bu videoyu az önce başlıktan bağımsız twitter'da gördüm ve kalbime öyle derin bir acı saplandı ki anlatmam imkansız. son birkaç hafta içinde defalarca çocuklara yapılan taciz ve şiddet içerikli bir kaç videoya tam uyumadan önce denk gelmiş ve gece uykularım kaçmıştı. dünyada tahammül edilmeyecek bi milyon pislik olduğunu bilsem de bunların etten kemikten minicik canlıların başına gelebildiğini bizzat görmek beni mahvediyor. o görüntüler günlerce beynimden gitmiyor…bu video sonrası artık dedim zamanı geldi geçiyor ve kapadım twitter'ı. o sırada öperek uyuttuğum bebeğim ağlayarak uyandı. sanki kalbimdeki derin acıyı hissediyor gibi geldi. uzun uzun öptüm minik ellerini ve yine sarıla koklaya sakinleştirdim onu. işkenceye maruz kalan videodaki o bebeği öpüyormuşum gibi hayal ederek…sanki onun yaşadığı eziyete bir nebze yardımı olacakmış gibi öptüm yavrumu. kucağımda yine uyuyup kalınca sessizce yatırdım yatağına ve dua ettim “allahım tüm meleklerini koru dünyanın kötülüklerinden ve zalimliklerinden. o bebeği iyi et, hatırlamasın yaşadıklarını, bir daha da ayağına taş değmesin”…başka ne yapabilirim bilmiyorum. bir çocuğu sevgiyle büyütmekten başka bu dünya için ne yapabilirim?
o videoyu kılı kıpırdamadan çeken vicdansız da, o masum evlada bunu yaşatan cani pislikte bu dünyada inşallah yaşarlar cehennemlerini.
3 yıl yaşadığım suadiye'de bir kere bile gerçekleşmeyen bu güzel olayı almanya'ya taşındıktan sonra yaşamış bulunuyorum.
komşudan, eşten dosttan gelen tabak ne olursa olsun güzeldir ya. düşünülmek, paylaşmanın güzelliği ve yalnız olmadığını hissetmek…
2 yaş çocukla yapacağımız yaz tatili için buradayız bir haftadır. türkiye fiyatlarının sapıtması ve yeni yerler keşfetme isteğimiz üzerine almanya'dan otobüs gibi saat başı kalkan ucuz uçuşların da etkisiyle kendimizi burada bulduk. iyi ki de gelmişiz. daha önce çok fazla yunanistan tatili yapmış biri olarak kesinlikle ulaşım, altyapı, tesis fazlası olarak üstün olduğunu düşünüyorum. yemekler ispanyol mutfağını sevenlere göre mükemmel ama bizi çok çok tatmin etmese de hiç üzmedi. en güzel kısmı ise çocuklu tatil için bir cennet olması. biz tüm gün bi otelde takılmaktan her ne kadar haz etmesek de çocuğun da keyif alacağı ve minimum yer değiştirerek maksimum dinleneceğimiz bir tatil olsun diye düşünerek 9 günü 3 farklı noktasına bölmüştük. önce 2 gün merkezde yakın bi köyde kalarak palma merkezini ve yakındaki köy ve koyları gezerek kendi gezi aşkımızı tatmin ederek başladık. hava durumu da deniz için çok uygun değildi, güzel denk geldi. bulutlu ve ara ara yağmurlu olan günleri böylece değerlendirdik. palma merkezi kesinlikle gezmeye keşfetmeye değer.
sonra paguera bölgesinde 4 gün kalarak adanın batısında kalan bölgeleri gezme şansı bulduk. buralar genelde küçük koylardan ve birkaç yüz metre uzunluğunda kum plajlardan oluşan minik yerleşim yerleri ve otel bölgeleriyle dolu. genelde yaşlı alman turistler ve aileler tercih ediyor. deniz ve plaj çocuklara uygun. bizimki otel havuzundan henüz pek anlamadığı için genelde denizde kumda takıldık. güzel olan bir şey şu ki avrupa da tüm plajlar neredeyse halka açık. işletmesiz harika plajlara gidip havlunuzu serip tüm gün ücret ödemeden takılmak şahane bişey. türkiye'de olsa ayakta s.kileceğimiz yerlerde bakkaldan iki bira alarak tüm gün takılabilmek işte tatil böyle olmalı dedirtiyor. yine de lüks keyif arayana şezlong ve şemsiye kiralamak da gayet uygun fiyata pek çok plajda mevcut bir alternatif.
gelelim tatilin son ve en sevdiğim kısmına. son 3 gün iyice dinlenip semirelim diye daha lüks denebilecek herşey dahil deniz kıyısı bir otele alcudia bölgesine geçtik. kilometrelerce uzanan kum plajı ve turkuaz deniziyle bu bölgeyi çoook sevdim. denizin girişi sığ ve deniz suyu sıcak olduğu için çocuklu ailelere gözü kapalı tavsiye ederim. direkt bu bölgede 4-5 gün kalıp dönebilirim bir sonraki tatilimde. çoğu yeri gezdiğim için sonraki ziyaretlerde en azından çocuk büyüyene kadar buralardayım. fazla ekşına gerek yok. isim yapmış güzel otellerin de pek çok şubesi burada.
