sarintua

Ocak 2007 - 402 Entry - 10 Follower - 0 Following
Last Entrys:
biz zorunlu olarak dışarıda çalışarak size kolaylık sağlayanlar tarafından hissedilen durumları kişisel olarak gördüğüm kadarıyla dile getirmek üzere yazılmıştır. ücretsiz izinler ve işten çıkarmalar sebebiyle "zorunlu gönüllü karantina"ya alınan arkadaşlar sizin gönlümde yeriniz apayrı umarım bu süreci maddi ve manevi olarak en az hasarla atlatırız. sözlerim gerçekten gönüllü karantinada olanlara;

"sevgili gönüllü karantinadaki dostlar, biliyoruz evde sıkılıyorsunuz. emin olun dışarısı da bir kaos içinde ve herhangi bir şey kaybetmiyorsunuz. siz iş güvenceniz, maaş güvenceniz veya sadece birikiminiz olduğu için dahi gönüllü olarak karantina kurallarını uyguluyorsunuz farkındayız. fedakarlığınız için de size teşekkür ederiz. yalnız biliyorsunuz sizin rahatınız ve ihtiyaçlarınız için çalışan da bir kesim var. bu kesim şu anda en çok darbeyi yiyenler arasında yer alıyor. bu kesimle ilgili en azından bu süreçte biraz daha anlayış bekliyoruz sizden.

her sektörden kendini karantinaya alamayan insanlar sizin için çalışıyor. bu sektörlerin çoğu da öyle ya da böyle hizmete odaklı olarak çalışıyor. sağlık çalışanlarını alkışlıyoruz evet daha da alkışlayalım ama sizin için çalışan insanlar ki bunlar; temizlik işçisinden, kargocusuna, e-ticaretcisinden, paket servisçisine kadar her biri eleman eksilten patronların pençesi altında normalde belki 6-7 kişinin yaptığı işi tek başına yapmak için çabalıyor. bir de üstüne karantinada kaldığı için sıkılan ve saracak yer arayan insanlar eklenince olay çekilmez bir hale gelebiliyor.

emin olun biz de kendimizi gönüllü karantinaya almak evimizde oturup sıkılıncaya kadar boş boş duvarlara bakmak bile istiyoruz. ne yazık ki hayat şartları sebebiyle şu ya da bu şekilde çalışmak zorundayız. sadece işe gidip gelirken bile bu durumlarla ilgili "virüs bulaşır mı acaba?" gerginliği insan psikolojisini alt üst ederken bir de ekstra iş yüküyle yorgunluğun artması ve bünyenin buna tepki vermesi ile oluşan halsizliği hissetmek bile bize "acaba?" diye sorgulatıyor.

lütfen siz de sadece bu süreçte -valla başka zaman değil- ağzımıza sıçmayı bırakın. gelin normale dönünce bizi manyak edin ama şu sıralar yapmayın.

market alışverişine gittiğinizde maskelerinizi takın takmamak için kavga çıkartmayın. bu uygulamanın sizin sağlığınız için olduğunu unutmayın. çıktığınızda da gözünüzü seveyim onları yere atmayın. düşünün onları insanlar temizliyor. bir çöp tenekesine en fazla 30 adım sonra ulaşırsınız zaten.

evinizde bir pizza yemeye mi karar verdiniz? afiyet olsun. çoğu firma 30 dakika garantisi veriyordu evet. yalnız şu anda web sitesinden o 30 dakika garanti yazısını kaldıracak eleman bile kafasını kaldıramıyor. 5-10 dakika gecikti diye siparişiniz; hem yemeksepetindeki çağrı merkezini soru yağmuruna tutmayın hem de gelen paket servisçiye "bak ödemem heeaa" yavşaklığını yapmayın.

