ilhan selçuk uğur mumcu aziz nesin - Şükela: Nice | All

ilhan selçuk ve uğur mumcu'nun yaşamları boyunca pek de özgürlükçü oldukları söylenemez. 12 mart ve 12 eylül gibi askeri darbeler konusunda nazlı ılıcak'tan çok da farklı olmadıklarını görürüz mesela. tam bi militarist idiler, ancak atatürkçü addedilen subayların yaptıklarından hayal kırıklığı duyacak ve aydınlar dilekçesi gibi örnekler ile seslerini çıkaracaklardı. yalnız, orada da asıl inisiyatif aziz nesin, murat belge ve yalçın küçük'ten gelmiştir. 12 mart için ilk başta "devrimci çizgide olumlu bir adımdır" diyen selçuk, tam da o sıralar "düşünüyorum öyleyse vurun" (1984) ve "ziverbey köşkü" (1987) yazabilmiştir. çünkü, askeri faşizmi ensesinde hissediyordu ve tekrar yanılgıya düşmek istemiyordu. uğur mumcu ise, 12 eylül'den "yağmurun yağması gibi, doğal bir olay" olarak bahsederken önce "terörsüz özgürlük" (1982) isimli sade suya tirit derlemesi çıkacak ancak o da "12 eylül adaleti"nden (1987) bahsedebilecektir.

burada apaçık önemli bi travma var. özellikle altmışlı yıllarda "sol kemalizm" gerçekten yaygın ve etkiliyidi. ne var ki, bu yönde etrafta biçok yayın olmasına karşın teorik altyapısının sağlam olduğunu söyleyemicem. çünkü, kemalizm aslen tek parti döneminde apaçık belli olduğu gibi epey sağ bi ucubeydi ve sosyalist hareketlerin yaygınlaşmasından dolayı kadro benzeri düşünce zorunluydu. bittabi, dönemin yön'üne karşı ant çıkmış ve sosyalizm, sol kemalizm'den giderek bağımsızlaşıyordu. bu yüzden ilhan selçuk ve uğur mumcu gibi aydınlar, bi yandan sol'a göz kırparken, diğer yandan tuzu kuru liberaller gibi yetmişlerin şiddet ortamını lanetlerken birden darbelere destek verirken buluverdiler kendilerini ya da en azından başta "doğal" olduklarını kabul ettiler. zira, 12 eylül yani sağ kemalizm, tek parti döneminin geri dönüşüydü ve mevzubahis düşüncel mecrayı hem boğuverdi, hem de mirasına konuverdi. pek bahsi geçmez ancak burada mini bi kulturkampf yaşanıvermişti. mumcu için pek geçerli olmayabilir (zira kabul etmek gerekir ki daha yenilik taraftarıydı), ancak ilhan selçuk travmatik aydına cuk oturuyor.

aziz nesin ise nevi şahsına münhasır bi entelektüel olarak diğer ikisinden hem deneyim, hem de düşünce olarak farklı. öncelikle, kimseye karşı bi eyvallahı yoktu. atatürk'e karşı büyük hayranlık beslemesine karşın kendi deyimiyle kemalist ya da atatürkçü değildi. dahası, kimi zaman sol kemalist aydınlar ile yanyana gelmesine karşın, ant'ta "kemalist devrim ideolojisi" (1970) üzerine kaleme aldığı değerlendirmede[1] gözükeceği üzere sol kemalizm'e de eleştirel yaklaşıyordu. aziz nesin, kimi zaman "büyük grev" (1979) üzerine komünistlerle tartışacak, kimi zaman başörtüsü yasağının arşa erdiği zaman "başörtüsünü yasaklamaya çalışmak aptallıktır" diyebilecektir. ifade özgürlüğü adına "şeytan ayetleri" mevzuusunu söylemeye gerek yok.

dahası, kemalist aydınların kürt sorunu hakkında kimi zaman alaycı, kimi zaman çekimser, kimi zaman ikiyüzlü ve en "radikal" olarak "ne şiş yansın ne kabap" kafasında olduğu ortamda "bulgaristan'da türkler türkiye'de kürtler" (1989) diye kitap yazmakla kalmamış, sadun aren ile birlikte "demokrasi izleme kurulu" (dik) ile sadece eserleriyle değil, inisiyatifiyle de kürtlere ve kürt sorunu'na uzak durmadığını göstermiştir.

peki darbeler? evet, aziz nesin, 27 mayıs'ı desteklemiştir ve hemen ertesinde akşam'da "sağol albayım" diyerek selamlamıştır.[2] tabii bu aydın kuşağının çalkantısıdır* ve kendisinin de belirttiği üzre bir ay önce mahkemeye verilmiştir. sonradan, şunu söylemekten hiç çekinmemiştir: "27 mayıs'ın tek anlamı bizim kuşağın solcularının bir ay boyunca mutlu olmalarıydı." diğerlerinin aksine tek parti döneminin niteliğinin gayet farkındaydı. nasıl mı? ilhan selçuk'un da içerisinde bulunduğu güruhun basmaya gittiği gazete, aziz nesin'in "olgun bi delikanlı" olarak çalıştığı tan'dı.

velhasıl kelam, özgürlükçüydü aziz nesin. ilhan selçuk ilen uğur mumcu arasında çok fazla fark bulamazsınız ancak aziz nesin ile diğer ikisini aynı potada eritmek biraz abes kaçar. mumcu-selçuk'u okurken kekremsi bi tat bırakır, yazıları pek verimli değildir. bittabii, mumcu'nun teorik yazılarını kastediyorum, zira araştırmacı gazetecilik faaliyetleri gayet coşkuludur. kullandığı kaynaklar bakımından pek titiz değildir ancak konuyu ele alış bakımından saygıyı hak eder. selçuk ise, tamamen donuktur ve eğer kemalizm'in yenilgisinden ve güdüklüğünden bahsedilecekse kendisinden daha iyi bi örnek bulamazsınız.

aziz nesin ise, hem gazetecilik faaliyetleri, hem edebiyatı, hem gözlemciliği, hem de sorumluluğu ile gerçek bi aydındır. katılır veya katılmazsınız ancak tartışmayı hiiiç kapamaz. değişime açıktır. iştahla okutur kendisini. her bi eseri hazinedir. bu yüzden diğer ikisiyle basit şekilde yanyana getirilmesini (hatta en sona atılmasını!), kendisine yapılan büyük haksızlık olarak görüyorum. çünkü başlı başına değerdir aziz nesin.

[1] aziz nesin, "'kemalist devrim ideolojisi' ve bu kuşağın trajedisi", ant, sayı 171, 7 nisan 1970
[2] aziz nesin, "sabık değil, sabıkalı", akşam, 28 mayıs 1960
32 favorites - -