hayatın kısa olduğunu düşünmüyorum. hayat yeterince uzun. hayatın bu uzunluğu beni çıldırtıyor.
insanların deneyimleyeceklerinin bir sınırı var. en azından maddi olarak über zenginler hariç bu böyle diyelim.
tekrara düşen şeylerden kaçıncı tekrarda hala zevk alabileceksin ki.
ve çalışmak zorunda olan birisi, yılda belirli bir zaman dilimi tatili olan birisi, bu deneyimlerin çeşitliliğini ne kadar arttırabilir ki?
o yüzden hayatın bu anlamsız uzunluğu insanları çıldırtması gerekiyor.
en azından beni çıldırtıyor.
dert dolup taşsam, dört bir yanımı elem, keder kaplasa ağzımı açıp da anlatabileceğim kimse yok. bu mecaz da değil. zaten biliyordum ama bu başlığı görünce sahip olduğum ama saklanan bu duygu çok güçlü şekilde kendini hissettirdi.
üyelik satın almayı düşündüğüm uygulama.
bedava muadilleri var. ya da ücretli muadilleri var. kullananlar hangisini önerir acaba?
bir de direkt kendi fiyatından mı almak gerekiyor? yoksa kupon falan oluyor mu?
halk gayet de coşkulu kutluyor. her yer tıklım tıklım. sönük geçecek denilen durum halka yansımadı.
başka sistemler daha iyisini yapabilecek durumdaydı ama yapmadı.
ama halk üst düzey şekilde bu coşkuyu açığa çıkardı.
ne mutlu yüzüncü yılımıza.
tehlikeli oyunlar - oğuz atay
ölmek istiyorum. güzel kalmak için yapabileceğim tek hareket bu. 15
oysa, kitaplardan söz ederken sesin ne kadar farklıydı 15
olduğu yerde döndüğünü hissetti; rıhtıma çarpan bir gemi gibi bir iki kere sallandıktan sonra yerine oturdu, gözlerini açtı: karanlığı gördü. gözlerimi açtım mı? hayır, gerçek karanlık bu kadar karanlık olamaz. 21
belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. tahtalar gıcırdar. hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. sonra ne yaparım? uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. artık ne olacaksa olsun istiyorum. 23
hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte albayım. aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekar odasının dağınıklığına boğuldu. düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı. 24
ben daha dünyaya gelmemiştim. doğmuş olsaydım muhakkak gelirdim. 27
yoksa aslında hepimiz başkalarına daha iyi yerler açabilmek için katlanmış bir konumda bulunuyoruz. 45
bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim. 63
kişiliğini korumak için, bazen yaşamamak gerekiyor. 68
neden, sözleri değil de insanları itham etmeğe kalkışıyorsun hemen? 72
beklenen geç geliyor; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor. 73
huzurumuz var da denemez. vaktimiz bol olduğu için, bütün günümüzü huzursuzlukla dolduramıyoruz sadece. 74
gözleriniz çok ses çıkarıyor albayım 74
ilk gülümsemeyi o anda, ihtiyaç yüzünden icat ettiler. 78
kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum 82
iyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini neden hatırlatmıştı? 82
onu hayalimde kötü durumlara düşürerek intikam alırdım 83
sonra beni de dinlerler diye çok dinledim 86
fırsatlardan yararlanmak istemeyen insan, fırsatın dağıtıldığı sırada orada bulunmaz. kendisini yararlı bir emrin kalbine sunamaz. 88
insan bazı güçlüklerden, ancak onları unutmak suretiyle kurtulabiliyor albayım 89
karım düşündüğü için, ev işlerini de ben görüyordum albayım. çok düşünceli kadındı: durmadan düşünürdü 90
kötü hayelleri içeri bırakma. biz burada çok sıkışık bir durumdayız. 92
dünyaya alışmamış ve alışamayacak adımlarla yürüyorlardı 93
kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor. kelimeler, albayım, hangi anlama geliyor. 101
bir şey yapalım ki albayım, sonu gelmesin. 104
beni yaşatmadı aslında, benimle birlikte yaşamadığı için. 120
düşüncelerini sonuna kadar izleyememişti galiba ve kafasının dağınıklığına kızdığı için yataktan kalkmıştı. 121
demek ki, yolda durmak mümkün olmuyordu; böyle bir hürriyet yoktu. sadece sürüklenme, kalabalığın akışına kapılma hürriyeti vardı. 122
yetişmeğe çalışmanın telaşından oluyor bütün bunlar. 133
işi öylesine şakaya getiririm ki gerçeğin anlamı kalmaz. 135
gerçekten yaşamadığımı söylemiştim. (ukala!) acı bir yaşantıdan sonra insan, ancak bedenine eziyet ederek günlerini sürdürebiliyor. 139
bazı güçlüklerim vardı. konuşmakla geçeceğini sanıyordum. 140
