llllllllllllllllllllllllllllllllllllllll

leziz (657)

Haziran 2005 - 3705 Entry - 28 Follower - 0 Following
Last Entrys:
david bowie'nin şarkıyı yazışı ile ilgili ilginç ama teyit edilmemiş rivayetlerden biri de bowie'nin evinde bulunan gazeteleri açıp, buradaki haber metinleri ve manşetlerden birbiriyle alakasız cümleleri seçmesi ve böylelikle sözleri daha önce düşünülmemiş bir biçimde ve yaratıcılıkla şipşak halledivermesidir. neredeyse her albümde kendini ve müziğini baştan yaratan öncü bir müzisyene başkası da pek yakışmazdı herhalde.

şarkının bowie konserlerinde yorumlanan versiyonu ise neredeyse her konserinde inanılmazdır. parçanın ilk yarısı sakin ve sadece piyano eşliğinde seslendirilirken ikinci yarıda bateri ve gitar katılır. bütün dinleyiciler dev bir koro halinde bowie ile birlikte söyler. mars'ta hayat var mı?

life on mars - 10 favorites -
1934'te izmir'de dogdu. 1956'da ankara'da sahneye çıktı. 60-70'li yıllarda hem sesi, hem de fiziğiyle türkiye'nin en ünlü şarkıcıları arasına girdi. kabarık sarı saçları ve iri göğüsleriyle "dolly parton" olarak da anıldı.

akşam gazetesi'nden vehbi dinçcan'a verdiği röportajdan:

"1956 senesinde ilk konserimi ankara'da verdim ve cok buyuk ilgiyle karsilandim. muzige gec baslamamin nedeni ailemin bu isi kabul etmemesiydi. 15 yasinda evlenip, 16 yasinda anne oldum ve evlendikten sonra muzik hayatim basladi. 1962 senesinde zeki muren'in alt kadrosunda maksim gazinosu'nda sahneye cikmaya basladim. 1966 yilinda 'bağdat yolu' parcasini ilk kez ben seslendirdim.

istanbul'da lunapark gazinosu'nda sahne almaya basladim ve solist oldum. turkiye'de calismadigim gazino ve solist kalmadi. 85'de gazinoyu biraktim. istedigim sekilde gazino kalmadi, sanatcilar degisti, gazinocular, muzik kulturu degisti. eskilerden bugune hersey degisti. parcalardaki duygular degisti, eskiden her sey daha guzeldi. dinleyiciler de daha iyiydi, iyiyi de kotuyu de anliyorlardi. dinleyicide saygiliydi biz de seyirciye cok saygiliydik. ama 80'li yillarda durum degisti. ben on masalarda aileleri gormeden sahneye cikmazdim ama son donemlerde tek basina gelen bazi mafya tipli, elinde tesbih olan adamlarin varligi beni rahatsiz ediyordu. yasadigim bir olay beni cok uzmustu. sahnedeyken su anda taninmis isimlerden biri olan bir bey beni yanina cagirdi ve gittim. bana bir kursun uzatti, hayatimda ilk kez bir kursun gordum. aldim ve ne yapacagimi sasirarak koynuma koydum. meger benden 'kursun ata ata biter' sarkisini istiyormus. anladim ki sahneler artik bana gore degil ve gazino olayi benim icin bitti. ne ben gazinoyu kurtarabilirdim ne de onlar beni yasatabilirdi. ben dolu dolu yasadim her seyi. yurtdisina gidip tedavimin geri kalan bolumunu surdurecegim. bebek'teki evimi satip guney'de bahceli bir ev satin alip bundan sonraki yasamimda sessiz ve dogayla bas basa yasamak istiyorum.

ben sahnedeyken seksi giyinen bir kadindim. sahnede oryantal sov yapardim. ama beni izlemeye gelen kadinlar kocalarindan kiskanmazlardi beni. cunku benim bakislarimda art niyet yoktu. cok kur yapan insan vardi. ankara gol gazinosu'nda sahneye cikarken ana kapidan cikamazdim, kapida arabalar beklerdi. arka kapidan kayikla karsi tarafa gecerdim.

