birçok güne şu
potpurisi
* ile başladığım muhteşem müzik grubu:
link80’lerin tek kasetle dünyayı fetheden efsanesi, alman ikili
thomas anders ve
dieter bohlen'den oluşan europop grubunun, 2003'teki kalıcı ayrılıklarının perde arkasında mahkeme salonlarına kadar dökülen bir çekişme yatmakta.
önce biraz neler yaptıklarından bahsedelim;
daha o zamanlar
berlin duvarı henüz ayakta iken; 1983 yılının başlarında duvarın batı tarafında kurulmuş, 1985’te
you're my heart you're my soul ile patlayıp, şarkıyı 35 ülkenin top 10 listesine sokmayı başarmışlardır. bir yanda şarkı söyleyen jön thomas, diğer yanda synthesizer başında dieter, bir anda tüm dünyayı kasıp kavurmaya başlamış. ardından “
you can win if you want”, “
cheri cheri lady”, “
brother louie”, “
atlantis is calling” gibi şarkılarla 80’lerin disko ruhunu bayrak gibi dalgalandırdılar. ne kadar altın, platin plak varsa hepsini topladılar.
1987’de işler bozuldu, grup dağıldı. dieter “
blue system” ismindeki kendi grubunu kurdu, anders ise “ben de modern talking’im, saksı değilim” diyerek solo turlara çıktı. 90’lar boyunca herkes kendi yoluna gitti, ta ki 1998’e kadar.
1998 yılında yeniden birleştiler, "you’re my heart, you’re my soul ‘98" diye yeni bir versiyon yaptılar, içine rap eklediler. aslında albümdeki çoğu şarkı, eski hitlerin yeni versiyonlarıydı. “
back for good” albümü almanya’da 5 hafta bir numara kaldı, 15 ülkede zirve yaptı. eurodance sound’unu yakaladılar, 3 milyon kopya sattılar, “best selling german band” ödülünü de kaptılar.
ardından
alone,
year of the dragon,
america,
victory ve
universe gibi hitler geldi. 2003’te ise tekrar ayrıldılar.
dieter bohlen’in otobiyografisinde
thomas anders’i gömmesi, bu ayrılığın başlıca sebebi olmuştur.
şimdi bu ayrılık sürecini biraz detaylandıralım;
modern talking’in yarısı olan dieter bohlen, grubun ikinci dağılmasından kısa bir süre sonra, 2003 yılında yayımladığı “hinter den kulissen” (perdenin ardındakiler) adlı otobiyografisinde thomas anders’a yönelik oldukça sert ifadeler kullandı. kitap, hem basında hem de müzik dünyasında büyük yankı uyandırdı çünkü bohlen yalnızca müzikal bir geçmişi anlatmıyor, aynı zamanda yıllardır bastırdığı kişisel rahatsızlıklarını açık bir dille paylaşıyordu.
bohlen’e göre modern talking’in başarısının ardındaki yaratıcı güç bütünüyle kendisiydi. anders, onun anlatımında neredeyse sadece sesiyle var olan, ilgisiz ve profesyonellikten uzak bir figür olarak resmediliyordu. stüdyoda uzun saatler boyunca tek başına çalıştığını, thomas anders’ın ise yalnızca “gelip vokalini okuyup gittiğini” yazdı. vokal performanslarını da “soğuk, ruhsuz ve isteksiz” olarak nitelendirdi. bu açıklamalara göre, modern talking’in başarısı bir “yarı otomatik sistem” gibiydi: bohlen müziği yazıyor ve üretiyor, anders ise sadece mikrofonun başına geçip söylüyordu.
bohlen bununla da kalmadı. anders’ı “açgözlü, tembel ve vicdansız” olarak tanımladı; iş ilişkilerinde dürüst davranmadığını, hatta turne ve konaklama masraflarını abartarak şirkete fazladan yük çıkardığını iddia etti. bu ifadelerde “küçük hırsızlıklar” ima eden ifadeler vardı ve doğal olarak kamuoyunda “bohlen, anders’ı haksız kazançla suçladı” şeklinde yankılandı. ayrıca anders’ın sahne tavrını “yapay” ve “kibirli” bulduğunu; onun sahici bir sanatçı değil, dış görünüşe fazla önem veren bir pop figürü olduğunu yazdı. hatta bazı yerlerde anders’ın fiziksel görünümüyle (örneğin “çift çene”, “göbek” gibi ifadelerle) alay etti; bu da eleştirileri kişisel boyuta taşıdı.
kitabın yayımlanmasının ardından thomas anders sert tepki gösterdi. bohlen’in kendisine yönelttiği iddiaların bir kısmını “tamamen uydurma” olarak nitelendirdi ve “lügengeschichten” (yalan hikayeler) ifadesini kullandı. özellikle para ve masraf konularındaki suçlamaların iftira niteliğinde olduğunu söyledi. bunun üzerine berlin eyalet mahkemesine başvurdu ve kitabın bazı bölümlerinin kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle yayından kaldırılmasını talep etti. mahkeme, anders’ı kısmen haklı buldu ve bohlen’in kitabındaki bazı bölümlerin sansürlenmesine, sesli kitap versiyonunun da değiştirilmesine karar verdi.
anders, bu süreçte yalnızca hukuki değil, söylemsel bir savunma da yaptı. bohlen’in kendisini müzikal olarak küçümsemesine karşı “ben o şarkıların sesiyim” diyerek yanıt verdi. modern talking’in başarısının yalnızca bestelerden değil, o besteleri taşıyan vokal yorumdan geldiğini, bohlen’in bunu küçümseyerek haksızlık ettiğini savundu. aynı zamanda, “stüdyoda ilgisizdi” iddialarını reddederek, kayıt süreçlerinde her zaman profesyonel davrandığını ve müzikal katkısını ortaya koyduğunu belirtti.
bu gerginliğin ardından anders, kendi otobiyografisini yazdı: “100 prozent anders” (“yüzde yüz anders”). bu kitapta modern talking yıllarını anlatırken bohlen’in suçlamalarına doğrudan cevap vermekten kaçınmadı, ama üslubunu daha yumuşak tuttu. “bu bir hesaplaşma kitabı değil” diyerek kişisel polemik yaratmak istemediğini vurguladı. yine de satır aralarında bohlen’in “dünyayı tek merkezden yönetme” eğiliminden, her şeyi kontrol etme isteğinden ve grup içindeki otoriter tavrından yakındı.
sonuçta, modern talking’in iki kurucusu arasındaki gerilim 2000’lerin ortasında hem müzik basınında hem de mahkeme salonlarında uzun süre konuşuldu. bohlen, anders’ı profesyonel olmayan, açgözlü ve suni biri olarak tanımlarken; anders bu tabloyu “yaratıcılık ve emeğin paylaşımına tahammül edemeyen bir ego”nun dışavurumu olarak değerlendirdi. ikisi de kendi bakış açısından haklı görünüyordu, ama kamuoyu nezdinde bu tartışma modern talking’in efsanesine hem nostaljik bir hüzün hem de kalıcı bir gölge bıraktı.