her sokakta çeteler, mafyalar, adına "rap" dedikleri, dünün komileri, garsonları, seyyar satıcıları bugün ultra lüks hayatlar yaşıyorken, gözleri dumandan bulutlu, ağızlarında ne dedikleri belli olmayan "şarkılar"...
fakat uyuşturucuyu aradıkları yerler...
dokunmayın bakalım daha ne kadar sürecek bu devran.
kaleci, kalesini terk eder ve tartışmalara katılırsa, itiraz ederse vs. kart görür diye bir kural var.
beşiktaş öyle düşük akıllar tarafından yönetiliyor ki, kaptanı bir kaleci.
bu kaptan "buz adam", pozisyonlardan 60 metre uzakta ve yıllardır takımdaki oyuncular üzerinde tek ağırlığı olmayan bir adam.
orkun uçaktan indiği gün kaptan yapılması gerekirken hala hem bu idarecilerle, hem bu ruhsuz takım arkadaşlarıyla, hem de hakemlerle uğraşıyor.
beşiktaş sosyal medyası acilen kaptanlık yangını yapmalıdır. bu takımda bir şeyler değişmesi isteniyorsa orkun kaptan olmalıdır. kimsenin sallamadığı ama çok önemli bir durumdur.
henüz böyle sosyal medya olayları yokken msn yıllarında "ne dinliyorum" özelliği ile göndermeler yapılır, çoğunda adı olurdu.
tribün kovaladığımız yıllarda deplasman otobüslerimizin yakıtı gibiydi şarkıları. herkesin nasıl bulunduğunu merak ettiği bestelere, pankartlara söz olurdu.
bu sene baya niyetlenmiştik, canlı kanlı dinleyelim diye fakat yarınlar çok geç olabiliyormuş. tıpkı pankartımız gibi; giden yıllarımda, yılların kaldı...
"unut diyordun ya unuttum işte" dedin, bu sabah haberini herkes birbirine verdi sensiz de takvimden düşecek günler ama hatıralarını hiçbiri unutamayacak.
uzun yollarda, uzun gecelerde bizlere ettiği eşlik unutulmayacak kraliçe güllü.
"gözlerimde senin gözlerin kaldı
ellerimde senin ellerin kaldı
giden yıllarımda yıllarım kaldı
seni düşündüm sabah olmadan"
büyük takımsın,
şampiyonluk için artık 1 puanın önemli olduğu son seneleri yaşamışsın,
rakip 10 kişi kalmış,
doldur boşalt için iki santraforu içeri atmışsın,
fakat takım defansı orta saha çizgisine çıkmış yan pas çeviriyor, bartuğ diye bir genç pas masturbasyonu yapıyor, symanzki diye ikinci lig topçusu ayağına top gelir diye korkusuna çizgi üstüne yatmış ve gelen her topu rakibe sallamış, birileri orta açar diye beklerken baktı kimse rol almıyor skrinjar top sürüp orta açmayı deniyor ve tek şut atmadan maç bitiyorsun...
cidden komikti.
kimisinin tuzu kuruluğundan, kimisinin cahilliğinden, kimisinin partizanlığından böyle uyanıkları vaktinde kulağını çekmeyip, yeri geldiğinde kafasını ezmek yerine "aslansın, kaplansın" çekenler sayesinde ilerleyen yıllarda "dokunulmaz" kimliklerini sırtına geçirdiklerinde meclis sıralarında bağırma, hakaret, yumruk dışında memlekete tek kaldırım taşı faydaları olmayanların arasına katılacaktır.
ya o ilk tiviti atmayacaksın,
ya tükürdüğünü yalayıp laf ebeliği yapmayacaksın.
burada türlü türlü yakıştıramalar yapanlar olmuş, hiçbir sınıfa girmeyen biri olarak diyorum; siz bu "siyasi" kimliklere yakışıyorsunuz ve bu tür vasıfsız yönetimlere layıksınız.
fakat ne bu vatan, ne bu millet bunu hiçbir zaman hak etmedi.
nasıl ki daha dün kılıçdaroğlu'nda gözünüz açılmadığı gibi, yıllar yıllar sonra bu tür isimlerin hatalarında vaktinde tepelerine çökmek yerine şımarttık diyeceksiniz. fakat siz pişmanlık duymaz, aksine yeni yeni isimlere aynı tavrı takınmaya devam edersiniz.
akı, karası hepsi aynı. hiçbir umut bırakmadınız.
imamoğlu'nun içeri alınması ardından hemen olarak adayını belirleyip, "sandık" ve "erken seçim" diye tepinecektin.
yok imamoğlu çıkınca adayımız, yok her akşam miting, yok temmuzda asgariye zam olmazsa fırtına tufan, yok emekliye zam olmazsa falan filan, yok yiğidim aslanım ile bu olacağı dünden belli anları beklemeyecektin.
bir rüzgar esti, arkanıza bu rüzgarı alıp insanları yanınıza çekecek yere masal okudunuz.
artık oturur pek yakında mutfak yayınlarını izlersiniz. ne iktidarı, ne muhalefeti tek vatan ve millet sevdalısı kalmamış.
