bir pazar sabaha karşı berghain kapısında kahverengi camlı gözlüğünün ardından sizi 35 saniye boyunca tek laf etmeden tepeden tırnağa süzen ve uzun uzun gözünüzün tam içine bakan, beyaz takım elbiseli
sven marquardt karakteriyle karşılaşıldığı o tuhaf anda pek de yardımcı olamayacak eğlenceli simülasyon.
ileri bir tarihe ertelenmiştir.
partizanı top 16 için ümitlendiren bizim ise içerde bu sezon ilk euroleague maglubiyetini tattığımız maç oldu.
maçtan önce, girişin yanındaki cafe'de kahve içerken masama şansa 2 partizan taraftarı oturdu, maç için belgrad'tan münferit olarak gelmişler. taraftar grupları salon etrafında fellik fellik partizanlı ararken yanıma düşmeleri ilginç oldu benim adıma.hemen muhabbete girdim, pioneer arena'daki deplasman taraftarı sıkıntısından, 2010'daki süpriz final four'larına, bo mccalebb ve obradovic'e olan hürmetlerinden, değişen euroleague top 16 sisteminin büyük takımları kayırdığı gerçeğine kadar uzun ve keyifli bir sohbet oldu. sırp medyasında joffrey lauvergne'nin fenerbahçe'ye transfer olacağı söylentileri çıktığını duydum kendilerinden, hiç istemiyorlar ama klüp çok darda neden olmasın diyorlar bir yandan. fenerbahçe ülker kadrosuna ise imrenerek bakıyorlar. maç bittiğinde beni metrobüse atacak kadıköy dolmuşuna atladığımda ise 60'larında fenerli 2 yaşlı amcanın muhabbeti kaçan keyfimi yerine getirdi. çocuklar hiç oynayamadı bugün metincim dedi birisi, nanterre'i nanterre'de yenmek lazım dedi diğeri. ikisi de ergin ataman'ın son demecine çok bozulmuşlar, "içerdeki ilk galatasaray maçına kesin gelelim beraber üstat "diye sözleştiler. uzunçayır'da inip gözden kayboldular.
new york'da bulundugum sure icerisinde ulasimdan sorumlu devlet bakanı olarak telefonuma atadıgım, hayatımı kolaylastıran, zaman kazandıran, gideceğiniz yere nasıl ulasacagınizi sanki 8 yasinda bir cocuga anlatir gibi detaylı sekilde anlatan muhtesem bir uygulama. bir köşesinde "eyvalla usta" tuşu olsaydı kullandıgım sürece her gün 5 kez basardım eminim.
ekseri farklı müzik tarzlarına ilgi duysam da, her duyduğumda etkisinde kaldığım bir türküdür bu. birçok değerli sanatçı tarafından onlarca farklı şekilde yorumlanmış olması da bir rastlantı değildir diye düşünüyorum. geçtiğimiz ay istanbul'a konser vermek için gelen ve bir vesileyle tanıştığım almanya'nın bavyera bölgesinden lokal bir grubun şarkıyı kendi enstrümanlarıyla çaldığını görünce üzerine küçük bir video projesi hazırlamaya karar verdim.
bir grup bavyeralı'nın yorumuyla "divane aşık gibi" :
https://vimeo.com/56508823
"iguazu'da toplam 275 şelale bulunuyor"
uğraşıp da bir türlü bilet alamadığım festival. biletix'ten derbi maçına bilet almak gibiydi yani sancılı. kısfmet değilmiş.