şimdi evde çocuğunuz sıkılıyor diye oyuncak siparişi de veriyorsunuz ya. o süreç nasıl işliyor biliyor musunuz? siz diyelim ki hepsiburada'da beğendiniz sepete eklediniz ödediniz. hepsiburada size ertesi gün ulaşacak vs diye de yazdı çok güzel. siz o siparişi verdikten sonra hepsiburada iliğini kemiğini sömürdüğü bütün kar payını yuttuğu küçük veya orta boyutlu bir işletmeye maille iletiyor. diyor ki; "ben bunu sattım paketle gönder." oradaki e-ticaret personeli ilk önce faturalandırmayı yapıyor. normalde onun işi değil tabii muhasebecinin işi; ama ne oldu muhasebeci ücretsiz izinde, "patron sen yapıverirsin ne olacak." dedi ve muhasebeciyi gönderdi. faturalandırma yapıldıktan sonra depoya gidiyor ama o da ne? depodaki 10 kişiden 8'i ücretsiz izinde. orası zaten bir kargaşa içinde ürünler bulunuyor oradan oraya koşuluyor. neyse sizin ürününüz de güç bela bulunup kargoya verildi ve firma rahatladı değil mi? hayır! çünkü kargo firmasında da eleman eksik, adamlar zaten şehirler arası yolculuklarda bir sürü protokolden geçiyor. tabii doğal olarak ne oluyor? kargonuz ertesi gün değil de bir sonraki gün veya daha sonraki gün teslim edilebiliyor. peki siz bu süreçte ne yapıyorsunuz? "siparişim gelmedi" diye hepsiburada'yı bir arıyorsunuz onların şekilli çağrı merkezinde çalışan insanlar artık evden çalıştığı için çok ilgilenemiyor size olduğunca çabuk normal bir şekilde cevabınızı veriyor ama siz duruyor musunuz? hayır tabii! bir de ürünü gönderen firmayı arıyorsunuz onlar da size aynı açıklamayı yapıyor. siz de "ama çocuk ağlıyor sıkıldı valla böyle olmaz ki!" şeklinde serzenişte bulunuyorsunuz. sizi anlayışla karşılamaya çalışıyor telefondaki kişi ama o da yorgun bitkin. o da istiyor ki sizin siparişiniz verdikten 1 dakika sonra ulaşsın ki o da uğraşmasın. çünkü faturalar var. gönderilecek başka ürünler var. siteye girilecek ürünler var. var oğlu var. yalnız virüs de var. önlemler var. bu firmalar size ne yapsın? emin olun ellerinden gelen en hızlı ve doğru şekilde çalışmak için uğraşıyorlar.

şimdi; ne olur, hizmet sektöründeki size hayatınızı normal hissettirmek için çalışan insanları bir daha düşünün. onların yerine kendinizi koyun. lütfen, anlayışlı olun. arada teşekkür edin. kargonuz, yemeğiniz vs gecikirse sorun ama arayıp küfür etmeyin. iptal etmekle tehdit etmeyin. direkt iptal edin muhatap olmayın. emin olun öyle daha az yoruluyorlar. lütfen biraz empati yapın ve kendinize dikkat edin."

gönüllü karantinadakilere açık mektup - 2 favorites -
yarışmacı ve hyundai i30'un içinde bulunduğu en yaratıcı orijinal fotoğrafa araba hediye eden bir yarışma.

tabii adil bir ortamda yapılacağını sanan yüzlerce insan arabası olmasa bile para verip kiralayarak fotoğraf çekti ve yolladı. insanların defalarca "photohop kullanabilir miyiz?" "montaj yapabilir miyiz?" diye sormasına rağmen "fotoğraflar orijinal olmalıdır" şeklinde bir yanıt verildi yarışmacılara. bu nedenle pek çok insan fotoğrafın renkleriyle bile oynamaya çekinerek (ki bunun yapılabileceğini söylemişlerdi) yarışmaya katıldı.

http://i.hizliresim.com/gjwbqn.png

http://i.hizliresim.com/m9vrrk.png

8 ağustos 2014 günü ise arabayı kazanan bir kadın ve bir erkek açıklandı. kazananlardan birinin fotoğrafı montaj dolu, photoshop'un ne olduğunu bilmeyen birinin bile anlayabileceği seviyede orijinallikten uzaktı.

bir çok insanın itirazına aşağıdaki copy-paste açıklamayı yapıp kararlarına devam ettiler.
http://i.hizliresim.com/azkppz.png

"fotoğrafların geçerli olabilmesi için, i30 ile birlikte çekilmiş, orijinal, yaratıcı bir fotoğraf olması ve montaj yöntemi ile aracın ya da kişinin fotoğrafa sonradan dahil edilmemiş olması gerekmektedir. fotoğraflar jüri seçimi öncesinde moderasyon sürecinden geçirilerek katılım koşullarına uygunluğu kontrol edilmiştir. kazanan fotograflar katılım koşulları doğrultusunda orjinal bir fikir içermektedir ve ürünle birlikte fotograf çektirmek suretiyle hazırlanmıştır. ilginiz ve hassasiyetiniz için teşekkür ederiz."

