zamanında ortalığı yıkıp geçmişti. bugün bu haliyle yayımlansaydı ortalığı ayağa kaldırırdı, ama hayranlık uyandırdığı için değil, barındırdığı yüzlerce kadın düşmanı öge ve diyalog yüzünden. üstelik ataerkillik, evlilik içi tecavüz ya da ev içi şiddet gibi bariz sahneleri ya da dicle'nin düşürüldüğü durumu değil, zamanında hap gibi yutturulan, hepimize çok normal gelen belli belirsiz tonla alt metin ve satır arası cümleyi kast ediyorum. dizinin yapımcısı d yapım'ın yüksek kaliteli ve olabildiğince az kırpılmış bölümleri youtube'a yüklemesinin şerefine oturup baştan yine izledim, izlerken de notlar aldım. işte 2025 koşulları ve bilinciyle tokat gibi yüze çarpan birkaç örnek:
* daha ilk bölümde hanım ağa sümbül, kocasının cenazesinde ağlayan küçük oğlu seyhan'a “ağlamak yok. düşmanlarımızı sevindirme.” der. yanı başında hüngür hüngür ağlayan iki kızını ise insan yerine koyup uyarmaz bile.
* ilk bölümlerde karadağ-hamzaoğlu gerginliği açıklanırken bütün bu kavganın nedeni olarak ölüm döşeğinde yatan anne hamzaoğlu ile bacı kader'in suçlanması, tamer ve barış'ın aslında iyi niyetli çocuklar olduğunun altının çizilmesi, ali hamzaoğlu'nun ise kavganın nedeni ya da tarafı olarak değil de uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle kötü adam olarak gösterilmesi. karadağ tarafında ise ali hamzaoğlu aşkı ayyuka çıkana dek kan davasının tarafı sümbül anne olarak gösterilmiş, baba karadağ ve seymen'in ise aslında ne kadar barıştan yana olduğu vurgulanmıştır. yani özetle, kadınlar bir rahat bıraksa erkekler ballı kaymak gibi anlaşacaktır.
yine bu sahnede seymen ve yaman'ın pek çok savaşın nedeni olarak erkekleri maşa gibi kullanan kadınları göstermesi. şükür ki bahar çükübiği en azından buna karşı çıkmıştır. (bölüm 6)
* ilk sezonda yaman'dan kıskandığı için bahar'ı oteldeki işinden kovan seymen'in kendisiyle yüzleşen yaman'a “işine yarıyorsa kalsın.” demesi. insan evdeki çatala bıçağa demez bunu lan ayı oğlu ayı. hani bu hanzoluğu aşıp insanlıktan çıkmak artık.
* dilara'nın seymen'den büyük olmasına karşın kendi parasını kullanabilmek ya da istediği şehirde yaşayabilmek için seymen'in iznine tabi olması. onu geçtim, annesi sümbül bile âşık olabilmek için seymen'in onayını almak durumunda hisseder. bunlar zaten başta sözünü ettiğimiz ataerkillikle açıklanabilirse de burada bu ataerkilliğin bile isteye yaşanılan elmas premium sürümüne yer verilmektedir, herkes hâlinden memnun görünüp bu devran böyle gider der gibidir.
* seymen'in ayağından botlarını çıkarmayan bahar'a “topuklu giy de kadına benze.” demesi. bugün n-n-nasıl yani nidalarıyla izliyoruz belki ama 2002'de göbekli amcalar gibi keh keh gülmüşüzdür kesin. gerçek yaşamda erkeklerin sakallarına, şortlarına vb laf eden kadınlara da en az buna sinir olduğum kadar sinir oluyorum bu arada.
* tanışmalarının başında ayşe melek ile tartışan seymen'in kadınlar için evliliğin ne güvenli olduğunu ve ayşe melek gibi kadınların evliliğe anca iyi bir evlenme teklifi alana dek soğuk baktığını iddia etmesi. bir nevi “feminizm kocayı bulana dek...” yaklaşımı yani.
* hemen bir sonraki sahnede ayşe melek'in konakta kalmak, bahar'ın ise ayşe melek ve seymen ile yemeğe çıkmak istememesini görmezden gelip duran seymen için bahar'ın ayşe melek'e “gerçekten hayır derseniz anlar.” demesi. açık açık “hayır her zaman hayır demek değildir.” mesajı yani, çok tehlikeli. üstelik bu bir cinsiyet meselesini aşıyor, zira seymen bunu yalnızca kadınlara karşı değil, konağı bırakıp londra'ya taşınmak isteyen erkek kardeşine de yapıyor.