bizim devrimizde bir cicek, papatya, uc kurusluk cekirdek en guzel duygulardi. o zamanlar maddiyat yoktu. dunya daha guzeldi, hava guzeldi, insanlar guzeldi, ask daha guzeldi ve yasamak guzeldi. gazino olaylarinin ilk yillarinda da bu guzellikler devam ediyordu. ama daha sonra bana kutularla pirlanta yuzukler gelirdi ama kabul etmezdim. mucevherler gelmeye basladiktan sonra olaylar da sapitti. insanlar daha cok sey bekler oldular. paketiyle son model mercedes geldi. benimle basladi sanatciya hediye donemi.

eskiden televizyonlar ve kasetler yoktu. insanlar kucuk seylerle mutlu oluyordu. her sey maddiyat oldu, duygular bitti. o yuzden eskisi gibi guzel beste de yapilmiyor. cikip insanlar anlamsiz parcalari soyluyorlar. eskiden arabesk deyip gectigimiz parcalar simdiki parcalarin yaninda pirlanta kaldi. neremi neremi diye parcalar yapiliyor."

sevim tuna - 8 favorites -
carl sagan bu karakteri yaratırken gerçek hayattan ne kadar esinlendi sorusunun cevabı jill tarter'dır. seti institute yöneticisi olan tarter, puerto rico, batı virginia ve avustralya'da yaptığı astronomi çalışmalarında tıpkı ellie gibi yıldız sistemlerini dinlemiş, tüm hayatını dünya dışı akıllı yaşam formlarını keşfetmeye adamıştır. kendisine kocası jack welch ile uc berkeley'de rastlamanız olası.

eleanor arroway - 3 favorites -
genelde günde 1 grama kadar diüretik ilaçlarla kontrol edilmeye çalışılır. parasentez pek önerilmez, çünkü sadece geçici bir rahatlama sağladığı gibi, boşalan sıvının yerine çok daha fazlası toplanacak ve hastayı perişan edecektir. karın zarı iltihabı, tromboz gibi komplikasyonlara çok açıktır, oldukça tehlikelidir ve karaciğer yetmezliğinin son evrelerinde ortaya çıkar.

(bkz: hepatik ensefalopati)

assit - 1 favorites -
assit ile birlikte gelir ve açıkçası pek gitmek bilmez. sebepleri belirsiz. siroz olabilir, hepatit olabilir, karaciğere yeterince kan gitmemesi olabilir, karaciğerin kendini yenileyemeyecek kadar yorulmuş olması (örneğin kemoterapi ilaçları yüzünden) olabilir. sebepleri bir veya birden fazla olabilir ama asla tam olarak bilinmez.

karaciğer normalde kandaki toksik maddeleri (ki bu maddeler ya ilaç olarak dışardan alınır veya vücut tarafından atık olarak üretilir) vücut için zararsız hale dönüştüren bir kimyager. ne zaman karaciğer "yeter ben sıkıldım bu işten" demeye başlıyor, işte o zaman kandaki bu maddelerin oranı tehlikeli biçimde yükselir. amonyak ve bilirubin birikmesi sinir sistemine en çok hasarı verir.

hepatik ensefalopati daha önce hiç karaciğer sorunu yaşamamış insanlarda aniden de görülebilir. aşırı protein alımı, ciddi su kaybı, bağırsak kanamaları, böbrek sorunları, merkezi sinir sistemini baskılayan çeşitli ilaçlar gibi birden çok sebep bunu tetikleyebilir.

belirtiler çok hafif başlayıp çok ciddiye doğru ilerleyebilir veya direkt olarak son aşamalarından başlar. hastanın yakınları veya bakımından sorumlu kişiler şunları gözlemleyebilir:

* kötü veya tatlıya çalan bir nefes kokusu
* uyku düzensizlikleri
* düşünce anormallikleri
* genel bir şaşkınlık veya "bulutlu" zihin hali
* unutkanlık
* kişilik veya ruh hali değişiklikleri
* yorgunluk

ileri safhalarda:

