eski türkiye'de insanlar rüşvet aldıkları, yolsuzluk yaptıkları, torpille iş çevirdikleri farkedildiği zaman en azından hicap duyarlardı. hanımefendi sanki torpille gelmemiş de hakkı olan bir makamdan ülkesi için kendi isteğiyle feragat etmiş gibi davranıyor. kendisini feda edecekmiş haspam. ülke değil bildiğin bok çukuru.
ajitasyona kaçmayalım derken hayatın olağan akışına ters gelen durumların beni rahatsız ettiği film. yine de izlenmeye değer. en azından siyasi mesajları zihnimi birkaç gün meşgul etti.
çocuğun isyanı kendisine açıklama yapılmadığı için doğru ve yerindedir. yalnız bu andaval veli ve çok bilmiş yazarların isyanı ülkeden soğutturan cinstendir. oyun hamuru çocuklara sadece oynasınlar gereksiz vakit öldürsünler diye verilmez. yazma çalışmalarına başlamadan önce parmak kaslarının gelişmesi için bir yöntemdir sadece. çocuğun öğretmeni muhtemelen veliye gerekli açıklamayı yapmıştır. mal mal video çekeceğine durumu anlatsa diyeceğim ama muhtemelen veli öğretmen bu açıklamaları yaparken telefonunu kurcalamakla meşguldü.
15 temmuzun ardından açığa alma ve ihraçlar sonrası diğer sendikalar bırakın üyelerinin haklarını arayıp mücadele etmeyi, kapısından içeri bile almayıp mağdur üyelerine sırt çevirirken ben sendikamın arkamda duracağından emindim. öyle de oldu. açığa alınan üyelerinin maaşlarının ödenmesi için tüm üyelerinin sendika kesintisini artırdılar. sonra da beklediğim gibi bu dik duruş nedeniyle açığa alınan hemen tüm üyeleri göreve iade edildi. eğer sendika dik durmasaydı bu üyelerin tamamı ihraç edilecekti. eğitim sen ve kesk bu ülkede sindirilememiş ve sindirilemeyecek yegane sivil toplum örgütüdür.
bir
philiph roth kitabı. dilimize
sokaktaki adam olarak çevrilmiş olsa bile sıradan bir adamın kitabı bu. eleştirmenlerin gazına gelip büyük beklentilerle okumamak lazım. 70 küsür yıllık yaşam öyküsünün muhasebesi 100 sayfada tutulamaz. tutulduğu zaman da böyle garip bir kitap ortaya çıkar. üzüldüm mü üzüldüm, kendimle kıyasladım mı evet kıyasladım. ancak daha fazlası değil. insanın ölümüne yaklaştıkça yaptığı yaşam muhasebesinin pişmanlıklarla dolu olacağı saklı bir gerçek değil. hani belki kitabı ben bunları bunları yaptım pişmanın siz yine de beni dinlemeyin kendi pişmanlıklarınızı yazabilmek için yaşayın aksi türlüsü mümkün değil falan dese anlayıp takdir edecektim. ama işte böyle metinleri amerikalılar yazınca edebiyat şaheseri falan oluveriyor.
sapiens'den sonra zoraki yazılmış gibi duran kitap. birkaç zihin açıcı soru dışında sıkıcı geldi bana. özellikle sonlarına doğru bitirmek için yoğun çaba sarfettim.
en son
elle'de izlemiştim sevgili
isabelle huppert'i. orada da hayran kalmıştım diğer tüm filmlerinde olduğu gibi. bu yüzden her sahnede bir vahşet, haykırış falan bekledim ama film o kadar sakin ve güzel aktı ki hiç bitmesin istedim. sanırım öncelikle filmin geneline yayılan kitaplarla kurulan bağ çekti beni. kitaplara ve felsefeye ilginiz varsa sizin de bu filmi beğenmemeniz mümkün değil. sonra benim de kendime hayat felsefesi edindiğim yaşamı olanca gerçekliğiyle kabul ettikten sonra mutlu olunabileceği fikri hakim filmin genelinde. eleştirmenler felsefe öğretmeni bir kadının hayata tutunma mücadelesi olarak görse de çok daha fazlasını bulacaksınız. izleyin izlettirin.
dinler tarihiyle ilgili leziz bir kitap. sapiens'in korkularını bastırmak için girip bir daha geri dönülemez biçimde çıktığı yolculukta düşleri sayesinde dini icat etmesinin öyküsü.
kitap militan ateistleri tatmin etmeyecektir ama dinleri kültürel bir kazanım olarak gören benim gibiler bir çırpıda okuyacaktır.
son günlerde okuduğum en güzel kitaplardan biri. bir arkadaşıma hediye etmek için almıştım aslında. göz gezdireyim derken birkaç saatte bitirdim kitabı. sahibine ulaşması mümkün olmayan mektupları okumak her zaman hoşuma gitmiştir ancak bu kadar etkileyici ve dürüst olanına çok sık rastlanmıyor.