"ve montaj yönetimi ile aracın ya da kişinin fotoğrafa sonradan dahil edilmemiş olması gerekmektedir." kısmı tam da bizim itirazımıza uyarken herkese aynı açıklamayı yapmaları ne kadar saygısız ve amatör bir firma olduklarını ve sosyal medya personellerinin ne kadar sığ olduklarını gösteriyor.

hyundai'nin skandal yarışması - 21 favorites -
2 gün önce kendisiyle ilgili süper bir rüya gördüm. hala aklımdayken aktarayım. emrah serbes kullanır mı artık bilemem ama bilinçaltım behzat ç için süper derin bir karakter yarattı bana göre. böyle de süper bir bilinçaltım var. yerim ben bilinçaltımı, koçum benim.

rüyamda cinayet büroya kendi isteğiyle, sırf behzat amirimle çalışmak için yeni atanmış bir komiser.(rüyamda bu karakter bendim. böyle de bencil bir bilinçaltım var.) kendisi acayip derecede zengin, villada falan yaşıyor hatta. babadan kalma müthiş bir para var kendisinde. yalnız ailesinden geriye kalan bir tek para ve babaannesi. çünkü babası, annesi ve ablası öldürülmüş kendisi de ölümden dönmüş. babasının bu kadar para kazanmasının sebebi zamanında mafya olması.(ne mafyası olduğu konusunda bir şey yoktu rüyamda, uyuşturucu olur, kumar olur fark etmez.) tüm ailesi bir hesaplaşma yüzünden öldürülüyor. kendisi de vuruluyor hatta. ama dekstrokardi(kalbin sağda olması)'den mustarip bir arkadaş olduğundan dolayı bu hesaplaşmadan sağ çıkıyor ve polis olmaya karar veriyor. çünkü hasta yatağında yatarken bir polis onu sorgulamaya geliyor ve ondan çok fazla etkileniyor. sorgulayan polis tahmin edersiniz ki behzat amirim. (o zaman komiser veya komiser yardımcısı olabilir. ona dair bir bilgi de yoktu rüyamda.) çocuğa katilleri bulacağı konusunda söz veriyor. ama cinayet hiç bir zaman çözülemiyor. sonra bunu amirime anlatıyor eleman. hatta diyaloğu tamamen yazayım sonra da bitireyim.

behzat ç- oğlum senin bu kadar para nerden geldi la sana?
eleman- babamdan kaldı amirim.
b-niye polis oldun lan o zaman?
e-senin yüzünden.
b-ne demek la benim yüzümden?
e-*her şeyi anlatır*
en sonunda ağlayarak;

hadi babam ölmeyi hak etti, valla üzülmüyorum abi ölecekmiş zaten bombok bir yolda gidiyor. annemle ablamı niye öldürdüler abi? niye? onlar bir şey yapmadı ki, vur babamı git işte! hiç üzülmezdim abi yeminle, annemi, ablamı öldürdü puştlar. abi ya bul onları söz verdiğin gibi, ya da şimdi öldür beni abi.

sonra fade out şeklinde rüyadan uyandım acayip oldu. hatta bir an düşündüm, "emrah serbes'e twitterdan falan mesaj şeklinde atsam mı?" bu rüyayı diye. sonra dedim ki kendi kendime, "ya taşak geçerse, ya siklemezse çok üzülürüm lan." ama en son karar verdim buraya yazayım dedim. hem madem burayı okuyorlar eğer beğenirlerse kullanırlar bir şekilde. eğer kötüyse de dalga geçmezerse sevinirim ayrıca. ne güzel rüyaydı lan. dalga geçmeyin :(

behzat ç. - 1 favorites -
--- spoiler ---
hem pezevenklik, hem hırsızlık yapıp, sonra karı kızla pompadan pompaya koşup, bir de üstüne de katil olmasına rağmen peygamber olmayı becerebilmiş tek adamdır. en karizmatik peygamberdir.
--- spoiler ---

ezio auditore da firenze - 5 favorites -
20. bölümün fragmanında görünen askeri kostümüyle ilgili bir teori geliştirdim. bu çok fazla fringe izlemekten mi oldu bilmiyorum ama;

