o okuyor mu, tabi ki hayır; ama kocasının okuma ihtimali olabilecek durum( twitter'da sözlüğü takip ediyor, burda yazıyordur belki.)
devam ediyorum
o günden sonra dediğim gibi annesi benimle konuşmazken; bir de üstüne, benimki sürekli bana onun ağzından sözler aktarmaya başladı: komşularından, onun çevresinden... ona diyorlarmış ki "sen neden onun önüne yemek koyuyorsun, neden ona hizmet ediyorsun, neden o iş yapmıyor?"
"komşularım sürekli bana bunları diyorlar, ben onlara ne karşılık verebilirim ki, onlar ahbaplarım."
devamlı bu minvalde laflar geliyor.
burda ilk hatalı benim. algılayamıyorum ve gurursuzluk yapıyorum. duya duya o eve gitmemeliyim, ama gidiyorum.
ikinci hatalı benimki. inatla beni götürmeye devam ediyor.
üçüncü hatalı benimkinin pederi. eşini tanıması ve dikkate alması gerektiği halde bunu yapmayıp, ısrarla beni davet ettiriyor. bakma sen ona, o anında unutur. sen buraya mümkün olduğunca gelmelisin, modunda. benimkine rica minnet çağırtan da o zaten. huyunu sen de biliyorsun ya, seni de her gün görmek istermiş. bizi geç, damadını bile nişanlı oldukları toplam 3 ay, her akşam yemeğinde ağırlamış. istisnasız her akşam!?!( bunu, benimki geçen yıl söyledi. nasıl ya? dedim. şaka mı? baba adammış gerçekten. güldük...-öyle tabi, ne sanıyordun? diyor bir de, çok yaygın, çok normalmiş gibi.)
dördüncü hatalı validesi. çünkü dedikodu yapmak yerine, bu düşündüklerini bana söylese,ben ilk günden itibaren; benimkini eğitmek ve kenara çekilivermenin ne kadar sevimsiz olduğunu ona uygulamalı olarak göstermek niyetimden vazgeçerdim. neden dersek; ben evin bireylerinin ev işlerine destek olmaktan bu denli uzak olmasını, annelerinin onlara kıyamamasına, ya da çoluk çocuğun işini beğenmemesine yormuş olabilirim.( koskoca adamlardan bahsediyorum, ama anne gözünde hep çocuksundur ya. ee, o zaman ben de evin küçüğü oluyorum, evin en küçüğünden baya baya küçük olduğuma göre!.. ama kız olduğumu atlıyorum işte.)
ben kendisinin ev işleri konusunda bunca hassas olduğunu, kullanılmış hissettiğini anlayamamıştım. çünkü dediğim gibi bir hafta 10 günlük bir sofra toplamamaktan bahsediyorum. ailemin evinde son yıl parmağımın ucuyla tek bir işe el sürmemiştim, öss sürecinden dolayı...başka evlerde, başka hayatlarda bu kadar tolere edememe olabileceğini düşünemedim.
yıllar içinde tanıdıktan sonra diyebilirim ki, kendisi insanları yüzleyemiyor. bir sorun, yolunda gitmeyen bir şeyler ya da, varsa şayet, sorun kaynağıyla yüzleşmeyip, her ama her fırsatta bu sorunlardan başkalarına bahsederek rahatlama yolunu seçiyor. madem yapıyorsun, yine yap da, bari böyle böyle dedikodu yapıyorum diye anlatmama. bu bir marifet değil sonuçta, kabahat. kendine saklayabilirdi. olmadı. (yıllardır da aynı zaten her konuda. bu sefer hedef ben değilim başkaları. ama huy aynı)
işte ben o günlerde(9 yıl önce) bunu da bilemezdim. ve arkadan konuşma meselesini şahsıma özel zannettim. üç beş günlük sevgilime, bence basit olmayan bir konuda kararlılığımı gösterdiğimi sanırken, şu durum içinde buldum kendimi: milletin yuvasına çöreklenmişim, gel keyfim gel, ekmek elden su gölden yaşıyorum, hanımefendiyi hizmetçim yapmışım(kendi deyimi) önüme yemek konuluyor...ve bu insanları kullanmam neticesinde herkes benden nefret ediyor, dedikodumu yapıyor. yaşadığım özgüvem kaybını ve yıkımı izah edemiyorum. çünkü henüz kişiliğim oturmamış, daha ben diye bir şey yok ortada. başkalarının hakkımda düşündükleri ile benlik algımı inşa ettiğim, etki altında kalınan yaşlar...
