan toplum menaatinin korunmasıdır.
anglo- saxon hukukunda ise roma hukukunun ciddi bir etkiisi olmamış olmakla birlikte, liberalizmin eseri olarak birey menfaati öndedir. davalarda maddi gerçeği bulmaktan çok, suçsuzluğun ispatı önem taşır; jüri sistemi ile halkın hukuka katılması sağlanır.
türk hukuk sisteminin de dahil olduğu kıta avrupası hukuk sistemi yazılı biçimde derlenmiş olan kamu hukuku- özel hukuk ikili ayrımına dayanır. yargı ayrılığı vardır ve yargı kararlarına hukukun yardımcı kaynakları olarak değer verilir.
anglo- saxon hukuk sistemi ise, bağlayıcı olan geçmiş mahkeme kararlarından ve yüksek mahkemenin içtihatlarından oluşur. (içtihatlar hukuku) sisteminde toplumun örf ve adetleri esas alındığı ve onlara dayanıldığı için toplumsal gelişime ayak uydurabilmiştir. common law yanında equity law da uygulanır.
equity law (hakkaniyet ve nasafet hukuku)
common law uygulamalarındaki sertlikleri, adaletsizlikleri ve çaresizlikleri gidermek amacı ile oluşmuş ve geliştirilmiştir.
(bkz:
ukteydim doldum)
"
civil law (
medeni hukuk) vs.
common law" ayrimini yapan bazi iktisatcilar (andrei shleifer, robert vishny, lopez-de-silanes, la porta) kita avrupa'sindaki medeni hukuk sistemlerini de uce ayiriyorlar: fransiz medeni hukuku, alman medeni hukuku ve iskandinav medeni hukuku. kolonilesmeyle birlikte butun dunyaya yayilan bu dort sistemin ulkelerin ekonomik gelisimlerini farkli sekilde etkiledigini iddia eden kuram "
legal origins theory" adiyla da biliniyor. bu kurama gore common law sistemi piyasa sisteminin kurumlarinin gelisimi ve isleyisi ile daha uyumlu. onun icin common law ulkelerinde finansal piyasalarin daha iyi gelistigi ve ekonomilerin daha hizli buyudugu iddia ediliyor. cok elestiri toplayan, kiskirtici bir iddia bu elbette.
geçtiğimiz haftasonu girdiğim dar kapsamlı sermaye piyasaları sınavında karşıma çıkan sorudur, bu soruyu 170 sayfalık slayttan 1 satır çekip karşımıza getiren arkadaşla gün batımını izlemek isterdim açıkçası, ıslak bir sopayla.
başka ülkeler için neyse de ülkemiz için konuşmak gerekirse( kıta avrupası hukuk sisteminde kabul ediliyoruz.) aslında pek farkımız kalmadığı durumdur, sebebine gelecek olursak:
kıta avrupası'nda temyiz ve diğer kanun yolları bir önem arz ederken her konuda bir kararı mevcut olmaz, bunun sonucunda ilk derece mahkemelerinin karar alma süreci daha liberal, daha geniştir. ancak bizim ülkemizde artık iki aşamalı bir temyiz sürecine doğru gidiyor çünkü bölge adliye mahkemeleri yani istinaf mercii bile bir temyiz incelemesi yapar duruma geldi yıllar içinde gelen kanun değişiklikleri ve bölge adliye mahkemelerinin azlığı yüzünden, kararlar hızlı alınamıyor ve neredeyse çoğu karar istinaf incelemesi gibi değil, bunun sonucunda iki aşamalı, biri diğerinden daha yetkili iki temyiz incelemesi var gibi bir durum içerisindeyiz. ayrıca ülkemizin diğer kıta avrupa'sı ülkelerinden farkı neredeyse hemen hemen her uyuşmazlık için bir temyiz yargı kararı var veya bölge adliye mahkemesi kararı var. bunun sonucunda bu yetki alanına tabii ilk derece mahkemeleri çok küçük istisnalar hariç üst merciilerin önceki kararlarına göre veya hemen hemen çok yakın kararlar veriyor hatta bu kararlar hukuk ile uyuşmasa bile yanlışı düzeltmek gerekirken bütün merciilerce yanlış kararlarda inat etmekte devam edebiliyor. bu da yargı kararlarının neredeyse tek tipleşmesine yol açıyor, şimdi gelelim anglosakson hukuku ile farkı, anglosakson hukukunda neredeyse tamamen içtihatlarla yürüyen bir hukuk yapısı, bizde içtihatlar çok önem arz etse de hukukun temel yapısını kurallar oluşturmaktadır, anglosakson hukukunda ise neredeyse yüzlerce yıl önceki verilmiş kararlar hala güncel olaylar için uygulama alanı buluyor, aynı bizim kurallarımız gibi, yani onlar için bu içtihatlar birer hukuk kuralı haline gelmiş bulunuyor. peki güncel konularda nasıl bir tavır içindeler? bu sorunun cevabı ise yukarıda saklı eski tarihli ilk derece mahkemesinin bile vermiş olduğu bir karar eğer güncel olaya uygun ise uygulanır, eğer böyle bir karar yoksa hakim hukuk yaratma metodunu seçecektir. burada açıkçası benzerlikten bahsederken önemli bir ayrımı unutmuş bulunmaktayım, bizim hukukumuzda istinaf ve temyiz sınırı gibi bazı parasal ayrımlar olmasına karşın hukukumuzdaki çoğu hukuki uyuşmazlık esasında bu sınırlar içinde kaldığı için çok büyük bir önem arz etmiyor, yani bir hukuki uyuşmazlığın mahkemeye erişimi çok kolay, bu olumlu bir özellik olarak gözükse de hayatın olağan akışındaki çok basit bir olay bile uyuşmazlık sebebi olarak mahkemeye geliyor ve bu da sayısız dosyanın mahkemelerde birikmesine, adalete erişimin yavaşlamasında ve kırtasiyecilik sorunlarına yol açıyor. anglosakson hukukunda ise bir dava açmanın külfeti, dava açmanın yararından fazla olabiliyor, bu ise mahkemeye erişimi kısıtlasa da bu maddi bir kısıtlılık hali yani kimse sana mahkemeye başvurma demiyor, ancak bu önemli kıstas mahkemelerdeki dosya sayısını önemli oranda sınırlıyor, böylece filmlerde, dizilerde ve hatta bazen gerçek hayatta şahit olduğunuz o çok ciddi tartışmaların yer aldığı, dinlenilme hakkının büyük önem arz ettiği davaların arka planı böyle oluşuyor. ayrıca hukukçuların aldığı eğitimin niteliği ve hukuk sistemi içerisindeki konumundan bahsetmeyeceğim bile, bu sebeple hukukun etkili ve kaliteli bir şekilde ilerlediğini görüyoruz.
uzun lafın kısası hukukumuz anglosakson hukukuna çok benzemeye başlasa da aslında hiç benzememektedir.