sah ru

anka kuşu (865)

Nisan 2011 - 570 Entry - 27 Follower - 1 Following
Last Entrys:
daha önce ülkemizde “önce bir boşluk oldu kalp gidince ama şimdi iyi” (ki nefis bir oyundu) ve halen sivrisinekler isimli oyunları sahnelenen lucy kirkwood’un ibbşt yorumu ile iki perde ara dahil 2 saat 30 dakika süren oyunu.

oyun ilk başta 12 öfkeli adam’ı oldukça hatırlatan bir mizansene sahip. fakat konu içeriği olarak tam tersi. bu sefer suçlanan ve jüri üyeleri kadınlar. oyun ilerledikçe iç dünyaları ve sırları olanca sadeliğiyle ortaya dökülen, erkek yaptığında konu olmayan ama kadın yaparsa damgalanan, göğe bakamayan, yetki sahibi olduklarında bile bir erkeğin onaylamasına ihtiyaç duyan, orta çağın karanlığında boğulmuş kadınlar... aynı zamanda bıçak sırtı bir çıkış noktasına sahip. ortada bir cinayet var hem de çocuk cinayeti. bu açıdan eleştirilebilecek bir açık var. fakat aynı zamanda –buralar spoiler-

--- spoiler ---
suçlu olan erkeğin hemen asılıp “sadece” infaz edilirken, kadının hamile olmadığı ortaya çıkarsa asılması ve ayrıca cesedinin halkın gözü önünde parçalara ayrılacak olması gibi kaçırılmaması gereken bir nokta var. ayrıca wax ailesi erkeklerinin neredeyse ırzına geçmediği kadın kalmamasına rağmen halen “saygın” aile kabul edilmeleri de bir başka kilit nokta.
--- spoiler ----

elbette bunlar cinayeti haklı çıkarmaz ama bu oyunun vurgusu bu yönde. yani odak noktaya davayı değil, iç dünyasıyla bedeniyle bütün haliyle kadını alan bir oyun. yani ann karakterinin dediği gibi:

“bir kuyruklu yıldız hakkında bildiklerimizin, kadın vücudunun işleyişi hakkında bildiklerimizden fazla olması bence çok tuhaf.”

dengeli bir yönetimle, oyuncu/karakter eşleşmeleri uyumlu. en öne çıkan tarafı ise oldukça başarılı kostümleri. karamsar dekoru ve ışık desteğiyle orta çağın boğucu atmosferine yakışır tabloluk görüntüler sunuyor.

gök kubbe - 0 favorites -
serdar biliş yönetiminde serkan keskin’in tek kişilik performansıyla tek perde yaklaşık 120 dakikalık ahmet hamdi tanpınar eseri. yıllar önce devlet tiyatrolarında izlediğimiz versiyona göre (bkz: #27507055) daha da özet geçilmiş diyebiliriz. kendi adıma böyle zamansız eserlerin farklı yorumlarının olmasını destekliyorum.

öncelikle tek perdede ve böylesine uzun bir süreyle tüm rolleri tek başına üstlenen serkan keskin gerçekten tebriği hakediyor. karakterler arasındaki geçiş başarılı ve sulandırmadan dozunda tutulmuş. aslında gayet ağır bir eser olmasına karşın oyun hiç durağanlaşmıyor. ekran kullanımı ve hareketli dekor oldukça dinamizm katmış. ışık yönetimi ve müzikler de iyi. genel olarak kitaba sadık bir yorum.
"saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır...”

saatleri ayarlama enstitüsü - 1 favorites -
yiğit sertdemir’in yazıp yönettiği, tek perde yaklaşık 70 dakikalık kumbaracı50 oyunu. oyun, hem tüm ihtimallere açık hem de bagajdaki baltanın varlığı kadar belirsiz.

bir kadın, bir erkek, bir vosvos… belki her şeyi kadının “olmasını istediği gibi” izliyoruz. neticede geçmiş görecelidir. ya da bolca kendine söven yazarın canı öyle istemiştir. oyunda sadece ilişkilere değil, tiyatrodan sanata birçok konuda iğnelemeler ve en keskininden mizah da mevcut. aynı zamanda süslemeden uzak, olduğu haliyle ve doğallığıyla etkileyen romantizm de. hani tek cümleyle özetle deseler, mahir ünsal eriş’in ismini ayrıca sevdiğim kitabı gibi; “olduğu kadar güzeldik” derdim. ezcümle bu oyunda bir yaşanmışlık var, ama kafada ama kalpte…

oyunculuklar çok uyumlu, pınar güntürkün ve aziz caner inan müthiş bir kimya yakalamışlar. sepya tadındaki dekor, ışık, müzik ve ses yönetimi de başarılı.