bir de ben ya hep ya hiç anlayışındayım biraz. madem beni bunca sevmiyorsunuz, o zaman ben yokum. sevmeyin, beğenmeyin, istemeyin. sorun değil. madem kötüyüm bu kadar... tamam o zaman, aynen devam....kapılarımı kapatmam bir savunma mekanizmasıydı.
işte bunları çok sonra tahlil ettim. o zamanlar yapabilsem zaten ne üstüme alınır, ne de kendimi soyutlardım.
örnek: hani senin face hesabı açıp benimkiyle tekrar konuşmaya başlamanızdan altı ay kadar sonra, benim ortamda olup olmadığımdan emin olmak için webcam ile etrafı kontrol ettirdiğin akşam, şeker gibi o kişiye bile olumsuz(x bir kişi), sakın evlenme hatasına düşme onunla, o size uyum sağlamayacak, anlaşmaya gönlü yok, sana sadece sorun getirir, bunu seni sevdiğim ve iyiliğini istediğim fasa fiso için söylüyorum....dediğin sırada adını geçirdiğin o "şeker gibi" şahıs var ya... bana hiç gülümsemedi, hiç iyi bir laf etmedi, yakınlık kurma girişiminde bulunmadı ve beni o kadar geç benimsedi ki( ta ki evlenince) bunda senin de giderken attığın kazığı bilmesi( hatta benimkine ispiyonlayan o) ve arkanda bıraktığın enkazın rolü büyük elbet. yani ben de senin gibiydim sonuçta. orda öğrenciyim, gidiciyim. güven vermiyorum( senin yıktığın o güven) hani sen siz diye hitap ediyorsun ya büyüklere, ee ben de...ama ben anne demediğim için: "tahtından mı inersin?? ha? tahtından mı inersin? biz kendimizinkine diyoruz ya. bırak ya bırak, bize sevgisi saygısı yok, desin sanki nolur dese?" işte senin kamerayla gördüğün o yerde, tam da gördüğün o günlerde duydum ben bu sözleri, yüzüme karşı, şeker gibi dediğin kişiden. ve karşılaştırmalı olarak duydum. şöyle ki, senin anlaşamadığın tek aile bireyi, aileye bir kişi daha katma girişiminde ve yeni kişi buralı. bu yeni kişi ilk günden beri döktürüyor, anne baba da diyor, abla da abi de... tam techizatlı. ben onunla kıyaslanıp beğenilmiyorum. bak o nasıl diyor, sen de söyle!!! boşver ya şunu...(şu benim)
devam edeceğim
o böyle işlerle uğraşmaz, buralara da uğramaz, o yüzden okumuyordur diyebileceğim durum.
devam ediyorum
sana o günlerde msn'de ne anlattım, kimin için neler söyledim inan ki hatırlamıyorum. üzerinden 6 yıl geçti, hatta daha fazla. neden benim için onları söyledin benimkine?
ara ara konuşmaya katılan bendim. ama kalkıp da çok özel, ya da çok şikayetvari şeyler söylemiş olamam. zaten yeni tanıştığım biriydin. ne demiş olabilirim ki?
bir yandan haklı olabilirsin, sınırlarımı iyi çizememiş olabilirim. çünkü sen beni o zamanki msn-face konuşmalarımızda tanısan da, ben o zamana kadar 3 yıl boyunca seni dinledim.
seni, aileni, yaptıklarını, yapmadıklarını, sevdiklerini, sevmediklerini, gittiğin- gitmen gerekip gitmediğin yerleri, marifetlerini, beceremediklerini, gerçekliğini, sahteliklerini, rollerini, ideallerini, başarabildiklerini, yaptığın incelikleri- yanlışları, kararlılığını-başına buyrukluğunu, değişimlerini, azmini, sevişmelerinizi, senin sevişmelerini...