* hayat doğup eve geldikten sonra işteki ilk gününde ayşe melek ile dertleşen seymen'in “kadınların olduğu yerde hayat her zaman zordur.” demesi. hımm dünyada yani?
* seyhan'ın “bir kadın bile bir evde ne büyük bela potansiyelidir. biz on kadınla uğraşıyoruz.” deyişi. bunu bir kadın erkekler için dese aynı derecede kan beynime sıçrar.
* balayı yolundan dönüp gelen lale'ye kardeşinin şaka yollu da olsa “bakire değil misin yoksa?” diye sorabilmesi.
* elbisesini öven seymen'e “size taciz davası açmak zorunda kalacağım.” diye şaka yapan ayşe melek'e seymen'in “sen önce hâkime bu elbiseyi açıkla.” diye yanıt vermesi, üstelik ayşe melek'in de buna kihkihkih gülmesi. tanıdık geldi mi?
* ayşe melek karakterinin dicle hariç konaktaki bütün kadınların aptal olduğunu iddia etmesi. öte yandan herhangi bir erkek karakterin zekası ya da becerisi hiç gündeme gelmemiştir, üstelik ortalıkta memo gibi densiz bir ebleh dururken.
* tabii ki yasak aşkın meyvesi rıza'nın senelerce bahar'dan saklanması. aynısını söz gelimi dilara haydar'dan yapmış olsaydı bırak ortalarda gezinmeyi, en iyi olasılıkla aileden aforoz edilip sürgüne falan yollanmıştı. her ne kadar varsayım ürünü de olsa çifte standardın ve ataerkilliğin dibini kazımış bir dizide böyle bir durumda neler olup biteceğini tahmin etmek güç değil. yine bahar'ın seymen ile evlenmeden önce bir çocuğu olsaydı ve bunu aileden gizleseydi neler olurdu siz düşünün.
* seymen ile dicle'yi öğrenen bahar'ın evden ayrılırken ablası gül ile kızını yanına almak istemesi ve sümbül ile dilara işbirliği ile kapının kilitlenerek gül'ün eve hapsedilmesi, ki tecavüz ve ağlama ayinleri sahnelerinden sonra en rahatsız olduğum sahnedir. öncesinde de bahar ve gül'e bir araba laf etmişlerdi. üzerine küçücük boyuna bakmadan zeynep de gül ile alay etmişti hatta. böylece patriarka kadın dayanışmasını alt etmiş, kadın kadının kurdudur mefhumu biraz daha beslenmiştir.
* dicle olayından sonra gül'ün bahar'a sanki konakta hayat bebek'le birlikte kilitli kapılar arkasında hapsedilen dedemmiş gibi sırıta sırıta “aman kocandan ayrılma, kızını zor görürsün.” diye akıl vermesi.
kızım olmadan asla much?
* yine kadın kadının kurdudur dercesine kader'in zavallı piraye'yi sürekli ezip durması, adeta abisinin sikinin gururuyla “iki yatıp kalktı diye otel verecek değiliz.” demesi. sonrasında “bu erkek milletine inanan kadınların sonu hep böyle olur, bütün varlığını iki çantaya tıkıp basar gidersin işte.” diyerekten o da durumu itiraf etmiştir, üstelik kendisi de aldatılma mağduru olmasına karşın. bu ifadede kadınları hep aldatan ve üzen erkekler ve onlara salak gibi kanan kadınlar genellemesi ile cinsiyetçilik kombosu yapılmıştır hatta.
* o kadar haltı yiyen seymen olmasına karşın ablası dilara'nın seymen'e bahar'ı kast ederek “nedir senin çektiğin bu kızdan?” diye sorması. bunun ne olduğunu söylememe artık gerek yok herhalde? bir de devamında “kadınlar hep en basit şeyleri duymayı özlerler.” diye sıvaması. kocanın senden önce bir kadından çocuk yapmasını ve bunu senelerce ondan saklamasını basit bir özürle geçiştirmesini önerdikten sonra söylüyor bunu da.