--- spoiler ---

bence bu alternatif bir evren, veya birinin düşünce balonu gibi bir şey. dizide sürekli behzat, "ya polis, ya asker olacaktım." dediğinden dolayı, asker olsa böyle olurdu gibisinden bir görüntü bu. yani gerçek değil. bir rüya falan olabilir. hatta fragmanda şınav çeken askerler bizim üç kafadar olabilir. hatta behzat'ın albay olması önemli bir nokta ayrıca askeriye ve emniyet teşkilatını birlike düşünürsek, cinayet büro amiri rütbesine denk bir rütbe albay. bu yüzden albay olmuş olabilir. tabii ben kafayı yemiş de olabilirim.

--- spoiler ---

behzat ç. - 2 favorites -
şimdi başlığını görünce ismini öğrendiğim ve acilen yayından kaldırılması gereken dizi(evet başlamadan). izmir'in işlek yerlerinde çekildiğinden dolayı, izmir halkını(ben ve etrafımdaki birkaç kişiydi bu başka nerelerde neler yapıyorlar bilmiyorum) sokakta yürümeyi zorlaştıran saçma adamlarla muhatap olmak zorunda bıraktırıyor. seni polisin bile durdurup, "kardeşim ne yapıyorsun burada?" diye sormadığı yeri(konak meydanı) babasının malı zanneden adamlar, "geçme lan geçme çekim var görmüyon mu lan?" diye sokakta işinde gücünde olan vatandaşların üstüne yürüyebiliyor. "kardeşim işim gücüm var sokmayım senin dizine, seninle mi uğraşacağım?" dediğinde de, üste çıkıp "biz burada sanat yapmaya çalışıyoruz, sizin gibi insanlar gelip bunu sabote ediyor." diyebiliyorlar. ulan sanki gittik kameralarını tekmeledik, başrol oyuncusunu ateşe verdik. tek yaptığımız kameranın(abartmıyorum) 100 metre kadar ilerisinden geçmek. hadi kameraya falan baksak el sallasak anlarım bir nevi de, kamerayı görmedim bile lan. diğer dizilerin çekim ekipleri nasıldır bilmiyorum ama, eğer hepsi böyleyse istanbul halkına sabır diliyorum. zaten bu kabak'lı dizinin ekibiyle de urla'da bir takışmam vardı.(başka çıkışı olmayan bir yolu kapatıp bizi saatlerce arabada bekletmeye çalışmışlardı.) bir de bunlar çıktı başımıza.

edit: heh şimdi gördüm kadir inanır oynuyormuş zaten. tamam 3 bölüme kalmaz yayından kalkar, kurtuluruz.

izmir çetesi - 0 favorites -
iş görüşmesine gitmeden daha başvuracağınız andan iş görüşmesinin bitimine kadar verebileceğim tavsiler. sen kimsin de bana tavsiye veriyorsun diye düşünebilirsiniz, siktir edin benim kim olduğumu, tanıdığım insan kaynaklarında, halkla ilişkilerde çalışan bir sürü lavuk ve kahpe var(hepsi öyle demiyorum ama benim tanıdıklarımın çoğu öyle yanlış anlamayın). onların çoğundan öğrendiğim şeyler bunlar, genelde de iş başvrusu yapıp iş görüşmesine gittiğimde olumlu yanıt almış, ya da olumsuz yanıt alacağını anlamış biri olduğumdan bunların hepsini paylaşmak istedim.

-insan kaynakları sitelerinde yazan, önerilerin hiç birini uygulamayın. ya da burada yazacaklarımla paralelse uygulayın ama akıllı olun.

-cv'nizi öylesine hazırlayın ki, kimse ne taşak geçmesin ne de, "ulan böyle adam olsa gidip koç holding'de ceo olur zaten." diye düşünceleri ortaya çıkaracak saçma şeyler yapmayın.