biz geceleri zaman zaman bunları konuşurduk. bazen ben bir şey isterdim, kabul etmezdi, sebebini açıklarken adın geçerdi, senle olmuş, bir daha yapmazmış vs... çok üzülmüş, yıkılmış ardından, iki yıl ruh gibi gezmiş, o günleri anlatırdı. o iş için fazla gururlu olduğun için tekrar okuduğunu, o eski işindeyken doğuda yaşadıklarını, sana gitme dediği halde, seni terkeden kişinin bulunduğu düğüne gittiğini (uşak mıydı ne), yaz sonunda nasıl kapkara döndüğünü( çikolata gibi aynen, böyle der gülerdi, şaka gibi!)kardeşin ufak tefek bir şeyken, istanbul buluşmanızda onu görünce nasıl şok olduğunu, seni bile geçtiğini...seni çiftik evine götürdüklerini( ne rezilmişiz ya, kız haklıymış beni beğenmemekte derdi. eskiye bakınca sana layık görmüyordu kendini, bana o kadar da yoktu oysa ki, tanıştığımızda çiftlik satılmıştı.hatta tam sen ayrıldığın sıralar. biz o kadar da görmedik, ne var yani? derdim. yine çok güldüğümüz bir konu..)
birgün,o sıralardaki bir anlaşma gereği, öğrenci evinin birine gittik. olamaz böyle bir tablo, zemin topraktı sanırım. öyle bir garabet. beni ne diye götürdüyse? her yere arkasından sürükler zaten. neyse, işini yaptı, çıktık. yolda demez mi, bizim ötekiyle ilk öpüştüğümüz yerdi o ev. ne tuhaf bir duyguydu.
-şurda harika bir restoran varmış, ama senin nefret ettiğin türde, o yüzden asla gidemeyiz heralde. -ben gittim. -ne zaman? mümkün değil, sen ne yedin, nasıl durdun ki orda - öteki götürdü...çok baktı bana sağolsun, iyi kazanıyodu tabi.. töbe töbe. odasında yere düşen bir şeyi alırım, gözüme takılır...yatağa ikinizin ismi kazınmış.(senin son harfinle onun ilk harfi ortak) -bu ne?- o yazmış, sileriz..hani senin isminin bitişiyle onun ismi başlıyor ya, işte ordan ilk dört harfinin üstünü kazıdı; onun isminin son harfiyle de benimki başlıyor ya, devamına da benim adımın sonraki harflerini kazıdı.
annen mezuniyete geldiğinde ondan karanfil istemiş, sağol yavrum demiş o da ona... ailen sol görüşlüymüş, okuldaki o ülkücü sevgilin seni eve kilitlemiş, arkadaşın çocuk aldırmış herkes seni zannedip dedikodu çıkarmış, ev sahibin seni gelin olarak düşünüyomuş, ev sahibinin kızı yasak aşkıyla her gün sende konuşurmuş, sen ve arkadaşlarına teslim ettiği bebek altına yapınca aşırı tepki vermişsiniz ııığğğğ, olamağğz olamağz, ne yapacağız?? olmuşsunuz. o bebeğin annesi seni sürekli evine davet edermiş, arkadaş gibiymişsiniz( biz hiç giremedik, ben değil sadece, hiçbirimiz) sana devasa büyük bir ayı almış, ona küçük notlar yazarmışsın hep, ona yazdığın mektupları kontrolde okuduklarında 'birbirinizi bu kadar çok sevmeyin' demişler ona. ev sahibin yemeği güneşte ısıtırmış!!. gittiğin ilk zamanlar telefonla konuşurmuşsunuz, o dönmeni istediğinde, o kadar da konuşmayacağını, bunu talep etmemesini istermişsin. ilk zamanlarda gece birlere kadar evinin bahçesinde konuşurmuş, kopamazmışsınız. sonraları gizli gizli evine çıkmaya başlamış, merdivende yakalanma fobisi o günlere dayanıyormuş. sen ona ilk sorduğunda çok heyecanlanmış ama başka şekilde kastettiğini sanmış. heralde ona böyle bir şeyi, öylece teklif etmezsin diye düşünmüş. ona ilk olmadığını söylemişsin, ama aslında ilkmiş, sen de bilmiyormuşsun nasıl olduğunu...neredeyse her zaman rol yapmışsın(o sevişmelerimizi nasıl unutursun filan mı dediyse artık, karşılığında bunu söyledin, bilemeyeceğim.) ona çok baskı yaptığını, psikolojisini bozduğunu, hiç yanında olmadığını söylemişsin. aramamaya ve arandığında kısa ve soğuk konuşmaya başlayıp, bitirmişsin. bu sıralarda da görülmüşsün ve ona söylemiş, şeker gibi dediğin kişi... o sormuş, sen inkar etmişsin, kimse için değil demişsin.
