bir türk siyasal tarihi dersimde hocamdan şöyle duymuştum: erken cumhuriyet kötüydü de evveli osmanlı ne idi? bu söz herhangi bir devri veya rejimi küçültmek için söylenmemişti. salt gerçeklikti. son dönem osmanlı siyasi hayatı evvela osmanlılık denen soyut bir mefhuma, ardından islamcılık denen dini bir ülküye, nihayetinde türkçülük denen ulusçu bir kimliğe bürünmüştü. türkçü dediysek bakmayın, türkü sallayan da yok. burada mesele imparatorluğu kurtarmaktır. neyi bulursan ona sarılırsın. memleketin siyasi eliti tamamen balkan türklerinden, harbiye ve mülkiyelilerden; ama en çok harbiyelilerden oluşuyordu. ittihat ve terakki de işte bu dönemin partisiydi.
sonra erken cumhuriyet geldi. muzaffer ama fakirdi. fakat her şeyi geçmişiyle düşünmek lazımdır. çünkü her şey bir şeyin devamı, sonrakinin öncesidir; illiyet bağı ile bağlıdır birbirine. osmanlı siyasi sistemi tüm klasik imparatorluklar gibi ceberut bir merkezi kuvvetle çevresine hakim olmuş; ayrım yaparken de türk, kürt, rum yahut gürcü tanımamış, yalnızca müslüman olan istanbul ve balkan eliti üzerinden sistemini yürütmüştür. arnavut ya da bulgar olman fark etmez, islam olman ve rejime sadakatin kafidir.
evveli budur türk siyasi hayatının. neden öyle yapılmış, niye böyle yapılmış? şimdi edeceğim laf adeta fanatiktir, adeta eleştirel düşünceye ket vurur; ama benim zannımda hakikattir. türkiye cumhuriyeti aleyhindeki kuvvetlere rağmen var olabilmiş bir anomalidir. her şeye rağmen evvelinden daha iyidir. mevcudunda daha iyi olmasını istemekte beis yok, fakat kimsenin erken cumhuriyet eleştirisi ile kazançlı çıkabileceğine inanmıyorum ben. bu boş bir kavgadır. buradan haklı ya da haksız çıkmaz, düşman yaratılır.
sevabıyla günahıyla, türkiye cumhuriyeti bir ulus yaratıp modern uluslararası rejime angaje olmuştur. evveli bunu yapamamıştır, evveli çok daha elitisttir. imkanlar, kaynaklar, fırsatlar. ne demişler? şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim. ama o mektepler var ve maarif ona rağmen yükselmek zorundadır. cumhuriyetin öyküsü de budur bana göre.