-cv'nizde bir sürü yalan söyleyebilirsiniz. olmayan tecrübeleri var gibi gösterebilirsiniz. şöyle ki; en basitinden diyelim başvuracağınız şirket bir giyim firması, sizin de giyim sektöründe tecrübeniz var. ama ibnenin evlatları giyim sektöründe 3 yıl tecrübe istiyor, sizin de sadece 1 yıllık bir tecrübeniz var. işi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz ama cv'nizde yeterli görünmüyorsunuz. hemen açın iş tecrübeleri kısmını, google'da da şöyle kısaca bir araştırma yapın, batmış giyim firmaları bulun. ama bu firmalar çok büyük şirketler de olmasın. ortalama veya küçük ölçekli batmış firmalar sizin tecrübe kaynağınızdır. hemen ne zaman, ne sebeple battığını öğrenin, cv'nize o firmayı batma tarihinden geriye eksik olan tecrübenizin üstüne bir de 5-6 ay kadar ekleyip yazın. şimdiye kadar denk geldiğim hiç kimse araştırmıyor onu merak etmeyin.

-cv'nizde tecrübeniz çok görünsün diye de bokunu çıkarmayın. ailenizin şirketinde, dükkanında falan çalıştıysanız, bunu sakın ola ki cv'nize koymayın. çok büyük taşak malzemesi oluyorsunuz benden söylemesi. atıyorum diyelim adınız; ali güven, babanızın emlakçısı var güven emlak diye. yanında çalışmışsınız çok güzel, aferin size. ama atıyorum remax'a başvuracaksınız emlakla ilgili bunu cv'nize yazdınız utanmadan, size remax'ın ik'larındaki elemanların tepkisini söylüyorum; "puhahaha, koskoca güven emlak'ın kurucusunun oğlu babasına tepki koyarak bizimle çalışmaya lütfetmiş." ve bunu gayet kibarlaştırarak söyledim, gerisini siz düşünün.

-cv'nize her boku yazmayın. ben cv'sine "mehmet akif ersoy ilkokulu sınıflar arası futbol turnavasında gol krallığı" yazmış adam gördüm. öylesine dalga geçiliyorsunuz ki aklınız hayaliniz durur. aldığınız sikindirik sertifikaları falan da yazmayın, önemli olan şeyleri yazın sadece.

-bir de her işte işinize yarayabilecek bir özelliğiniz varsa, bunu cv'nize yazdıysanız(ki yazdınız biliyorum) çıkarın. diyelim ki bu özellik fotoğrafik hafıza. size bir sürü işte yardımcı olabilecek bir meziyet. ama bunu, iş görüşmesinde laf arasında sanki önemsiz bir şeymiş gibi söyleyin. "nasıl laf arasında söylenir lan bu?" diye soracak olursanız, çoğu hatta nerdeyse tüm iş görüşmelerinde, "bizim işimiz çok dikkat isteyen bir iş." diye bir laf olur. söylendiği anda, artık kendinizi ukala göstermeden ama bu özelliğinizin süper bir şey olduğunu gösterecek şekilde söyleyin. aldığınız tepki, eğer erkekseniz ve görüşme yapan bir hatunsa, "verecek galiba lan bana." veya kadınsanız görüşmeyi yapan bir erkekse, "asılıyor galiba bana." ya da hemcinizse, "ibne mi lan bu/lezbiyen galiba" diye düşünmenize sebep olacak.

-bunu erkekler için söylüyorum; eğer görüşeceğeniz firmada yapacağanız iş sürekli müşterilerle konuşmak vs. değilse, atıyorum bir web tasarım elemanı olarak başvurduysanız falan; yumurta gibi tıraş olarak gitmeyin. ama saç sakal birbirine karışmış halde de olmayın. gavurların "5 o'clock shadow" diye tabir ettiği sakal size, "aslında kendime bakıyorum, sizinle görüşmeye lütfedip de geldim. eğer beni almazsanız keyfiniz bilir koçum." havası verir ki, ik personeli böyle havalarda olanları havada kaparlar. eğer böyle görüşmelere cillop gibi bir suratla giderseniz adamlar kendilerini çok önemli bir insan olarak düşünüp sizi işe almanın kendi insiyatifinde olduğunu dayatırlar.

