hakkında george orwell'in 1945'te çizdiği portreye ait betimlemeler asla değişmesin diye zamana meydan okuyan insanların, kil rengi kızıllığından başka bir tonun varlığını reddedercesine yükselen soyut bir direnişin neticesi binaların, tüm heybetiyle savunduğu sahara çölü’nün koynunda yatan kadirşinas atlas dağları'nın şehri.
şayet uçakla seyahat ediyorsanız misafiri olacağınız havaalanındaki geniş salonların, muazzam incelikleriyle sizi şehrin alameti farikası olan tarifsiz karmaşadan bir süreliğine daha uzak tutarak bir beyefendi gibi davrandığını göreceksiniz. çünkü dışarıdaki şehrin dar sokakları; bin yıllık yerleşke tarihinin sonucu olan karakteristik kaosun yarattığı hızla başınızı döndürmek için sizi bekliyor olacak.
şehir duvarlarının içinde kalan yaşlı ve kadim yerleşke medina'nın, meşhur jema el-fenaa meydanı'na çıkan dar sokak ve pazarlarında akşamüstleri dükkanlarının önünü toz kalkmasın diye sulayan esnafların, size birşeyler satabilmek için kervan ticaretinin binlerce yıllık birikiminden muhassıs sırlarını birer birer işe koyduğunu tecrübe edeceksiniz. sattıkları herşeyin en iyi kumaş, yün, deri, metal ve ağaçtan yapıldığını dinlemekten bir an olsun vazgeçtiğinizde ''pardon, bana bakmanızı rica ediyorum'' ile başlayıp, alâkanızı geri kazanamadıkları derecede sertleşecek tehditkâr üslüplarıyla mahşer kalabalığının aşinası esnaflar...
yine bu dar sokak ve pazarlarında kalabalığa aldırış etmeden hep bir yerlere giden telaşlı motorsiklet sürücüleri ile eşek ve katır sırtında yük taşıyan esnaf çocuklarının aceleci rekabetine şahit olacaksınız. motorsiklet egzozlarının geride bıraktığı yanık benzin kokusu ile bin bir türlü baharatın yeni tabaklanmış türlü hayvan derisi kokusuna karışıtığına bir nebze olsun alıştığınızda şehir size sırlarını açmaya başlamış olacak.
şehrin dört bir yanında kurulmuş türlü fransız bahçelerinin; emevi mimari zerafetinin el verdiği köşeli taş minarelerin en ünlüsü koutoubia'yı, 16. yüzyıl'da inşa edilmiş talihsiz el badii sarayı yıkıntıları ile 19 yüzyıl eseri bahia sarayı'nı çepeçevre sarmasını, sömürgeciliğin kültürel izdüşümüne bir örnek olarak göstermekten çekinmemekle edward said'in orientalism'ine selam durabilirsiniz.
ne yenir ne içilir?
öncelikle yazmaya gerek dahi duymadığım bir nane çayı gerçeği var. günün her saatinde içiniz, içilmesine teşfik ediniz.
fas mutfağının en meşhur iki yemeği berber kültürünün gözbebeği tajine ve couscous mutlaka tecrübe edilmesi gereken, fakat çok da büyük bir beklenti içine girmemenizi tavsiye ettiğim tatlar.
tajine adını verdiği toprak kapta kısık ateşte pişen etin kimyon önderliğinde envai çeşit baharat ve sebze ile marine edildiği orta ağırlıkta bir yemek. bademli kuzu ile limon turşulu tavuk seçenekler arasında en beğendiklerim. her lokantanın mönüsünde bulunan bu lezzet, nacizane tavsiyem mouassine bölgesindeki dar cherifa'da tadılmalı.
couscous, ince bulgur ile yapılan bizdeki kısırın aksine ağır ve etli kombinasyonlarla zenginleştirilmiş bir berber yemeği. en lezzetlisini le jardin'de yedim.
jema el-fenaa'da akşama doğru kurulan food stall'larda mangal üstü balık, et, hatta kuzu kelle yiyebilirsiniz, fakat tercih ederken çok dikkatli olmanızı hatırlatmak isterim. fas'ta et ve balığın muhafazası hijyenik sorun teşkil edebilecek seviyede bir rahatlıkla yapılıyor. tavsiyem onlarca tezgah arasından faslı ailelerin yediği yerlere misafir olmanız. şunun da altını çizmek gerekir ki, burada geçireceğiniz bir akşam size karın doyurmaktan çok daha fazla bir tecrübeyi vadediyor. başlıkta daha önce de bolca bahsedilen oryantel kültürün -bu terimden ne kadar nefret etsem de başka bir şekilde ifade edemiyorum- tüm vaatleri, tek bir akşamda etrafınızı saracaktır.
yerel tatlardan bıktığınızda fransız bölgesi gueliz'de modern batı yemekleri seçenekleri sunan yerel ve zincir lokantaları ziyaret edebilirsiniz.
nerede kalınır?
buna verilecek tek bir cevabım var. riad. eski şehrin kaotik sokaklarından kapısından içeri girdiğiniz anda derin bir dinginliğe ışınlandığınız bu neredeyse tamamı renove edilmiş eski marakeş evleri ihtiyacınız olan her şeye sahip. hatta postmodern hayatın karmaşasından kaçıp hayatının geri kalanını küçük bir riad odasında yazmak ve okumakla geçirmeyi hayal ediyor insan.
gaziantep'te hayatlı evler ne ise marakeş'te riad odur. orta hayat yerinde huzurlu iç bahçeler barındıran bu evler marakeş'in yaşlı alnındaki kalın çizgilerin nefese bürünmüş uzantılarıdır. kaldığım riad rafaele beni hiçbir konuda hayal kırıklığına uğratmadı. tabi ki bu konuda sonsuza doğru giden bir seçenek havuzunuz var.
***
yazılacak daha o kadar çok şey var ki. fakat marakeş sokaklarında geçirdiğim iki haftanın yorgunluğuna bırakıp kendimi, son veriyorum bu entry'ye. gezen, gezmiş, gezecek tüm çelebilere selam çakarım.