“kısıtlı bir zamanımız yok, sadece çoğunu boşa harcıyoruz. yaşam yeterince uzun ve tamamı iyi düzenlenirse, en büyük işlerin başarılmasına fazlasıyla yetecek kadar bahşedilmiştir, buna karşılık yaşam herhangi bir iyi şeye adanmadığında, lüks ve umursamazlık yüzünden tükenir ve kaçınılmaz sonun baskısıyla, bizden uzaklaştığını anlamadığımız yaşamın çoktan geçip gittiğini kavrarız.
yaşamdaki en değerli şeyle alay ediliyor, ancak ona karşı körler, zira o tahayyül edilemediği için görünmeyen bir şeydir, dolayısıyla en değersiz şey sanılıyor, hatta onlara göre zamanın neredeyse hiçbir değeri yoktur. insanlar yıllık gelirlere ve armağanlara aşırı değer veriyor, tüm çaba, emek ve dikkatleriyle onlara odaklanıyor. kimse zamana değer vermiyor, onu bedavaymış gibi, müsrifçe kullanıyorlar. oysa aynı kişilere hastalandıkları zaman bak, ölüm tehlikesi yanlarına kadar gelince hekimlerin dizlerine yapışıyor, ölüm cezasından korkunca, yaşayabilmek için, hazırlığını yaptıkları her şeyi bırakıyorlar. onların duygularında çok büyük bir uyumsuzluk var. ancak geçen yıllar gibi gelecekteki yıllar da gözlerinin önüne serilebilse ne kadar az yılları kaldığını gördüklerinde nasıl korkuya kapılır ve nasıl da çekinirler! kaldı ki, sınırları belli, ayrıca az miktarda olan bir şeyi idareli kullanman kolaydır, ne zaman tükeneceğini bilmediğin bir şeyi daha dikkatli koruman gerekir.
dolayısıyla birisinin beyaz saçlarına ve kırışıklıklarına bakıp uzun yaşadığını düşünmenin alemi yok, o uzun yaşamadı, sadece uzun süre var oldu. güçlü bir fırtınanın limandan koparıp oradan oraya sürüklediği veya farklı yönlerden esen çılgın rüzgarların etkisiyle aynı yerde dönüp duran bir adamın, uzun bir deniz yolculuğu yaptığını düşünmenin ne anlamı var? uzun bir deniz yolculuğu yapmadı, sadece uzun süre fırlatıldı durdu.
daha iyi yaşayabilmek için sürekli bir şeyle meşguller, yaşamlarını harcayarak yaşam inşa ediyorlar! uzun vadeli planlar yapıyorlar, oysa bu tür bir erteleme en büyük yaşam israfıdır, bu erteleme öncelikle onlardan günü çalar, daha sonrasını vadederken bugünün yaşantısını koparıp alır. en büyük yaşam engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir. talihin elindeki şeyin planını yapıyor, kendi elindeki şeyden vazgeçiyorsun. ne umut ediyorsun? amacın ne? gelecek olan her şey tam bir belirsizlik içinde, sadece yaşa! işte, o en büyük şair nasıl da haykırıyor, adeta tanrısal ağızdan ilham alarak selam durduğu türküsünü söylüyor: zavallı ölümlülerin ömründeki en iyi gün, ilk kaçıp gidendir!
hercules aşkına, gladyatör oyununun günü açıklanınca, başka bir gösteri veya eğlencenin önceden belirlenmiş vaktini beklerken, aradaki günlerin hemen geçip gitmesini isterler. hasretle bekledikleri bir şeyin gecikmesi onlara fazla gelir.
geceyi bekleyerek gündüzü, ışıktan korkarak da geceyi yitiriyorlar!”
(bkz:
yaşamın kısalığı üzerine) , (bkz:
seneca)