#177303675 hiç şaşırtmadı. bu camianın layığı budur. fakat merak etmeyin her şey düzelecek ve sizler olmayacaksınız.
kurum idarecileri tarafından takip edildikleri endişesi ile sosyal medyada tweet paylaşamayanlar, başlık altında asmış kesmiş.
sosyal medyada düşüncelerini dile getirebilmek için birçoğunun yan hesabı var. yani bu kadar gülünç şeyler yazmaya gerek yok, ülke şu hale girermiş, bu halde çıkarmış...
yani kusura bakılmasın da höt deseler işemeye gidemez bir kısım. donlarınızı çeke çeke nasıl koşacağınızı şaşırırsınız masalarınıza.
seyyanen zamlar yapılırken, asgari ücretli ve emekli kan ağlarken, "ben asgari ile aynı mı alacağım" diye ortalığı yıkarken sorun yoktu.
kim kuyruğuna basılırsa o bağırıyor. fakat kuyruğuna basana kadar padişah çok yaşa.
shakhtar maçı öncesi, sosyal medyadaki yandaşlarına "sergen yalçın" haberleri yaptırdılar. "sonuç ne olursa olsun, cuma günü açıklanacak" şeklinde açıklamaları oldu.
goodfellas, sert ve adaletli bir açıklama yaparak camiada gündem oluşturdu. hem bu sosyal medya ayakçıları, hem medya, hem de "yönetim", tepkilerden korkarak ole'ye güvendiklerini, hoca arayışı olmadıklarını falan falan saçmaladılar.
shakhtar maçı öncesi basın toplantısında ole'nin yüz ifadelerinden vücut analizi yapmaya çalıştılar, çok bilmişler...
shakhtar maçı sonrası,
bu futbolcu grubundan bir bok olmayacağı belli. bunu en iyi bilen ve açıkça ifade eden sergen yalçın.
kulüp, bugün bir açıklama yaparak nuri şahin'i yalanladı. fakat ayakçılarına servis ettirdikleri sergen yalçın ismini yalanlamadı.
daha önce gedson için "masa başı yalanlar"ı da var gerçi...
şimdi hoca değişikliği neden olmadı.
goodfellas'ın ole'ye desteği gibi görünen, halbuki destekten çok yönetime gelmeden önce sarf edilen sözler ve daha henüz kamp sırasında "ole hocamızı birde iyi oyuncularla görelim" gibisinden konuşan beşiktaş başkanının arka kapılardan çevirdiği işlere, "ihtiyaçları biliyoruz" diye aylarca konuşup, aylarca vakti varken transferleri kampa yetiştiremeyen başkana bir tepki mesajıydı.
diğer husus ve resmiyeti olmasa bile tahmin etmesinin zor olmadığı,
sergen yalçın'a gidildi; fakat beşiktaş'ın önünde bir avrupa eleme maçı var. sergen yalçın, beşiktaş'ın başındayken ve kendisini "çaresiz" hissettiği sezonda takımı nasıl elettiği malum.
o dönem onu savunan ayakçılar, lige odaklanma vs. gibi saçmalamışlardı.
şimdi ne olacak,
beşiktaş'ın kuvvetle muhtemel elenmesi sonucu, "bakın müsade ettik ama yine olmadı, hatta hoca istifa etmek istedi" diyerekten ole'yi gönderip, sergen'i getirecekler.
bu takımı da sergen değil, ole elemiş olacak.
beklenen fırsat transferleri sergen yalçın'a sunulacak ve böylece beşiktaş'a gelmeyi reddettiği dönemdeki futbolculardan, yıldız transferlerle dolu beşiktaş'ı yönetmiş olacak.
homurdanmaların önüne geçmek için, yıldız isimler peşpeşe açıklanacak ve hoca konuşulmayacak.
beşiktaş'ın elediği takdirde ise, birkaç hafta içinde yine bu değişiklik yaşanmış olacak.
ne yazık ki, balık hafızalı taraftarımız bu sergen yalçın'ın tatil ayağına beşiktaş'ı oyaladığı, beşiktaş başkanını ayağına, tatil yaptığı yere çağırdığını, beşiktaş çağırsa koşarak gideceği ama beşiktaş'ın en ihtiyacı olduğu dönemde reddettiğini, bir daha çağırdığında tv yayınlarına çıkabiliyorken fakat ne hikmetse hocalık yapamadığı ve hayatı durma noktasını geldiği acılı dönemde yine reddettiği (tv yayınları devam tabi bu arada), arkadaşları ile otururken medyadaki isimlere kendi ismini servis ettirdiği dönemleri yine unutacaktır...
avrupada'ki rezillikler, ligdeki üst üste puan kayıplarından bahsetmedim bile.
her 100 dna'ndan 98'i şempanzeyle aynıyken; nedir bu kibir, nedir bu öfken?