* konuşma güçlükleri
* el ve kol titremeleri
* uyuşukluk
* kişinin sağlıklı haliyle tamamen zıt davranışlar, konuşmalar
* heyecan hali

sarılık ve karın boşluğunda sıvı birikmesiyle de boğuşan hepatik ensefalopati hastaları çoğu zaman bilinçlerini yitirir ve komaya girerler. akut ensefalopati tedavi edilebilir olmasına rağmen iyileşemeyecek durumdaki bir karaciğer asla affetmeyecektir. komaya girenlerin ortalama %80'i kurtarılamadığı için yukardaki belirtileri gösteren hastaların sürekli doktor gözetiminde ve mümkünse hastanede tutulmaları yerinde olur.

hepatik ensefalopati - 14 favorites -
hiç kuşkusuz max richter sevenler bu dehaya kayıtsız kalamayacak. notaları hem çok üzüyor, hem de tarifsiz, uçucu bir mutluluk veriyor. bazı müzikler sadece belli eylemlere eşlik edebilir ya, işte bu adamın müziklerini kitap okurken, spor yaparken veya uyumadan önce rahatlamak için dinleyemezsiniz. çünkü düşünceyi tetikleyen, insanı anıdan anıya, duygudan duyguya götüren yoğun besteleri var. illaki bir iş yaparken fonda çalsın diyorsanız, mesela dünya yok olurken toprağa bir çiçek ekmeniz esnasında size eşlik edebilir. nasıl benzetme ama?

et peu à peu les flots respiraient comme on pleure giriş için ideal.

sylvain chauveau - 1 favorites -
evet, pek çok kişiyi şaşırtan bir şekilde ingilizceye aynen girmiş ve kendine sözlükte bir dizin girişi yaratmış kısaltma. oxford, bunu sözlüğe kabul ederken yaygın kullanılıp kullanılmadığı, bir kavramı ifade edip etmediği, kullanıldığı metinlerin insanlar tarafından anlaşılıp anlaşılmadığı gibi kriterlere bakarak karar vermiş. hatta işi abartıp hem kısaltma hem de isim olarak sokmuşlar. lol demek istiyorum.

usenet üzerinde ilk kez doğuşundan bugünlere, yüksek sesle gülmenin bu denli konsantre anlatımı elbette 25 yaşının üzerindeki ingilizce muhafazakarları tarafından yerden yere vuruluyor. pek çoğunun argümanları "gerçek hayatta lol diye gülmüyoruz, gülerken lol bile diyemiyoruz, bu ne ahmakça bir şey?!" çevresinde şekillense de, bazıları işi "sözlüklerin ölümüne hoşgeldiniz" diyerek karşılamış, bazıları da dünya çapında hızla yükselen cehaletin, kolaycılığın ve aptallığın zaferi olarak görüyor. newspeak anyone?

yaşlıların pek çoğu için internet jargonunda ilk öğrenilen iki kelimeden biri lol (diğeri omg). dolayısıyla belli bir yaşın üzerindekiler için bebeklerin anne veya baba demesini öğrenmesi gibi. oxford çalışanlarına göre lisanlar, her ne kadar onları var olan halleriyle korumak, hatta dondurmak isteyen kişiler olacak olmasına rağmen, ehlileştirilemeyen canavarlar olarak kalacak. buradan hareketle yıllar, belki yüzyıllar sonra canavarların çıkardıkları seslerle (kelimelerle değil) iletişim kuruyor olmamız bizi bekleyen ihtimallerden biri.

lol yerine kullanılan diğer bazı kısaltmalara bakarsak:

mdr - fransızlar "gülmekten ölüyorum" demek için kullanıyorlar. mort de rire ve türevleri.

555 - evet şaka gibi ama tayland'da 5 "ha" sesi. üç tane 5 ile hahaha demiş oluyorsunuz.

asg - isveç'te asgarv kelimesinin kısaltması. şiddetli kahkahaları anlatıyor.

mkm - afganistan'da "ma khanda mikonom" (gülüyorum) cümlesi kısala kısala bu hali alıyor.

peki lol kullanmıyorsunuz. o zaman kullandığınız şeylere göre de sizi sınıflandırmak mümkün:

:-d, :-))))) vb. - comic sans hayranı bir çocuksunuz

rofl, lmao vb. - tedavi edilebilecek aşamayı geçmişsiniz

hahaha, hihihi vb. - kendinizi her türlü tepkiyi, kavramı, sesi kelimelere dökebilecek kadar becerikli ve sabırlı sanıyor olabilir misiniz?