bir de hep derdi ki...o şimdi beni görse çok pişman olur. şu durumda, şu konumda olacağım...nerde o zamanlar. o bilse bu günlere geleceğimi, asla ayrılmazdı. severek ayrıldığını mı düşünüyorsun? derdim...o konudan emin değil, sonuçta ihanetle bitmiş bir ilişki, belki de o diğer kişiyi sevdin sonra...bu kısmını kestiremiyor.
sen çok şanslısın. ne beni bekledin, ne iş sorunum vardı, ne bir belirsizlik... sen hazıra kondun derdi.
devam edeceğim
acaba okuyor mu? okuyorsa ve bu anlatacaklarımdan kendisi olduğunu anlayabiliyorsa ne güzel olur. gerçekten güzel olur mu? yuvasını kurmuş, dünyalar güzeli bir kızı varken, birisi halk otobüsünde olmak üzere, iki kere görüştüğü
black muratı hatırlar mı?
ne kadar zaman geçti üzerinden 6 mı yoksa 7 sene mi, o kadar olmuş mu? halbuki bana daha geçen ay gibi geliyor belki geçen hafta. hala hatırlıyorum o soğuk gecede çalıştığı o hastanenin önüne bırakırken, o kadar umutlu, o kadar mutluydum ki mutluluktan yüzüne bakamadım. sadece o soğukta titrer ve bana teşekkür ederken kar suyuyla ıslanmış botlarına bakabildim. bilseydim bu kadar kısa süreceğini umutlarımın öyle bir bakardım ki gözlerine, öyle bir bakardım ki. sanırım bir hafta sonraydı. yani bundan bir hafta önce 1 ocak bilmem kaç. o yıl çok kötü başladı. sohbet ettik, olmayacak dedi. ben gideceğim. yuuuuhhh seni ezik suser, o gün yaptım işte madem olmayacak o gün gözlerine bakacağım dedim. o ocak günün öğleden sonrası güneşinde sahilde baktım gözlerine o bana bakmasa bile. bilmiyorum var mı ama ilk defa o gün kahverengi inci taneleri gördüm ben sözlük. ışıltısı hala gözlerimde. ve gideceği gün hep düşündüğüm gibi oldu. düşündüğüm yerde gördüm onu son defa, bu sefer baktı bana, anladım ki gidiyor. konuşmadan baktı, konuşmadan allaha ısmarladık dedi.
seni seveceğim.
ben seni sadece cismani sevmedim ki.
biliyordum gözünde eskiyecektim. bundan korktum.
senin ışığını söndürmek istemedim o etrafa saçtığın,
hayata bakışına, yaşam felsefene tutuldum,
ait olduğun kültüre yakıştırdım ve ona adadım seni,
her kadını terk ettim ama senden kaçtım.
çünkü seni hiç terk etmek istemedim.
sen istesen de..sen istemesen de..
bir gün seni kendine ait hissedecek, biri, veletlerin olacak belki de.
o diri vücudun buruşacak. biliyorum. ama ben seni yine de seveceğim..
(bkz:
bir şiir sitesi olarak ekşi sözlük)
(bkz:
hadi oradan seni çılgın)