pandemi zamanları can sıkıntısından afrika'nın son 50 yılını şöyle detaylı bir okuyayım dedim, okumaz olsaydım. hangi ülkenin yakın tarihini okusam abartmıyorum her taşın altından, her ülke diktatörünün ardından (bkz:
muammer kaddafi) çıktı. tamam az çok adamın ne kadar karanlık olduğunu biliyordum ama pisliklerinin boyutu beni bile şaşırttı rıza baba.
adam keyfine koca koca yolcu uçaklarını düşürtmüş, gık yok batıdan. afrika'da ne kadar diktatör varsa hristiyanı bile müslüman olup kaddafi'yi arkasına alıp en az 400 bin kişinin (!) öldüğü katliamlar düzenlemişler. sonra (bkz:
occam'ın usturası) geldi aklıma. nasıl olur da batı bu at koşturmaya izin verebilirdi. veremezdi elbet. demek ki bunlar hep batı'nın göz yummalarıydı. roma'da, paris'te, new york'un göbeğinde batı insanın gözüne sokarcasına çadırını kurmasaymış daha çok gemi yüzdürecekmiş. bu okumalardan sonra öyle bir aydınlanma geldi ki bana, sadece karakıta özelinde değil, kendi ülkemiz dahil tüm 3. dünya ülkelerinde dönen dolaplar bir anda anlam kazandı. bakıyorum muz cumhuriyetlerinin birinin diktatörünün sarayının açılışına yine muz cumhuriyetinin birinin 45 yıllık diktatörü gelmiş, sonra iade-i ziyaret olmuş. iki ülke arasında altınlar uçaklarla taşınıyormuş. sonra patagonya cumhurbaşkanı size saray yapalım, itibarlı ülke olun demiş. yetmemiş, oranın iç savaşına barış gücü (?) göndermiş. daha neler neler, say say bitmez.
diyeceğim o ki, iran vurursa batı istediği için vurur, vurmazsa yine batı istemediği için vurmaz. bak vuruyormuş gibi de yapabilir. taşerona ne kadar şımarma izni verildiyse artık. o nedenle yatın uyuyun. ooo sabah olmuş, siz okurken ben uyuyayım bari.