çok komik!, ağzım yırtıldı gülmekten vb. - sizin gibiler tedavülden kalkalı çok oldu

lol - 1 favorites -
iki fragmanı da birbirinden kışkırtıcı. atonement ile yüreğimi dağlayan wright, nikita, kill bill, kick-ass ve sanki biraz da leon'dan kolajlanmış gibi duran bu senaryoyla şapkasından yine bir tavşan çıkarabilecek mi merak ediyorum. ama emin olduğum bir şey var ki o da görüntüsel olarak kusursuz bir film olacağı.

filmin müziklerinin bir kısmını özel olarak the chemical brothers bestelemiş. kimyasal biraderlerin myspace sayfasından veya itunes üzerinden bu parçalara ulaşılabiliyor. her iki fragmanda da kullanılan, fena halde bulaşıcı "container park" haricinde, diğerlerini biraz tuhaf, hatta çekinmeden söylemek gerekirse tırışka buldum. bu adamların yetenekleri ve listelere giren müzikleri düşünüldüğünde elimizde efsane müzikler olabilirdi. olamayacak.

hanna - 0 favorites -
ingiltere için herhangi bir alanda (sanat, bilim, insani yardımlar vb.) büyük yararlılık göstermiş ve krallığın şerefine şeref katmış olduğuna kanaat getirilmiş kadınlara verilen bir ünvandır. "sir" ünvanı ile birlikte her yıl ve yılda iki kez olmak üzere toplamda ortalama 2600 kişiye verilir. bu ünvanı hak etmiş olduğu düşünülen kişilerin listesi saray tarafından açıklanır ve yine sarayda düzenlenen özel bir törenle sahiplerine verilir.

dame ünvanını almak için bir yaş sınırı olmamakla birlikte çok genç kadınlara gitmesini beklemek oldukça abestir. yine de ellen macarthur 28 yaşında dame olarak bu ünvanı alan en genç kişi olarak kayıtlara girmiştir. gwen ffrangcon-davies ise 100 yaşında bu ünvanı alarak sarayın sizi mezardan hemen önce bile onurlandırabileceğini kanıtlamıştır.

dame olacağı açıklanan kişiler isterlerse ünvanı reddedebilirler (ki bu davranışın altında anarşist bir kişiliğe sahip olmanın yattığını düşünüyorum). örneğin vanessa redgrave 1999 yılında sarayı geri çevirmiş, doris lessing ise hem 1977 hem de 1993'te iki kez reddetmiştir.

yine "sir" ünvanında olduğu gibi, dame olmuş kişiler herhangi bir yasadışı veya yüz kızartıcı suça bulaştıklarında ünvanları geri alınır. bu yüzden de judi dench ünvan hakkında "sürekli çok uslu davranmanız gerekiyor. son derece sıkıcı bir şey bu" diyerek dalgasını geçmiştir.

dame - 1 favorites -
kendisi oğlak burcudur. ilişkilerinin hep sorunlu, hep sorunlu, ama hep sorunlu olmasının altında bu yatıyor mu merak ediyorum. ancak bundan daha çok merak ettiğim bir şey varsa, o da yazarların oğlak burçlarını adeta rendeden geçiren ve ortalama her 20-28 yılda bir doğum horoskoplarında güneşi karşısına alıp sahibini olgunlaştıracak en korkunç deneyimleri yaşatan satürn etkisini bu karakteri yaratırken dikkate alıp almadıkları. zira 4. sezondan itibaren 20. yaşına giren buffy'nin dizi bitene kadar geçirdiği (ve şimdi de çizgi roman olarak devam eden) birbirinden berbat olayları planlarken bir astrolog yardımı alındı mı bu dizide? alındıysa hiç şaşırmam, çünkü bu kadar sembolizm, okült ve mistik bilgi içeren bir dizide herhalde bu da eksik kalmamıştır.

buffy anne summers - 0 favorites -