kemalist, bilimsever, dinci-sevmez, standart biriyim. özellikle cemaatçilere falan çok küfrediyorum (analı bacılı hem de). mesaj atmadan önce bunları göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum. teşekkürler.
her şey tamam anlıyorum da, anlamadığım tek şey, halil umut meler neden mavi forma giymiş? kendi takımının formasıyla çıksaymış ya?
film değil ama bence bir eser için üretilmiş en muhteşem soundtrack şudur:
https://youtu.be/in4pcoddma8matt uelmen imzası taşır. matt uelmen bu soundtrackinde her bir noktasına ayrı kafa yormuş, çalabildiği tüm enstrümanları kendisi çalarak harmanlamış, dlc'si ile birlikte 3 yılda ancak tamamlayabilmiş.
oyuna da
* aşinaysanız döndüre döndüre dinlerken bulabilirsiniz kendinizi.
60 dakika 10 kişi oynamış takıma karşı varlık gösteremedikleri maç için dönüp kendilerine bakacakları yerde torreira'ya saldırmayı, ofsayt rezilliğine imza atıp kendilerini ipten alan hakemi suçlamayı tercih eden bir kısım taraftarı var beşiktaşın.
hiç kızmıyorum. bilakis bu davranışta ısrarcı olmanızı temenni ederim. bakın abiniz fenerbahçe nasıl da başarılı oluyor bu taktikle.
aynen böyle devam.
amazon türkiye'de tutmadı diyen adamı ciddiye almak doğru değil. zira komik bir iddia.
ben onun için değil, durup durup arama fonksiyonunu gömenleri anlamadığımı söylemek için geldim. son 5 senedir çok anormal bir durum olmazsa pahalı bile olsa amazon'u tercih eden biri olarak, aradığım şeyi bulamadığım olmadı?
hayatın anlamını falan mı arıyorsunuz da bulamayıp gelip burada ağlıyorsunuz cidden anlamıyorum.
manyak mısınız olm?
mail.com'dan bile mail çekebilmesiyle gönlümde taht kurmuş gmail uygulaması.
(burada övdüğüm şey, mail.com'un normalde pop3 hizmeti için para talep etmesi ve gmailify'ın bunu bir nevi baypas etmesi)
bundan 10 sene sonra "yahu bu adam kimdi? sevmeyenler neden bu kadar nefret ediyor?" diye merak eden olursa şu videoyu izlesin:
https://www.youtube.com/watch?v=jre8gbqddgu
ali erbaş için çektiği levyeli video şurada:
https://www.youtube.com/watch?v=jre8gbqddguöyle temiz, öyle net, öyle sade ve öyle kibar yaslamış ki. tam hocanın klasına yakışır bir durum tespiti ve kişilik analiziydi.
ben izlerken içim soğudu, hocam sen çok yaşa.
i love you.
galatasarayımızı futbol tanrılarının koruduğu bir maç oldu.
- hafif spoiler içerir -
okumadan önce insanların "ay çok sıkıldım öldüm bittim" demesinden etkilenmedim desem yalan olur. ama daha başlar başlamaz klasik bir başkomser nevzat serisi kitabı değil de, bu sefer olası katilin gözünden ilerlediğimizi görünce epey şaşırdım.
özellikle müştak serhazin'in monologları, kendisiyle hesaplaşması, katil miyim değil miyim diyerek her seferinde okuyucuyu (beni) hem katil olduğuna hem de olmadığına ikna edebilmesi ---muhteşemdi. yahu insanlar bunu okurken nasıl sıkılabilmişler diye düşünüp dururken fetih gezisine denk geldik.
bu vesileyle buradan ahmet ümit'e seslenmek istiyorum; abi istanbul'un fethiyle ilgili kitap yazmak istiyorsan açıkça söyle ve otur istanbul'un fethiyle ilgili kitap yaz rica ediyorum.
ha bitti ha bitecek derken, neredeyse sonlara doğru insana hangi kitabı okuduğunu unutturacak seviyede ve detayda istanbul'un fethini anlatıyor. detaylar o kadar ince ki, kıdemsiz türk paşalar bitti bizans komutanlarına kadar isim isim sayıyor.
burada da söylemişler, az bile demişler bir de ben tekrar edeyim: abi istanbul'un fethiyle ilgili kitap okumak istesem oturur zilyon tane tarihçinin ayrı ayrı yazdığı trilyon tane kitabı okurum.
- ciddi spoiler içerir -
kitaptan notlar:
* yukarıda da söylediğim gibi monologlar muhteşemdi.
* yazar diyaloglarda güzel yol almış. önceki kitaplarda yer alan (örneğin nevzat-yekta-demir üçlemesinde gördüğümüz) yapay diyaloglar bu kitapta yok gibiydi.
