geçen ay tiny desk konserine denk geldim, beklemediğim şekilde iyiydi konser. mainstream hiphop/r&b/rap'in birçok diğer genre gibi formulaic/kalıplaşmış ve sıkıcı olduğunu düşünüyorum. çok hitap etmiyor bana.

ama alligator bites never heal albümünü gerçekten beğendim. uzun zamandır yeni çıkan bir albümü baştan sona dinlememiştim. şimdi geriye dönük yaptığı işlere bakıyorum. arada hoşuma gidenler de olsa bu albüm ile daha farklı bir noktaya taşımış işini.

ne formaymış arkadaş...

bu forma almanya'da da tartışıldı ve şu ana kadar en çok ve hızlı satılan deplasman forması oldu.

rudi völler desteklemiş, uli hoeneß "çok da sikimde ne giydikleri, önemli olan nasıl oynadıkları" demiş, adam ise formayı daha yeni görmüş buradan ahkam kesiyor.

bu sosyal medyanın herkese fikrinin önemli olduğuna dair yarattığı illüzyon cidden ilginç.

balık çorbasının çok meraklısı değilim. çünkü balığın ziyan edildiğini düşünürüm. et fazla pişer, baharat basılır, vs. onun yerine başka bir önerim var ve kırlangıçla çok güzel oluyor.

- balığın filetosunu çıkarın, derisi üzerinde kalsın.

- kalanlardan balık suyu yapın:

kafa ve kemikleri büyük bir tencereye koyun. iç organlardan ciğeri de alabilirsiniz. sonra sebze ekleyin. ben havuç kullanmıyorum. onun yerine balık suyuna rezene ve tarhun güzel diyor. suyla doldurun, baharatlarınızı ekleyin. içine anason ya da birkaç yemek kaşığı rakı atın. çok atmayın tadı baskın sonuçta. pişirin. eğer isterseniz sebzeleri ve balık kemiğini öncesinde kavurabilirsiniz. ya da fırında kızartıp sonra suda pişirebilirseniz zamanınız bolsa.

- yaklaşık 1 saat pişirdikten sonra ya sadece suyunu süzün ya da kemikleri ayırıp kafada filan kalan etleri içine atıp, pürüzsüz hale gelene kadar güçlü bir blenderdan geçirin, sonra süzün.

şimdi elde bir balık suyu var, bir de kırlangıç filetosu...

- balık suyunu yeniden bir tencereye alın. içine beyaz şarap (opsiyonel) ekleyip ocakta çektirin. sos haline getirin ama ne kadar sulu olacağına son kararı siz verin. yani daha çorbagibi olmasını istiyorsanız, ona göre çektirin. ben biraz daha sos kıvamına getiriyorum. bu sırada içine tereyağ atın. kalınlaştırmak için una gerek yok. baharatlar yine sizin zevkinize göre ama çok fazla baharata gerek yok açıkçası. zaten aromatik bir su.

- kırlangıç filetosunu iyice kurulayın, yağladığınız tavada derisi üzerinde kızartın. fileto tavaya büyük gelirse ona uygun ikiye bölersiniz. deri iyice kızarana kadar pişirin. böylece balığın derili tarafı pişerken, üst tarafı tam pişmemiş olacak.

- filetoyu çukur bir tabağa alın, kızarmış deri kısmı üstte, tam pişmemiş etin olduğu yer altta kalacak şekilde. sonra tabağa sosu sıcak olarak koyun, böylece balığın az pişmiş tarafı da pişecek.

böylece hem balığın eti düzgün pişiyor, hem de balık çorbanız/suyunuz/sosunuz oluyor. aslında bu konsepti birçok balık için kullanabilirsiniz. ya çorba ya da sos olarak.

her şey gibi lüks. hele lokantada yemesi servet gerektiriyor. ve oralarda genelde becerebildiklerini söylemek mümkün değil. bu yüzden en azından evine alabilenler için tarif paylaşacağım.

kalkan ekseriyetle tavada kızartılıyor türkiye'de ya da tepside yapılıyor. aslında evde yapması da kolay ve kızartmasıyla kokusuyla uğraşılmasına gerek yok.

genelde kalkan 1 kilodan başlıyor, ortalama 1,5 kilo balık tezgahlarında, daha büyükleri de var tabii ki. vereceğim tarif 1,5 kiloluk kalkan için, iki kişi için normal şartlarda yeterli. yani balık daha büyükse pişirme süresi de ona göre ayarlanmalı.

öncelikle, hangi balığı yaparsanız yapın, iyice kurulayın. bu aslında et için de geçerli. hatta balığı/eti tuzlayıp bir süre buzdolabına atın. buzdolabı balığın/etin kurumasını kolaylaştırır. bu da su salmadan daha iyi kızarmalarına sağlar.

benim vereceğim tarif, fırında ızgara üzerinde pişirmek üzere. eğer ızgaralı tepsiniz varsa en temizi o. yoksa fırının ızgarasında yapıp onu temizlemek zor olabilir. o tarz bir ızgaralı tepsi düzgün olarak bir ikea'da biliyorum. illa başka yerlerde de vardır ama aramak gerekebilir.

