parti grup toplantısında, muhalefet kanadından gelen eleştiriler ardından "bu ülke yol geçen hanı değil" buyurmuş türkiye cumhuriyeti başbakanı.
bu ülkenin geleceğini ellerine teslim edeceğimiz gencecik, pırıl pırıl öğretmenleri atanmama derdi yüzünden üniversite sonrası, bir umut kpss'ye bel bağlamış, elinde avucunda ne varsa dershanelere döküyor.
bu ülkenin eczacıları, göz göre göre kepengi kapatıp, tası tarağı toplayıp, ne hali varsa görmeye zorlanıyor. bu süreçte senelerdir halkı söğüşleyen ilaç firmaları değil de, eczacıların ta kendisiymiş gibi gösterilerek hem de.
bu ülkenin doktorları; ister çözümsüzlükten, ister yetersiz gelir nedeniyle, ister sadece aç gözlülükten olsun, nedeni zerre umurumda değil; zaten ssk mı, bağ-kur mu, sgk mı derken başı dönmüş hastalara bir de özel muayenehane faturası kilitleme peşinde. "bir doktora kaç hasta, bir imama ne kadar cemaat düşer bu memlekette?" geyiğine hiç girmeyeceğim, anlatmak istediklerim çok başka şeyler.
bu ülkenin ekonomisi acı acı güldürüyor ağlanacak haline. her yükselişi gözümüze sokulan borsada aslan payı yabancı sermayenin cebine girmiş kimin umrunda? bu ülkenin bankaları... diyeceğim de, kaç tane banka kaldı gerçekten bu ülkeye ait? işçi sınıfı kan kusarken sırtını ya kan bağı ya da hatır gönül ilişkisiyle iktidara dayamış zümre servetine servet katmakta; vur dibine rahvan gitsin.
bu ülkenin çiftçisi ne zamandır hakkını aramaktan vazgeçmiş zaten, anasını alıp nereye gitsin kara kara düşünüyor.
bu ülkenin genci işsiz. doktora mezunu da, doğru düzgün okuyup yazamayanı da işsiz... ama türkiye genç nüfus oranıyla avrupanın zirvesinde, gerisi detay, suyu bulandırmayalım.
biri kafasını mı kaldırdı, soru sorma densizliğinde mi bulundu? tık içeri, çürüsün cezaevinde. dava dosyasını hazırlayana kadar kim bilir kaç ay geçer... sonrasında beraat kararı çıksa ne olur, çıkmasa kim takar?
tüm bunların ertesinde elimizde kalan bir kamyon dolusu bahane... o da uymazsa göz dağı seçeneğimiz mevcut.
devletin kurumunu özelleştir, açıkta kalan işçini sokaklarda süründür, sonra da anlaşma şartlarını kabul etmeye yanaşmayınca "türkiye'de o maaşa çalışacak milyonlarca işsiz var." haklısın efendi, bu ülkede milyonlarca işsiz var. o maaşa gözünü kırpmadan, haftalardır o işkenceyi çeken tekel işçilerinin hakkını yediğini bile bile o maaşı kabul edecek kadar aç, çaresiz bir dolu insan var. var da, bu kimin suçudur biri bir zahmet anlatıversin bana.
yedi sene olmuş dile kolay. abartısız bir saattir düşünüyorum da, türkiye cumhuriyeti başbakanının çıkıp bir kez olsun "yanlış karar verdik, uygulamada hata yaptık, zamanlama kötüydü. sorumluluğumuzun farkındayız, telafisi için gerekeni yapacağız." dediğini hatırlayamadım. tanıyan bilir, hafızam iki para etmez çoğu zaman. hatırlatan olursa başım gözüm üstüne.
hükümet bir kurum, başbakan da bu kurumun başındaki kişi. yedi yıldır yetmiş milyonu yönetiyor bu kurum ve bir tek sefer olsun hata yapmamış. yöneltilen eleştirilerin hepsi, istisnasız alayı iftira, provakasyon, karanlık hesaplar, çekememe, hırs, bazen de dinsizlik tabi. el insaf be.
nereye uzansam dallanıp budaklanıyor, nereden tutsam elimde kalıyor. iki yakasını bir araya getiremedim entrynin, bari sonunu bağlayayım daha da dağılmasın.
başbakan gerçeği tüm çıplaklığıyla gözümüzün önüne sermiştir son demeciyle. tamamen haklıdır. bu ülke yol geçen hanı değildir.
eskidendi o.
şu anda bildiğiniz
dingonun ahırı.