bagajdaki balta - 0 favorites -
dilan demirel’in yazıp murat çidamlı’nın yönettiği tek perde yaklaşık 80 dakikalık trabzon devlet tiyatrosu oyunu. post-apokaliptik bir ortamdan geçen oyun, bilinen tüm distopyalardan birer parça içeriyor. cesur yeni dünya’nın “soma” sı gibi haplarını düzenli alan insanların, oyunda en çok atıfta bulunulan 1984 gibi “güvenli” dünyalarını sorgulamadan, black mirror’ı andırır şekilde “like/puanlarla” notlarını yükseltmeye odaklı yaşamları, aslında kurgu olarak çok ileri tarihler hedeflenerek yazılmış/sahnelenmiş olayların sandığımızdan çok daha çabuk gerçekleştiğini de gösteriyor. bu yüzden bilimkurgu türünde olmasına rağmen aynı zamanda birebir günümüzün de yansıması. tüm bu benzerlikler ve yer yer tekrar düşen kısımlarla birlikte içerik ve dinamik akış olarak devlet tiyatroları adına yenilikçi bir iş.

oyunculuklar biraz didaktik kalmakla birlikte –ki istanbul turnesinde izlediğimiz için turne heyecanı da olabilir- genel olarak sorunsuz. dekor, kostümler ve ışık yönetimi uyumlu. distopya sevenler için ortalama kalacaktır ama türe yabancı olanlar için ilgi çekici gelebilir ve en önemlisi bazı şeyleri sorgulamaya vesile olabilir.
“savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür!”

otoban köpekleri - 0 favorites -
haldun taner’in, türkiye’nin yakın -ve hatta ne yazık ki güncel de denilebilecek- tarihini hicvettiği dev eseri. türk tiyatrosunun en çok sahnelenen eserlerinden olan gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, bu sezon ibb şehir tiyatroları'nda yelda baskın’ın tertemiz ve dikkat çekici rejisiyle yeniden sahneleniyor.

iki perde ve ara dahil iki saat kırkbeş dakika süreli oyunda, adı gibi bir karakter olan vicdani ile “her devrin adamı” efruz karakterleri üzerinden isabetli bir toplum eleştirisi ortaya koyuluyor. harbiye muhsin ertuğrul sahnesi’nin çözülemeyen ses sorununa rağmen canlı icra edilen müzikler oldukça başarılı. dönemsel detaylar içeren kostümler, işlevsel dekor ve ışık yönetimi de iyi. uzun süresine rağmen sarkıyor denilebilecek bir sahne yok. oyunun en başarılı yanı ise kesinlikle oyunculukları. özellikle vicdani rolünde emrecan karakurum adından bolca söz ettirecek gibi. tüm oyuncular farklı karakterlerde kılıktan kılığa girerken rahatlıkla paslaşıyorlar. oldukça uyumlu bir ekip olmuş, kendilerinin de keyif aldığı belli.

sadece türkiye’nin değil aslında dünyanın dengesizliği olarak, devlete “itaat” ettiği için başına gelmeyen kalmayanlarla devleti sömürenlerin zamansız bir öyküsü…
“sakın plak olmayın, gözlerinizi açın!”

gözlerimi kaparım vazifemi yaparım - 2 favorites -
istanbul devlet tiyatrosu’nun bu sezon sahnelemeye başladığı, yunus emre bozdoğan rejisiyle tek perde yaklaşık 80 dakika süreli juan mayorga oyunu. sert bir oyun, derdi olan bir oyun, özgürlüğün bedelini sorgulatan bir oyun. bu noktada canan şahin’in çevirisine de dikkat çekmek gerekiyor ki evrenselliğini koruyacak şekilde, yerelleştirmeden uzak temiz bir çeviri olmuş.

oyunda da geçen “edebi barışın sağlandığı tek yer mezarlıktır” cümlesinden anlaşılacağı üzere konu, kant’ın ebedi barış üzerine felsefi deneme makalesini temel alıyor. antiterör köpeği olarak seçilmek üzere teste tabi tutulan üç köpek aynı zamanda üç farklı ideolojiyi ve üç farklı sosyal profili temsil ediyor. diğer yanda ise devletin barış ve özgürlük adına nereye kadar gidebileceği, devlet içinde devlet, demokrasinin tıkandığı noktalar(!), hukukun üstünlüğü, yaşamın üstünlüğü ve bağğzı şeylerin üstünlüğü.. gibi birçok kavram/durum sorgulanıyor.
“aklın yönetmediği güç, neye yarar?”

distopik dekor ve ışıklandırma başarılı. keza irkiltici müzik ve efektlerde. oyunculuklar ise çok iyi. dördü köpek biri insan rolünde beş oyuncu sahnede akıcı bir şekilde paslaşıyorlar. özellikle farklı cins köpekleri canlandıran oyuncuların beden dilleri müthiş. felsefesini boğmadan işleyip, buyurun buradan sorgulayın diyen bir oyun.
“insanlara dişini gösterirsen ısırmana gerek kalmaz.”

ebedi barış - 4 favorites -
oğuz utku güneş’in yazıp yönettiği, tek perde yaklaşık 70 dakikalık istanbul devlet tiyatrosu oyunu. dört fasıl tek celse, acaip ile iştigalde, hakiki ile hayalînin hudutlarında bir acâib’ül temâşa. oyun, yazarın tarzı olduğu üzere geleneksel tiyatro ile modern teknikleri harmanlayan türden. hagop ayvaz’ın kumpanyasında, alt temasında ibretlik dersler yatan dört fasılda “günahların” bedeli anında ödenirken, hayal olanla hakiki olan ustaca yer değiştiriyor.