* seyhan hanzosu tarafından lafı sürekli ağzına tıkanan, ne çok fikrin var be diye terslenen, neşesi bile “bugün ne kadar pozitifsin, acaba dün aldığın evlilik teklifiyle ilgisi olabilir mi?” diye alaya alınan kadınlar... bunu dediği kişi de ablası.
* ali ve kader arasında geçen şu diyalog:
“a: yedi düvele rezil ediyorlar insanı. bu kadın milleti sevdi mi altını üstünü düşünmüyor. çok tehlikeli.
k: aman! kadın var, kadın var. büyük sözüme, arkama bakar mıyım acaba? nerede kaldı rakip kadına gideceğim, soyuna sopuna gideceğim. bunlar kadın değil, kan emici sülük. bir mallı adam bulacaklar, iki düşüp kalkacaklar, soyup gidecekler. bütün işleri bu!”
bunu diyen ali sarhoş olup sümbül'ün konağına dayanmış ve çöp bidonuna iki el ateş ederek bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştı bu arada. kader desen kendisini terk edip giden eski kocasını sayıklayıp duruyordu, geri döndüğünde de adama kayıtsız şartsız teslim olup bir de dünya kadar para yedirmişti.
** sümbül'ün kalp krizi geçirdiğinde yattığı hastanede seymen'in
herkes gittikten sonra “oh be, kadınlar gidince kafamızı dinleyebiliyoruz.” demesi. oysa bekir ve süleyman başta olmak üzere orada asıl erkeklerin sesi yüksek çıkıyordu sanki?
* dilara'nın zeynep'e salih için “şövalye gibi bir erkek bulduğun için çok şanslısın.” demesi. (bkz:
chivalry isn't dead)
* aşklarından, nişanlarından dolayı sürekli hesap verme ihtiyacı hisseden, utanan, dul başına yaşamayı kabul etmedikleri için ayıplanan sümbül ve dilara. yine ataerkillik ve bunu besleyen başta kader olmak üzere yine bir araba kadın.
* fatma'nın tecavüz mağduru zeynep'e “elin artığı” demesi. bugün olsa lanetli retweet rekorları kırardı.
* bu ikisini eklemekte kararsız kaldım, çünkü ilki cinsiyetinden bağımsız olarak çalışıp üreten/yan gelip yatan tezatı iken ikincisi ise bariz şaka kisvesiyle söylenmiş bir söz idi; ama yine de ekleyeyim, yorum okuyucuya kalsın: seymen'in bahar'a “üretmeyen asalak takımı” yakıştırması yapması ve evlilikleri ortaya çıktıktan sonra otobüsle istanbul'a dönerken salih'in zeynep'e “sen para işlerini bana bırak, yemeğine ev işine odaklan.” demesi.
daha seymen'in bahar'a “çocuğu doğurduktan sonra nereye gidersen git” demesi, baba mahmut ağa'nın dört çocuğunu doğurmuş sümbül'e “siz kadınlar her şeyi abartıyorsunuz, pireyi deve yapıyorsunuz.” demesi, neredeyse her bölüm aralara sıkıştırılan kadın milleti şöyle yaygaracıdır, böyle ucubedir replikleri vb var da sıkıldım.
tabii bu kadar mizojin bir dizide ister istemez erkek düşmanlığı biçiminde pırtlamalar da kendini gösteriyor. “erkeği erkek yapan kadınıdır.” gibi cümleler, dicle'nin haydar'a, hayriye'nin de memo'ya davranışı, “erkek milleti...” diye yapılan genellemeler ve her ne kadar daha çok sınıf ayrımıyla ilgisi olsa da zeynep'in salih'i, bacak kadar boyuyla zeliş'in de rıza'yı sürekli aşağılaması gibi özetlenebilir bu da.
ben diziyi de, dizideki masalı da zamanında bayıla bayıla izlemiştim. güzel müzikler, hiç ummadığın yerde patlayıveren comic relief etkili espriler, dozunda bir erotizm, insanın iştahını kabartan yemekler ve içkiler, şahane kapadokya görüntüleri derken şimdi de aynı yerlerden aynı keyfi alabiliyorum. ancak bütün bu bahsettiklerim, sadece cinsiyetçiliğin rahatsız edici boyutlarını değil, bu konuda 20 küsur senede edinilen bilinci de göstermesi açısından oldukça yaşamsal. ve mutlaka da belirtilmesi gerekiyor.