* müştak serhazin üzerinden çok güzel bir disosiyatif kişilik bozukluğu örneği vermiş. kitap boyunca çok başarılı bir psikiyatrist olarak övdüğü kuzeni psikiyatrist şaziye sanırım müştak'ta -belki de onu çok sevdiğinden?- tanıyı doğru koyamamış ve yalnızca belleğindeki boşluklar yüzünden psikojenik füg demiş geçmiş.
* yazar bu çoklu kişilik bozukluğunu (veya en azından buna yakınsayan psikolojik ruh halini) öyle güzel yansıtmış ki, kimi zaman aynada, kimi zaman yolda yürürken yandaki dükkanın camekanında, kimi zaman yalnızca zihninde gördüğü genellikle ölmüş kişilerin sesli/görsel halüsinasyonlarıyla iki ayrı karakter olarak betimlemiş müştak serhazin'i. biri halim selim müştak, öbürü kitabın sonunda da anlayacağımız gibi yalnızca ama yalnızca müştak'ın kafasında yaşayan psikopat müştak.
* diğer kitaplarına kıyasla katili hiç çaktırmadan en sonlara kadar saklamayı daha büyük bir ustalıkla başarmış. ben sonlara doğru şaziye'den neredeyse emindim mesela. temizlikçi kız büyük ters köşe oldu.
* sonu için derli toplu bir bitiş diyebiliriz ama yine de bazı noktalar açıkta bırakılmış hissi yaratmadı değil. mesela tüm hikayeyi nevzat'a anlattığını biliyoruz, haliyle şantajcı adem'in nevzat tarafından "şantaj suçtur, soruşturma açılması için ilgili bürodaki arkadaşıma iletiyorum" denmesi güzel olurdu. veya müştak'ın kitabın başından beri çılgınlar gibi hayal dünyasında yaşaması, hafıza kayıpları ve kafasındaki sesler bir araya getirildiğinde psikolojik olarak çok iyi bir durumda olmadığı belli. bu durumun şaziye tarafından fark edilerek önlem alınmaya çalışılması veya buna dair bir emare gösterilmesi de çok güzel olurdu bence.
* edit: müştak nüzhet'in öldürüldüğü gün şaziye'yi neden arıyor, orası aydınlatılmamış (veya ben atladım?). bu da nazarlık olarak dursun.
- spoiler bitti -
genel not: 8/10
2 puanı fetihten kırdım.
ah debe. ulan debe. sayende ne paranoyalar okuyoruz, var ol debe.
al buyur bugünkü debe entry'si, beşiktaş hakkında. adam nasıl başardıysa galatasaray'ın şampiyonluğunu beşiktaş'ın gücüne bağlamış (kendime not: torbacısının numarası için mesaj at). allahım ifadelere gel:
"yıllardır beşiktaş'ın boyunu ilk 10 haftada kırıveriyorlar. çünkü galatasaray fenerbahçe ile bire bir kaldığında süreci çok iyi yöneterek şampiyon oluyor."
boynunu kırmak tabiri zannederim kulübün maskotuyla alakalı. beşiktaş'ın boynunu kıran da anladığım kadarıyla galatasaray. bunu nasıl başarıyoruz? ileride söylüyor: "...sarıların kırmızısı ilk 10 hafta beşiktaş'ı gözler. eğer kıpırdanırsa karıştırmak için medya aparatlarını da kullanarak herşeyi yapar." medya aparatlarıyla yapıyormuşuz. peki diyerek devam edelim.
"bu sene şampiyon falan olamayız zaten." yav dur, henüz boynunuzu kırmaya çalışmadık bile :( keşke kendini bu kadar hızlı yalanlamasaydın biraderim. daha 5. haftadan biz şampiyon olamayız diyorsun. neden? galatasaray'ın yüzünden mi? yoksa marşlarla getirdiğiniz teknik direktörünüzü teneke bağlayıp gönderdikten sonra, teneke bağlayıp gönderdiğiniz sergen'i geri getirdiğiniz için mi sence? veya kadro derinliğinizi ve çeşitliliğinizi galatasaray olarak biz mi belirliyoruz da 5. haftadan havlu atmanızın sebebi biz oluyoruz? manyak mısınız oğlum?
uzun değerlendirip cümle cümle gidecektim ama vazgeçtim. çünkü bejekelisi de febelisi de aynı kafa. almanlar bizi gısganıyor kafasıyla devam ediyorlar.
rakibin böylesi herkese nasip olmaz. galatasaray balı dedikleri şey bu, rakiplerimizin zeka seviyesi.