-bunu da kadınlar için söyleyeyim, sonra da susayım çok konuştum. sonra aklıma gelirse yazarım. şimdi eğer kadınsanız ve görüşmeye gittiğiniz yer ataerkil bir sektörse, "amım var benim. küçük dağları ve ortanca dağarı ben yarattım, bazı büyük dağlar da benim eserim." havasına girmeyin. bilin ki sizden taşı var. ama kendinizi kötü hissetmeyecekseniz kadınlığınızı mutlaka kullanın. karşınızdaki adam büyük ihtimalle erkekler arasında çalışmaktan, çükünün varlığını unutmuş bir adam. abazanın teki olma olasılığı yüksek, hatta sizi sırf kadınsınız diye sizden daha iyi cv'si olan bir sürü erkeği eleyip çağırmış büyük ihtimalle. ona erkeklerin tabir ettiği, "kafa kadın" imajıyla yaklaşın. bilin ki, sizden daha güzel ve taş hatunlar görüşmeye gelse bile(ne yazık ki, kadınsanız ve erkek egemen bir sektördeyseniz güzelliğiniz bir işe alma unsuru) işi almakla kalmayıp, bu imajı sürdürerek(ama mutllaka mesafenizi koruyarak) bir sürü prim, terfi ve zam alacaksınız. hatta 2 sene sonra orda kraliçe ilan edip kutlama bile düzenleyebilirler sizin için.

bunların hepsini başarıp işe girerseniz de, bana mesaj atıp bunu belirterek teşekkür edin, sonra ilk maaşınızı ıslatmaya gidelim. ahahah şaka lan eğer hepsini başarıp işe girerseniz aferin size, bilin ki ben yardımcı olmadım siz keşfettiniz bunu. son bir tavsiye işe girdikten sonra da, sakın ola ki işyerinden sevgili yapmayın. işyeri çalışmak için kimse size sevgilinizle orda takılıp gülüşün diye babanızın hayrına para vermiyor. dışarıda bir sürü güzel, sevimli, seksi hatun/yakışıklı, karizmatik, komik erkek var. gidin onları bulun.

iş görüşmesine gideceklere tavsiyeler - 20 favorites -

gol atınca rakip tribüne koşan futbolcu - 0 favorites -
babamdır.

hatta adam direkt fiyatından memnun. bir de eskisinden daha hızlı olmasından. tabii zamanında benim dial up'la girmem yüzünden, bırakın kolu resmen götümüze bacak, kafa, hatta bazen komple vucut sokulmasından dolayı şimdiki faturalar adama sakız parası gibi geliyor.

bir de arada soruyor bana, "o düt dülülüt diye bağlanandan daha hızlı değil mi?" diye. ben de doğal olarak, "evet" demek zorunda kalıyorum.

ttnet'ten memnun olan insan - 2 favorites -
ink spots'ın olan şarkı, hayatımı etkileyen ilk on şarkı listesinde bulunur hep. ben bu on şarkıyı uzun bir yola gidersem, evde saatlerce oturursam, hayatımda önemli bir değişiklik olursa falan dinlerim. her birine ayrı saygı duyarım. bu şarkıyı da fallout'un başlangıcında duydum ve belki, bu şarkı olmasa fallout hayatımda önemli bir yer edinmeyecekti, bu şarkı olmasa oyunun başında, "börtü böcek öldürüyoruz lan ne sikim şey bu" diyerek fallout'tan vazgeçebilirdim. ama şarkı o zamanlar bana güzel geldiğinden, "devam edelim bakalım ne olacak?" demiştim. aslında mükemmel bir şarkı değil, bir süre dinlendikten sonra sıkıcı bile gelebilir. ama şarkının hatırlattığı şeyler müthiş. o zaman fark etmesem bile şimdi geriye bakınca bu şarkının bana güzel gelmesi ve fallout'u bırakmamam, hayatımda ne kadar büyük bir etki yapmış görebiliyorum. eğer bu şarkı olmasa; hayatımda belki de en fazla sevdiğim şeylerden birinden sıkılıp onu bırakırdım. belki, şu anda çocukluğumda istediğim mesleğe bu kadar yaklaşmamış olurdum. belki de idollerimden biriyle tanışmamış olurdum. belki bu şarkı olmasa, ben bambaşka bir ben olurdum.

maybe - 1 favorites -