hep yermek olmaz, biraz da sezar'ın hakkını teslim edercesine kimi toplumsal erkeklik ve kadınlık kodlarının içine etmesine takdiri esirgeyecek değiliz. erkeğin kadına oral seks yaptığı sahnenin gösterilmesi, yine üstelik de heteroseksüel bir erkeğin başka bir erkeğe “o çok çekici bir erkek.” demesi`:ayşe melek'in sevgilisi ural'dan seymen'e sevgilerle`, sonlara doğru özkan uğur'un canlandırdığı deli sedat karakterinin
* türk toplumunun eş cinselliğe tutumuyla ilgili eleştirel konuşması, aldatan erkeğin
* karısı
* tarafından affedilmemesi, pirenzez sendromu yaşayan bahar'ın gerçeklerle yüzleşmesi ve salaklıklarının fitil fitil burnundan getirilmesi, seyhan'ın seymen'e “içkiler, romantik müzikler... beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun?” dediği sahne ve yine seyhan ile seymen'in yatak üzerinde uzanmış hayat'ı emzirdikleri sahne gibi buram buram homoerotik sahneler... diye bir çırpıda sayılabilir bunlar da.
ilginç bir biçimde bu kadar mizojin içerikli bir dizinin neredeyse tamamen kadın karakterler üzerine kurulması gibi bir durum da var. geriye baktığımda en sevdiğim karakterlerin de hep bunlar olduğunu görüyorum. dicle başta olmak üzere dilara, sümbül, gül, lale, kader, piraye, fatma, ayşe melek, hayriye, asya, keriman, suzan... hepsi de kendine has birer hikayesi, harika örülmüş karakterleri olan kadınlar. bahar hariç ama. o zorlama şirinlik muskası akıl gümeci halleri olsun, bencil ve nevrotik tavırları olsun, aşk zannettiği saplantılı iğrençlik olsun, kocası olacak az yontulmuş espri özürlü ayı ile birlikte iki küçük beyinli aptal birbirini bulmuş ne güzel. iç baymaktan ve dünya kendi etraflarında dönüyor gibi davranıp ağızlarına iki tane çakmak istetmekten öteye gitmiyorlar.
zaten bu iki karakter her ne kadar seyircinin sevilsin diye gözüne gözüne sokulmak için yaratılmış olsalar da dizideki gerçek kötülerin başta seymen olmak üzere bu ikisi olduğunu düşünüyorum. diğer karakterler ise dikkat edilirse ilk sezonda iyiler ve kötüler, bunları seveceksiniz bunlardan nefret edeceksiniz diye ayrılmış olsalar da ikinci sezonda iyice girift ve içlerinden birer beyaz ve siyah nokta çıkartan yin-yanglere dönüşüyorlar. kol kanat gerici sümbül annenin aslında oğlunun estirdiği terörden kıvanç duyan ve zalim bir patriarka bekçisi, evin cici kızı zeynep'in salih'i aldatıp bir de mağduru oynayan bir yanar döner, yakışıklı, komik ve kara gün dostu yaman'ın aslında bildiğin fırsatçı şerefsizin teki olması, öte yandan katil haydar'ın aslında hem de kendisinin bile olmayan bir çocuğa karşı ne şefkatli bir baba, kötü hala kader'in, oğlunun sikine kurdele örmekle meşgul sümbül'ün aksine ettiği tecavüzü ballandıra ballandıra anlatan oğlunu döverek kapı dışarı edecek kadar şerefli ve dik duruşlu bir kadın, kara melek dicle'nin ne eğlenceli ve dostane biri olduğunun ortaya çıkması gibi sürü sepet örnekle destekleyebilirim bu savımı da.
neyse çok uzattık, son bir tanım yapıp kaçalım. her karakterin aşkla kafayı bozduğu, aşk eğer bu dizide anlatıldığı gibi bir şeyse aman düşman başına dedirten, kadınlar üzerine kurulu olup oluk oluk kadın düşmanlığı güttüğü halde erotizmden komediye yan ögelerin çok iyi yedirildiği hikaye örüntüsü ve şahane kapadokya manzaraları sayesinde keyifle izlenerek insanı çelişkilerden çelişkilere sürükleyen bir meral okay masalı.