heyecan ve umutla beklediğim gün.
silivri'ye ilk gittiğim günü hatırlıyorum
*, küçük duruşma salonuna fazla kalabalık olmadığı için sorun yaşamadan girebilmiş, tüm duruşmayı izleyerek notlar almış ve sevgili
mustafa balbay ile tanışma fırsatı bulmuştum. şimdi geçirdiğim son bir buçuk yıla bakıyorum da, o günden sonra ne çok şey değişti..
ilk olarak 19 mayıs'ta yüzbinler yürüdü istiklal caddesi'nde, gençler ayağa kalktı. bir nevi uyanıştı bu.
19 mayıs 2012sonra her bayramda
* bazen burnunun ucu, bazen kulağı, bazen de kirpiği ağrıyor diye resmi bayram kutlamalarına katılmayan 'devlet büyüklerimiz' bir adım daha ileri giderek halkın bayram kutlamasına yasak getirmeye kalktı. ama biz
* muhteşem bir bayram kutlaması yaptık. bu vesileyle barikat yıkmayı öğrendik;
29 ekim 2012hemen arkasından 10 kasım günü anıtkabir'e giden yolları kapattılar
*, tandoğan meydanı'na ulaştığımızda ise bizi toma ve barikatlar karışladı
**. o gün sabah 08.00'de başlayan yağmur öğlen saatlerine kadar yağdı, 14.30'da eve girdiğimde ıslanmayan hiç bir giysim yoktu. muhteşem bir anma töreniydi. gökler ağladı, biz ağladık.
neyse efendim çok uzatmayayım bu ayağa kalkışın devamı 13 aralık'ta silivri'de geldi. o soğuğa aldırmadan toplanan binlerce
* vatandaş 12 saat bıkmadan, yorulmadan, üşümeden ve kararlılığından asla ödün vermeden bekledi mahkeme salonunun önünde. jandarmalar önümüze barikat kurmuştu; yıkması kolay oldu. gidenler bilir, isteseydik girerdik içeriye, girmedik. biz sesimizle ulaştık sanıkların yüreklerine. biz slogan attıkça teşekkür mesajları geldi içerden. sesimiz sadece sanıklara ulaşmadı o gün, savcı okumak istediği mütalaayı okuyamadı. orada olmak herşeye değerdi.
ardından 8 nisan geldi. bu kez daha hazırlıklılardı. mahkeme salonunun önüne yaklaştırmamak için olağanüstü bir hazırlık yapıldı, günler öncesinden üç katlı barikatlar dizildi. 13 aralık'ta jandarmaların ellerine tutuşturulan sprey biber gazlarının yerini cami minaresinden atılan ya da sivil polislerin kalabalığın arasına karışmak suretiyle sinsice bırakıp gittleri gaz bombaları almıştı. tomalar da büyük bir şevkle su sıkıp durdu. 8 nisan dediğime bakmayın, o gün hava buz gibiydi, incecik yağan bir yağmur ve müthiş bir ayaz vardı. açık alanda estikçe esen rüzgâra aldırmadan polis ve jandarmanın sıktığı suyu bugün bile izleyince "ne yapıyorsun, ne yapıyorsuunn!" diye haykırasım geliyor. hayatımda o gün üşüdüğüm kadar üşümemiştim hiç
**o günle ilgili çok video var fakat yapılan müdahalenin küçük bir örneğini paylaşmak istiyorum;
8 nisan 2013şimdi sırada 5 ağustos var. o gün karar açıklanacak. gizli tanıkları ayrı fiyasko, delilleri tutanakları ayrı fiyasko olan bir dava sonuçlanacak. içerde yıllardır hukuksuzca tutuklu bulunan ve terörist damgası yemiş aydınlarımız; eline neşterden başka silah(!) almamış bilim adamları, kalemden başka gücü olmayan gazeteciler
** var. kimi hocamız
* kanserle savaşırken kimi gazetecimiz
* suyun içinde nane yetiştirdiği için mutlu oluyor. küçük bir ayrıntı; organ naklini ülkemiz sınırlarına sokup hayatlar kurtaran hocamız
* yıllardır içerdeyken, eşbaşkanın karısının hastanesi organ nakli reklamları yapıyor.
bu davada darbeciler yargılanıyor diye alkış tutanlar ne yazık ki büyük bir yanılgı içinde. bu davada darbeciler
* hariç herkes yargılanıyor. bu davayı savunanlar sahte delilleri, beceriksizce yapılan komployu, aşağılık planı görmüyor. görmek isteyenler için 25 dakiklık bir video var;
parmak izleriözetle;
5 ağustos'ta silivri'deyiz.