insan görmekle bile bazı şeylerin ağırlığına dayanabilir, avunabilir, hayal kurmağa devam edebilir. sen anlamazsın tabii. anlamak için, insanın bazı eksik yönleri olmalı. 140
bana kötü bakmıştınız. okurken sayfalarımı buruşturmuştunuz. 143
biz onları kafamızdaki oyunlara uydurmağa çalışırken onlar -kafaları olmadığı için- bizi hayata uydurmağa çalışırlar. 150
bütün kusurlarıyla seviyorum onları. belki de bu kusurları yüzünden seviyorum. 151
kelimelerle düşünülmüyor. 153
gündüz, çevremizde dolaşan bir sıcaklık ve gece yatağımızda bir rahatlık ya da gündüz, çevremizde bir rahatlık ve gece yatağımızda dolaşan bir sıcaklık uğruna bütün hayellerimizden vazgeçmemiz gerekiyordu. 154
bir türlü sonuna gidemiyorduk rüyalarımızın. korkuyorduk. korkuyordum. hayellerinde bile korkar mı insan? hayellerinde bile kadınlar, insanı azarlar mı? hayallerine bile hükmedemez mi insan? böyle yerleri atlıyordum neyse; bazı ayrıntılara girmiyordum. oysa, ayrıntılara inilmezse sonuca nasıl ulaşılabilir? hiçbir yere ulaşamıyordum. başarısızlığın yarattığı öfke yüzünden hayallerimin düzeni bozuluyordu: pusuda bekleyen kötü hayaller, eziyet eden görüntüler birden saldırıyordu üstüme. yarım kalmış işkenceler, artık sıralarının geldiğini düşünerek ortaya çıkıyordu. 156
ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum. 158
oysa, birikmiş alacaklarım vardı bu dünyadan. çünkü kötü bir yaşantıydı. 158
bizim gibilerin hayatında güzellikler, kısa süren aydınlıklardır. 158
bir sonuca varmadan dağılan binlerce konuşmanın acısı çöktü içine. ölü doğduğu için, kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığını duydu. 160
kimseyi hatırlamadığına göre, sokaklar boştu herhalde. 161
uzun süre konuşmadıklarına göre, içlerinden bir şeyler geçiriyorlardı herhalde. 161
bütün oyun, zarların baskısı altında geçemezdi. 174
beklemesini bilenler herhalde bu dünyada bulunan (bulunması gereken) insanüstü bir kuvvetin gözünden kaçmazdı. kendilerine yazık edenler, zamanın her şeyi nasıl halledeceğini bilemeyenlerdi. 176
yeni bir kahramandı. yeni bir romanın yeni bir kahramanı. 181
artık kazanmak için bir sebep kalmadığından, kazanma arzusunun da söndüğünü söylerdi. 187
bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu: ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı. 189
güzelliği, fotoğraflardan pek anlaşılmıyordu. çok güzel insanlar da, çok çirkin insanlar gibi, fotoğraflardan anlaşılmazdı. 189
her işin bir sonrası olmasaydı ne iyi olurdu. 191-92
ne ağır kelimeler: kimse yerinden oynatamaz. 192
mürekkep de biraz solarsa, tam bir eski eser olacak: yazılmış, çizilmiş, düzeltilmiş, yaşanmış, ıstırap çekilmiş, satırların içinde nefes alınmış. hayatın eskittiği bir eser. 193
belki ikimiz de kendi başımıza birer dünya kurduk birlikte yaşarken. şimdi eski dünyama dönmüş bulunuyorum ve bunun eski bir dünya olduğunu, usandırıcı tekrarlarla dolu olduğunu ve ne yazık ki kendimin de bu can sıkıcı romanın bir parçası olduğumu, yeni yalnızlığımın içinde anladım. artık sanki yaşamıyorum, yaşayan birini seyrediyorum; daha önce bildiğim romanı okur gibiyim. 195
heyecan, insanın hevesini kaçırır ya bazen; işte öyle olmuştur. 196
ne var ki, bir arada geçirdikleri günler ve saatler, birlikte yaşanıldığı sanılan küçük heyecanlar yüzünden ertesi günü görme cesaretini veriyordu onlara. 196
bu sözlere inanmak ne kadar zordu. insan böyle olayları, külkedisi masalı gibi karşılıyordu. artık mucizeler çağında yaşamıyorduk. 200
toplum içinde bir yer alabilmek için, her zaman tam kadro ile bulunmak gerekiyordu: anne, baba, hatta kardeşler ve hatta minimum sayıda akrabalar. 204
bütün insanlarımız gibi, ben de hayatımda bir kere biraz değişik bir harekette bulunmuştum ve bütün insanlarımız gibi, artık ömrüm boyunca kendimi ve herkesi bıktırıncaya kadar bu hususiyetime yapışıp sürükleyecektim; bütün hayatım boyunca bu küçük istisnaya tutunmaya çalışacaktım. 209