- balığı kurulayıp tuzlayın

- iyice baharatlayın (tuz, karabiber ilk adımda yeterli. eğer balığın içine başka bir şey koyacaksanız, sizin tercihiniz, ne istiyorsanız koyun. normalde bilinenlerden farklı olarak tarhun ya da taze rezene güzel gidebilir)

- şarap sirkesi (yoksa hafif bir sirke, elma sirkesi mesela... koruk suyu da olabilir mantıken, denemedim hiç), zeytinyağı, limon suyu, tuz, karabiberli, sarımsaklı (opsiyonel) bir sos hazırlayın. yine burada tarhun, frenk kimyonu, kimyon, kırmızı biber vs. gibi baharatlar da ekleyebilirsiniz. sosun neden, fırında 1,5 kiloluk balık pişirirken, üzerini hep soslamak ve kurumasını engellemek. elinizin altında bunun için bir de fırça olsun. ayrıca asidik sos, balığın yağlı yapısını da dengeliyor. zeytinyağı da ısının eşit yayılmasına yardımcı.

- balığın altını üstünü sosla fırçalayın. ızgaranın üzerine koyun 180 derecede ısıttığınız fırına koyun. fırında fan ve üst kızartma açık olsun. fanı açmanın nedeni hava sirkülasyonu. böylece koca balığı ikide bir çevirmeye gerek yok. kızartma da balığın üstünü daha iyi kızartmak için. balığı ızgaraya en yakın yere koymanıza gerek yok.

- sonra balığın üstünü fırında 5 dakikada bir sosla fırçalayın. yaklaşık 20 dakikanın sonunda balık pişiyor.

aslında topu topu 3 adım var. sadece biraz arka planı anlatmak için anlatım uzun sürdü. anlattıklarımı hiçbir ekstra baharat kullanmadan yaparsanız bile güzel oluyor. balığın kendi zaten yeterince lezzetli.

işin kılcal damarları ve balığı başka türlü zenginleştirmek başka bir günün konusu.

grupların/müzisyenlerin değişimi önemli ama tehlikeli. çünkü "bozdular yea" ile "çok geliştiler" arasında bir gelgite neden olur.

ancak kimse kusura bakmasin korhan futacı büyük ev ablukada'ya kalite katmış. zaten konser kayıtlarında belli ediyordu dokunuşu. bu şarkıyı da özelleştirmiş. ister stüdyo kaydı olsun, ister youtube'a yüklenen son hali olsun...

alışkanlıklarınızı n'aparsınız bilemem ama değişim iyidir. hele becerilebiliyorsa... athena mesela buna iyi bir örnektir.

büyük ev ablukada son işleriyle gelişti. öncesinde abartıldığını düşündüğüm bir grupken son işleri nedeniyle "ulan haksızlık mı ediyordum" hissiyle eski şarkılarına yeniden göz atmamı sağladı bu işler.

tutucu olmayın. eskileri ariyorsanız onlar yapıldı zaten, gidin onları dinleyin.

iktidarın erişemediği ve anlamadığı kültürle akademiyi kurutmak için kullandığı kişi.

prof. olması bir şey ifade etmiyor. kendi sosyal çevresinde dahil olduğu kültür de başka olabilir. ama iktidarın yabancı gördüğü, içselleştiremediği şeyi çölleştirme aparatı.

iktidar değiştiğinde şu savunmayı yapacağına eminim: "ben onların eline geçmesin diye bu görevi aldım, başkası olsa daha kötü olurdu. yabancı değilim. amacım iktidarla uyumlu gözüküp üniversiteyi ve ekolü olabildiğince korumaktı."

buna inaniyor da olabilir ama ortadaki ihanetin bir açıklaması, meşruiyeti olamaz.

sahtekarlar.

ikea, ne yazık ki türkiye'de milletin hafta sonu eğlencesi. ben de o kalabalığa karışmama için son dönemde 3 kez internetten sipariş verdim.

3'ünde de seçilen mallar defoluydu.

malların taşınırken hasar gördüğüne de inanmıyorum. adamlar internetten yapılan alışverişlerde ellerinde kalan hasarlı malı kakalamaya çalışıyor.

normalde tersinin olması beklenir: müşteri sana güveniyorsa, senin daha çok dikkat etmen gerekir.

ama bilinçli olarak her seferinde bunu yapıyorlar.

bakanla barıştırmak için istediği iddia edilen 10 milyon doları kendisi için istediğini düşünmüyorsunuz değil mi? yani hepsini en azından. barışacak bakan her kimse, ne kadarını alacaktı acaba?

derin mehmet ile kankadır

israil'in yaptıklarına ümmetçi yaklaşım oradaki insani trajediyi gölgeliyor. türkiye'nin israil'le ilişkileri önemliydi. filistin'e de etkisi vardı. ayrıca akdeniz'de türkiye'nin çıkarları için de önemliydi. ancak ne zaman ki bu ilişkiler "ümmet" diye yok edildi. türkiye'nin bir önemi kalmadı. arap ülkelerinden ve islam teşkilatlarından da bir şey beklemek aynı yolun sonucu. açıkça söyleyelim: iktidar bu konuda her şeyi birbirine kattı. eline, yüzüne, gözüne bulaştırdı. hala daha bu olaya bu ümmetçi bakış, israil'in ekmeğine yağ sürüyor.

almanya ve abd işe antisemitism olarak bakıyor. neden bakmasınlar? sen de oradan yaklaşıyorsun konuya. e peki orada ölen çocuklar? evlerini kaybeden insanlar? senin iç siyasete malzeme ettiğin ümmetçilik için kurban edilmeye değer mi? senin için orası iç siyasette bir rant malzemesi, umrunda değil ne olduğu. solcular da filistin'e hep sahip çıktılar. hatta oraya gidenler de oldu. senin gövde gösterisi olarak yolladığın sonra da çark ettiğin mavi marmara gibi de olmadı o iş. riyakar ve iki yüzlüsünüz.