39 buçuk basamak’tan tanıdık gelecek dekor ve sahne kullanımı oldukça dinamik. çoğunlukla oyuncuların canlı icra ettikleri müzikler ve efektler de başarılı. ışık yönetimi ise çok iyi.

üçer rol üstlenen oyuncular son derece uyumlu ve enerjikler. aynı zamanda anlatıcımız olan hagop ayvaz rolüyle abdurrahman merallı hem yeteneği hem sahne hakimiyetiyle bir adım öne çıkıyor. devlet tiyatrolarının alışılmış tarzının dışında, biraz özel tiyatro tadı veren, açgözlülük başta olmak üzere insani zaafları güzel iğneleyen, modern zamanlara sağlam göndermeler olan keyifli bir oyun.

acaibü'l temaşa - 1 favorites -
dinçer sümer’n yazıp ersin umulu’nun yönettiği, tek perde yaklaşık 80 dakika süreli ibb şehir tiyatroları oyunu. 1950’lerin izmir’inden otobiyografik bir hikaye. sadece dönemin izmirini değil aslında dönemin türkiyesini ve toplumunu da sahneye yansıtıyor. izmir marşından dario moreno tınılarına, imren tulumbasından tilkilik kahvesinde çeşmeli hasan gazozuna, izleyeni oturduğu yerden alıp körfez imbatına bırakan, tertemiz türkçesiyle, sıcak ve tatlı-hüzünlü hikayesiyle son zamanlarda izlediğimiz en nahif oyun.

çağrı büyüksayar’ın abartısız duru oyunculuğu, hikayedeki tüm karakterleri başarıyla ve sadelikle yansıtması, anlatıcılığı ve sesinin güzelliği takdire şayan. tiyatroda çeşitlilik iyidir fakat böyle yüksekten uçmayan duru oyunculukları da özlemişiz doğrusu. oyun tertemiz bir yönetim ve başarılı bir rejiyle sarkmadan köpürmeden su gibi akıyor. nostaljik ve özenli dekoru, başarılı ışık yönetiminin de desteğiyle sıcacık bir görsellik sunuyor. kuklaların güzelliği ayrıca alkışlık. doğa gençalioğlu’nun içe işleyen kemanıyla, müzikler de keyifli. izmir’in o dönemlerini bilenler ya da orada büyümüşler daha çok etkilenecektir şüphesiz ama izmir’e hiç gitmeyenler bile hikayeye çekilecek, belki çocuklukta belki ilk aşkta kendilerinden bir şeyler bulacaktır.

maviydi bisikletim - 0 favorites -
istanbul devlet tiyatrosu’nda özgür yalım yönetiminde iki perde ve ara dahil yaklaşık iki saat süreli siegfried lenz oyunu.

oyunun konusu birçok yorumda yer aldığı gibi 12 öfkeli adam filmini anımsatıyor. özellikle suç ve suçsuzluk kavramlarının göreceliği bakımından. fakat orada “masumiyet” üzerine kurulu olan metnin aksine bu oyunda “gerçekten suçsuz kalmak mümkün mü?” sorusu temel alınıyor. adalet kavramının keyfileştiği bir totaliter rejimde “suç” olanın, çağ (yönetim) değişince bu sefer kahramanlığa dönüşmesi ve önceki rejimde “suçsuz” olanların kendilerini bu sefer diğer cephede bulmasıyla güzel bir ikilem ortaya çıkıyor. ve kişisel sınırlar ile özgürlük sözkonusu olduğunda ne kadar ileri gidilebileceği de bolca irdeleniyor.

oyunda hiç düşmeyen bir gerilim var. yoğun diyalog ve az hareket içermesine rağmen bu gerilim seyirciyi tetikte tutuyor. ayrıca çıkışta da sorgulatmaya devam ediyor. karakter/oyuncu eşleşmeleri başarılı. özellikle konsolos karakterinin ironik cümlelerinde hemen her döneme/yönetime/ideolojiye dair isabetli iğnelemeler var.

suçsuzlar çağı suçlular çağı - 1 favorites -
ebru nihan celkan’ın yazıp fidan tek koşar’ın yönettiği, tek perde yaklaşık 75 dakikalık bakırköy belediye tiyatroları oyunu.

kentsel dönüşümün, ismi manidar bazı ellerde nasıl da “rantsal” dönüştüğüne odaklanan oyunda iş cinayetleri gerisinde kaybolan mahalleler, kaybolan değerler ve nihayetinde kaybolan insanlık sorgulanıyor. oyunun konusu çarpıcı olmakla birlikte sahnelenişte bir uyumsuzluk var. bütünde bir akışkanlık yakalanamıyor. aslında sözsüz ifade edilen kısımlar sözlü anlatılanlardan daha etkileyici. inşaat malzemeleriyle yapılan müzik ve özellikle başarılı efektler ile ışık yönetimi ise oldukça iyi.

babil kuleleri - 0 favorites -