mum alevinden kararmış pencere boşluğuna baktı sonra: "bütün dilekler gerçekleşiyor mu?" diye sordu, gözlerini kaldırmadan. dağılmış, erimiş, birbirine karışmış dilek mumlarını ve mumlara bağlı dilekleri yutuyordu sanki bu demirli pencere. siyahlı kadın, yanan mumların üzerine uzattı ellerini: "çok istiyorsan gerçekleşiyor. yalnız ve yalnız bunu istersen, bütün aklınla ve duygularınla tek bir dileğe yönelirsen oluyor ancak. neden istediğini düşünmezsen, dileğinin yaratacağı sarsıntıya dayanabileceksen isteğine kavuşuyorsun. yalnız; yaşayabileceğin her şeyi bir yana itmelisin: dişlerini ve yumruklarını sıkarak bütün şiddetinle sarılmalısın bu dileğe." 215
senin de bu aydınlık içinde küçük bir ışığın olsun. 215
insanlar, tam kötülüklerinden temizlendikleri ve ilerde kurulacak yumuşak dünyada yer almaya hak kazandıkları sırada ölüyorlardı. 217
ona bütün dünyanın nimetlerini, bütün insanlardan kaçırarak vermek zorundaydı. 231
güzel elbiseleri yalnız, güzel insanlar giymeliydi. 232
ruhun ihtirasları, artık geçmişin malıydı; onlar artık sadece seyredebilirdi. 233
yalnızlığınızı gün ışığına çıkarmalıyız. 235
hikmet -belki de kendisini beceriksiz ve başarısız bulduğu için- sevgi'yi herkese beğendirmek zorunda olduğunu sanıyordu. 237
bazı güzellikler herkesle paylaşılamazdı. 243
başkaları gibi yaşamasını bilmeyenler, başkalarını taklit etmeliydi. 248
yanımda sıcak bir varlık bulunca bencil oluyorum. 259
fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların arasında eziliyor. fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım. 259
artık işin yoluna gireceği konusundaki ümidini belirtti ve bu arada yarım paket gelincik içti. 265
bilge'ye kızdığım için insanlığı öldürdüm. 277
susup beklemesini bilenler kazanır. 282
her geçen gün yeni suçlar öğreniyor insan. okudukça, düşündükçe, yeni insanlar tanıdıkça sadece günahlarının arttığını hissediyor. 286
hayat, talimlere benzemiyor albayım. gerçek mermiler, insanı yaralıyor. 286
beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. 318
çok uzun konuşmalıyım biliyorsun, ben susunca gidersin biliyorum. 319
insan bir kadını severse ona her şeyi sorar ya, neyse. 324
cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun.
ama zihnimizdeki anlatım bu üstteki cümle ile sabit kalırsa bence yanlışın içindeyiz, polyanayız demektir.
keşke 100. yılı hak eden bir 100. yıl olsaydı.
mesela refah seviyemiz çok yüksek olsaydı.
mesela türkiye'nin okumuş gençleri yurt dışı hayali kurmasaydı da yurt dışındaki gençler türkiye hayali kursaydı.
mesela türkiye'de çalışan doktor da inşaat ustası da motokurye de iş çıkışı mutlu olsaydı.
mesela insanlar yolda yanlışlıkla çarpıştığında birbiri ile kavga etmek yerine, kusura bakma deyip gülüşüp olayı tatlıya bağlasaydı.
mesela insanlar hız sınırına uysaydı, çok hızlı gidip insanları öldürmeseydi, insanları öldürdüğünde hapiste cezasını çekeceğini bilseydi, 2 ay-2 yıl yatıp çıkarım ne de olsa diyemeseydi.
mesela denetim suçu olduğunda, vatandaşın tırnağına zarar geldiğinde, insanlar “evet bu benim suçum ben işimi yapamadım. benim yüzümden bu kişi/kişiler zarar gördü, istifa ediyorum.” diyip mahkeme de yargılansaydı.
.
.
.
keşke meselalarımızın bir çözümü olacağını bilip bir daha o meselayı görmeyeceğimizi bilseydik.
o yüzden sadece sembolik olarak bir kutlu olsun, bir bayrak asılsın, bir eğlence, bir istiklal marşı ve kapanış. (keşke böyle olmasaydı)
şu an için a1 seviyeyim. reader at work 1 üzerinden ilerliyorum. cümle içindeki grammer yapılarının bazılarını anlamıyorum. bu da beni zorluyor. birlikte çalışabileceğim kişiler varsa yeşillendirebilir.
raw i-ii, more to read i-ii setlerini yeni aldım. ingilizce yeterliliğim çok iyi sayılmaz. raw i için bazı cümlelerde zorlanıyorum. youtubeda iki tane çevirmen var. bu kitapları çeviren. benim için yeterli detaylı anlatım değil. ben küçük küçük ilerliyorum ama birlikte çeviri yapmak isteyen olursa benden daha bilgili, bir yeşil uzağınızdayım.
toplu taşımada öpüşenleri yarınlar yokmuşçasına savunanlar lobisi.
bir çiftin toplum içinde öpüşmesinden rahatsızlık duymuyorum. hatta inanmazsınız hiçbir şey duymuyorum. orada yapılan eylem benim için yok sanki.
ama arkadaş toplu taşımada bazen ikinci ayağını koyacak yer bulamayacak kadar kalabalık oluyor, yoğun oluyor. zaten milletle akraba olmamıza ramak kalmış. orada öpüşmeyiver be arkadaş. yani eksik kalsın. ineceğin durakta in çılgınlar gibi öpüş.