zincirlikuyudan baslanmalidir. özdilek, metro city, zorlu ücgenine +1 avm fena mi olur yani.

edit: hicbir ciddiyet icermeyen su entryden dolayi döt lalesi de olduk iyi mi. olum siz ne yasadiniz, bu kadar nefreti icinizde hangi ara büyüttünüz.

kibirli olmak cezasiz kalmiyor hayatta ve insan, "verecek" bir seyi kalmayinca kimseyi mutlu edemiyor.

sudan nedenlerden kederlenen bir dosta ise nese üretmek bir hayli zor istir. ister fakir olun ister varlikli, alninizin terini silmek için, bir an kendi haline biraktiginizda hemen çöken bir dost kadar sizi yasamdan sogutan hiçbir sey olamaz.

- panait istrati, sokak kizi

filistin'in aslinda sol davasi oldugunun 1960'larda yasanan su olaylarla özeti:

artık yalnızca soğuk savaş değil, aynı zamanda kitleleri harekete geçiren, vietnam karşıtı sokak gösterilerinin ve bazı durumlarda vietnam gerillalarını destekleyen devrimlerin zamanıydı. üçüncü dünyada vietnamlı gerillalar çoğunlukla özgürlük savaşçıları olarak, abd ise zalim olarak görülüyordu. aynı şekilde filistinlilerin isyanları da, uçak kaçırma ve diğer büyük eylemleri solda, işgal gücüne karşı devrimci adalet mücadelesi olarak değerlendiriliyordu.

abd'deki sol çoğunluk ve özellikle kutsal vatana göç etmeye hazırlanan genç idealist yahudiler arasında israil hâlâ son savaşın tek galibi olarak düşünülüyordu. ama avrupa'da kapitalist sistemden ve liderlerinden bıkmış, gözleri açılmış anti-emperyalistlerin radikal eylemleri filistin milliyetçilerini besliyordu.

che guevara, ho chi minh ve başkan mao'nun “devrimci denizde balık olmak” öğüdünden esinlenen avrupalı solcular, fkö ve fhkc'nin irak, ürdün, mısır, lübnan, cezayir ve yemen'deki eğitim kamplarına ulaştı. bu bağlantılardan doğan “dayanışma komiteleri” tüm avrupa'ya yayıldı; mali ve tıbbi malzeme yardımı topladılar, işgal bölgelerine gönüllüler gönderdiler.

çok geçmeden ünlü olmayan devrimci gruplar ve batı'daki kaçaklar filistin mücadelesiyle özdeşleştiler. aralarına venezuelalı komünist ilich ramírez sánchez'i (çakal carlos), andreas baader ve ulrike meinhof'u (baader-meinhof çetesi liderleri) ve kızıl tugayların çeşitli fraksiyonlarını (ispanya'dan eta, italya'dan brigate rosse, fransa'dan action directe ve japonların nihon sekigun'u) kattılar.

“düşmanın anladığı tek dil devrimci şiddettir,” diyordu george habash.
“bu yüzden işgal edilmiş bölgeleri cehenneme çevirmeliyiz ki alevleri gasp edenleri yok etsin.”

- sandy tolan, limon agaci

ben ve benim gibiler bu ülkeye para kazanmak icin degil, insan gibi yasamak icin geldik ama nedense konu her ortamda oldugu gibi burada da dönüp dolasip almanya'dan aldim bir tane türkiye'ye geldim bin taneye geliyor.

madem öyle yerinden bildireyim. bu ülkede gecirdigim 9 yilda 3 ev aldim, istedigim araci kullaniyorum, kariyerimde önüme tek bir ket vurulmadigi gibi, türkiye'de gördügüm mobingin bir tanesine rastlamadim. yazin türkiye'de atayim havami, namim yürüsün gibi bir derdim olmadigi icin yine istedigim standartta tatillerimi yapiyorum. hasili bu ülke bana ve bircok tanidigima türkiye'de sittin sene yasasak ulasamayacagiz maddi manevi tüm olanaklari sagladi. üstüne bir de aradigimiz huzuru ve insani ortami verdi. senin beklentilerini karsilamiyorsa kendine uygun yer bak tabi ama arada bir de düsünüver acaba ben mi bir yerde yanlis yapiyorum diye.

latince lügatinde “ahit” kelimesi testamentum olarak yer alır. “eski ahit”e vetus testamentum, “yeni ahit”e ise novum testamentum denir.
testamentum kelimesi, kadim bir gelenekten dolayi, erkek cinsel organının adı olan testis kelimesinden türemiştir.

kadim çağlarda, kudüs yöresinde yaşayan erkekler savaşa gidecekleri zaman bir daire oluşturur ve birbirlerinin husyesini tutarak yemin ederlermiş. insan bedeninin en hassas organı üzerine edilen bir yemin, muhtemelen kolay kolay unutulmayacağı için, bu gelenekten testament kelimesi, yani “testis üzerine edilen yemin” anlamı türemiş. kutsal kitaplara da bu yemin adını uygun görmüşler.

„zekeriya sofrası” dediğimiz şey de zeker, yani “erkek organı”ndan türemistir. zeker, “bereket” anlamında kullanilirmis.

-zülfü livaneli, engeregin gözü

dikkatli bakarsaniz en tepedeki sirinleri görebilirsiniz görsel

insan yaşlanır; içinde derin bir zayıflık, kayıtsızlık ve rahatsızlık hisseder. bütün bunlar, ilerleyen yaşla birlikte gelir. böyle hissettiğinde ise sadece hasta olduğunu düşünür; bu can sıkıcı durumun belli bir nedeni olduğunu varsayarak korkularını bastırır ve hastalıktan kurtulduğu gibi bu durumdan da kurtulmayı umar. boş düşünceler! yaşlılığın bir hastalık olduğu, hem de korkunç bir hastalık olduğu düşüncesi…

yaş ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin, ölüm ve ölümden sonraki belirsizlikten duyulan korku olduğu söylenir. oysa kendi deneyimim beni şu inanca götürdü: bu tür korku ve düşüncelerden tamamen bağımsız olarak, dini duygular yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterir. çünkü tutkularımızın ateşi sönmeye, hayal gücümüz ve duygularımız körelmeye başladıkça, aklımız daha berrak çalışır hale gelir. bir zamanlar aklımızı çelen imgelerden, arzular ve heveslerden arındıkça; tanrı, gizlendiği bulutların ardından görünür hale gelir. ruhumuz, bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder, görür ve ona yönelir. bu yöneliş doğaldır, kaçınılmazdır.

çünkü duygular dünyasına canlılık ve cazibe veren her şeyi yitirmekteyiz artık. o muazzam varoluş ise, içsel ya da dışsal hiçbir desteğe ihtiyaç duymadan varlığını sürdürür. böylece, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı duyarız: gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçekliğe…

evet, kaçınılmaz biçimde tanrı'ya yöneliriz. bu dini duygu, doğası gereği öylesine saftır ve onu yaşayan ruha öyle bir mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder.

- aldous huxley, cesur yeni dünya

yurtdisinda zar zor terör örgütü listesine soktugumuz pkk'nin artik terör örgütü olarak taninmamasina sebep olacaktir. bu da yakalama ve sorusturmalarda bize sadece daha cok sorun cikaracaktir.

2 hafta önce 3 günlügüne hirvatistana gittik, totalde kisi basi 250€ tuttu.

hadi canim? bak sen… öyle miymis? demek ki o yüzden kapimda erkek sirasi olusuyor. kisa olsam üstüste gelirlermis.