what is gravity

prezentabl (589)

Ocak 2016 - 1664 Entry - 111 Follower - 0 Following
Last Entrys:

şu an okunan kitap - 1 favorites -

şu an okunan kitap - 1 favorites -
hayatlarımızı acıyla anlamlandırmaya eğilimliyiz ve farkında olmasak da acıdan beslenecek şekilde çalışan bir zihne sahibiz. acı, ıstırap ya da bir düşman yaratamadığımızda kendimizi değerli hissedemiyor ve hayata karşı motivasyonumuzu kaybediyoruz. hayatı yaşamaya değer kılacak bir anlam yaratmaya çaba göstermedikçe, günlük basit meseleleri olduğundan çok daha büyük ve dramatik hale getiriyor; kendi yarattığımız acı ve ıstırap yüklü dünyamızda hayatlarımızı daha anlamlı kılmaya çalışıyoruz. bu, insanın en düşük bilinç düzeyidir ve bu zihin yapısından kurtulmamız gerekir.

stoacılar bu durumu çok önceden teşhis etmişti. epiktetos şöyle der: “insanlar, başlarına gelen şeylerden değil, onlar hakkındaki düşüncelerinden rahatsız olurlar.” acı, dış dünyadan değil, zihnin onunla kurduğu ilişkiden doğar. marcus aurelius da şöyle der: “dışarıdan gelen herhangi bir şey sizi üzüyorsa, bu acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona ilişkin değerlendirmenizden kaynaklanır; ve bunu her an iptal etme gücüne sahipsiniz." senin acın, senin kurgundur; senin dramın, senin yorumundur. düşman yaratırsın, çünkü zihnin çatışmasız kaldığında boşlukla yüzleşir.

budizm de aynı hakikati başka bir yoldan gösterir. “dukkha” yani varoluşun içkin ıstırabı, zihnin arzulara, kimliklere ve yargılara tutunmasından doğar. budist bakışa göre, ‘ben acı çekiyorum’ dediğinde, aslında gelip geçen bir duyguyu sahiplenir ve ona bir ‘ben’ inşa edersin. oysa bu benlik bile yanılsamadır. zihin, acıya tutunarak kendine bir varlık alanı yaratır. bu nedenle budizm, zihni gözlemlemeyi ve acıyla özdeşleşmemeyi öğütler.

ve belki de tüm bu öğretinin özü şudur: o boşluğa sadece bakabilmek, onu dramatize etmeden tanımak... işte zihinsel özgürlük orada başlar. acıdan beslenen zihne karşı uyanıklık, insanı önce kendi içindeki tiranlıktan, sonra da dünyanın yüklediği sahte anlamlardan kurtarır.

güne psikolojik bir tespit bırak - 8 favorites -
tüm kötülüklerin ve sorunların temelinde cehaletin yattığına dair köklü bir inanca sahibiz. peki ama gerçekten öyle mi? gerçekten de tüm kötülükler bilgisizlikten mi kaynaklanıyor? bu düşünce, ilk bakışta akla yatkın gibi görünse de, derinlemesine düşünüldüğünde sarsıcı bir eksiklik barındırır. zira cehalet, yalın anlamıyla yalnızca bir eksikliktir; bir şeyin bilinmemesidir. ve bu haliyle içinde bir masumiyet, bir saflık barındırır; tıpkı çocukların dünyasında rastladığımız gibi. çocuklar da pek çok şeyi bilmez, ama onların bilgisizliğinden kötülük beklemeyiz. aksine, çoğu zaman içtenlikle yüzleşemediğimiz bazı hakikatleri bize hatırlatırlar. bu nedenle kötülüğün kaynağını cehaletle açıklamak, aslında gözümüzün önünde duran ve hayatlarımızı adım adım çoraklaştıran çok daha derin bir meseleyi gözden kaçırmamıza neden olur: vasatlık.

vasatlık, her şeyi bildiğini sanan ama hiçbir şeyi gerçekten sorgulamayanların ortak dilidir. sıradanlığın yüceltilip meziyet sayıldığı, derinliğin yüzeysellikle değiştirildiği bir uyurgezerlik halidir. bir toplumda vasatlık kutsallaştırıldığında, zamanla herkes ona benzemeye başlar. farklı olan, sorgulayan, düşünen insan sığmaz bu yapıya. ve sığmaya çalıştıkça da kendini kaybeder. vasatlık sessiz yayılır; gri bir sis gibi her şeyin üstünü örter. hayat tatsızlaşır, düşünce basitleşir, inanç ise mekanik bir ezbere dönüşür. birey kendi sesini, kendi sorularını, kendi içsel yönünü kaybeder.

bugün birçok kişi “cehaletten” şikâyet ediyor ama aslında muzdarip oldukları asıl mesele bireyin ruhuna yönelmiş organize bir vasatlaşma baskısıdır. bu baskı, kişinin kendisi gibi düşünmesine, yaşamasına, inanmasına izin vermez. çünkü birey için çoktan bir kalıp çizilmiştir ve o kalıbın dışına çıkmak sapkınlıkla, hainlikle, yanlışlıkla yaftalanır. özellikle inanç gibi kişisel alanlarda bu baskı daha da görünür hale gelir. din, bireysel bir içsel yolculuk olmaktan çıkar, kolektif bir gösteriye dönüşür. herkes aynı şekilde inanır, aynı sözleri tekrarlar, aynı şekilde yaşar. farklı bir gözle bakmaya kalkarsanız, sizi yanlış yolda göstermek için ellerinden geleni yaparlar. çünkü vasatlık, farklı olandan korkar.

ve işte böylece hayat, bütün o canlı renklerini kaybeder. herkes aynı tonu giyer, aynı sesi çıkarır, aynı cümleleri tekrar eder. buna da “normal” denir. ama bu, aslında bir cinayettir. düşüncenin, yaratıcılığın, ruhun eşsizliğini öldüren, sessiz ama sistemli bir cinayet.

vasatlık - 2 favorites -
görsel

bu görsel, yaklaşık 390 milyon yıl önceki devonian dönemine ait bir orman manzarasını tasvir ediyor. bu dönemde, eğrelti otu benzeri yapraklara ve odunsu gövdelere sahip archaeopteris gibi ağaç benzeri bitkiler ve eğrelti otu ile ağaç özelliklerinin ilkel bir karışımını sergileyen cladoxylopsidler gibi bitkiler yaygındı. ortam bataklık ve nemliydi, sıcak bir atmosfer hakimdi. bitki örtüsünün arasında ilkel böcek veya örümceklere benzeyen küçük, erken dönem eklembacaklılar da görülebilir.

devonian döneminde bizim de ait olduğumuz tetrapod soyunun temelleri atılmıştır. bu, balık benzeri atalardan, karasal yaşama uyum sağlayacak dört uzuvlu omurgalılara doğru evrimin başladığı dönemdir.
https://cdn.eksisozluk.com/2025/6/24/1/1kx0mym0.jpg

devoniyen - 0 favorites -
(bkz: olma sanatı)
(bkz: erich fromm)

şu an okunan kitap - 0 favorites -
https://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/r/rmdxvnvz.jpghttps://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/u/uaajkxn7.jpghttps://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/l/lo88yva0.jpghttps://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/e/eea417z4.jpghttps://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/2/2ky72zqz.jpghttps://cdn.eksisozluk.com/2025/3/9/8/88xn23gz.jpg

anın fotoğrafı - 5 favorites -

şu an okunan kitap - 0 favorites -
(bkz: neksus)
(bkz: yuval noah harari)

şu an okunan kitap - 1 favorites -

şu an okunan kitap - 0 favorites -