onun dışında adada pek çok küçük yerleşim yeri, köy, müze, vs var gezmek isteyene ve vakti olana. yeme içme fiyatları almanya'da orta halli bir yer gibi, ne çok fazla ne çok az. hiç bi yerde kazıklanıyorum hissi yaşamadan, temiz denizlerin tadını çıkarmak isteyen herkes gelmeli. bir de şöyle üzücü bi detay; türkiye'de 5 gecesine 3000-3500 euro isteyen bir ton otel vardı. biz o paraya uçak, konaklama, dışarıda yeme içme, araba kiralama yani tüm masraflar dahil 9 gün tatil yapmış olacağız. kıyas sizin…
ulusal vize için olanı bu aralar feci durumdadır. defalarca iş sözleşmesi başlangıç tarihi güncelletir.
p. s. 18.08.2022 de blue card ulusal vize için yaptığımız (eşim+ben+yenidoğan bebemiz için) başvurunun 04.11.2022 de sonuçlandığını ve pasaportların idata'ya ulaştığını öğrendik. yarın kısmetse vizelere kavuşuyoruz. tüm başvuru sahiplerine bu ömür törpüsü süreçte sabırlar diliyorum.
hamile bir birey olarak içebileceğim içecekler kısıtlı olduğunda 29 mayıs 2022 istanbul sıcağında tercih ettiğim f/p olarak çok düşük ama yine de ferahlatan içecek. 1 dakikada bitti, eve gelince bardağın yarısındaki buza ve bir dilim lime parçasına bakıp üzerine gazoz ekleyip içmeye devam ettim. tadında hiç bi değişiklik olmadı. bildiğiniz sprite içine bir dilim lime veya limon, biraz nane ve bolca buz ile aynı etkiyi yaratmak mümkün .
istanbul gibi 20 milyonluk bir şehirin evsel atıksularının sadece yarısının ileri biyolojik arıtmadan geçebildiği, geri kalanın vahşi arıtma teknikleri (elekten geçirme gibi ilkel teknikler) sonrası marmara'ya salındığı düşünülünce, hindistan gerçekliğinde beni hiç şaşırtmayan bir olay. sadece biz istanbulda götümüzü bostancı sahilde açıp fıydırmıyoruz, evimizde yapıyoruz usul usul.
en azından modern bir kanalizasyon sistemi ve atıksuyun hesaplanmış belli mesafelerden denize deşarjı ile ayrışıyor olabiliriz ama müsilaj olayı patlak verdiğinde konuşulan bu konular 1 kaç ay içerisinde tamamen unutulmadı mı? aslında hepimiz dünyanın içine bir şekilde sıçıyoruz. kimisi göstererek, kimisi gizli gizli...
beni 21 haftalık hamileyken yakalayan covid-19 varyantı. 2 yıldır ofise belli oranda gitmeme rağmen başarıyla kaçmaktaydım ki, 3 doz biontechli olarak sonunda covide yakalandım. 3.doz aşımı 2 ay önce 13 haftalık hamileyken olmuştum. ancak anladığım kadarıyla hamileyken kanın ciddi bir kısmı rahmi ve dolayısıyla bebeği beslediği için bağışıklık biraz daha düşük olabiliyor. hem çok çabuk bulaşan hem de görece düşük bir bağışıklık döneminde yakalayan bu varyant, iyi bi silkeledi bünyemi.
yaşadığım süreci kısaca özetlemem gerekirse;
- ilk gün hafif boğaz acısı ile uyandım. öğlene doğru boğazım kımıl kımıl olmaya başladı. öksürük geliyorum diyordu. hamile olduğum için nane-limon harici bir şey uygulayamadım. bir de bitkisel bir pastil aldım.
- öğleden sonra belirginleşen boğaz ağrısına, halsizlik ve burun akıntısı eklendi. haftasonu soğuk geçtiği için üşüttüğüme %99 emindim.
- akşam ailemi ziyaret için geldiğim şehirden evime dönecekken yolda durumum daha da ağırlaşmaya başladı. normalde uzun yolda dönüşümlü arabayı kullanırız ama hiç halim yoktu, yol boyu arabayı eşim kullandı. yol üstünde bir hastanede covid testi oldum akşam.
- gece eve vardığımda artık titriyordum. halsizlik çok dayanılmaz olmuştu ve dizimde belimde şiddetli ağrılar vardı. duş alıp yattım. gece 2 de şiddetli vücut ağrılarıyla uyandım. bu arada telefonuma test sonucumun pozitif olduğuna dair mesaj gelmiş bulundu. hemen eşimle yatakları ayırdık ama o süreçte yanımda olduğu için ertesi gün akşama doğru onda da belirtiler başlayacaktı...
- gece kabus gibi geçti. ilaç alamadığım için sağdan sola dönerek ağrıları sonuna kadar çektim. başımdaki ağrı sabah daha da arttı, vücut ağrılarım ise hafifledi. gece boyu titremiştim ama ateşimi ölçemedim. sabah eşim doktorumun tavsiye ettiği coraspirin ve parol'ü almaya gitti. sabah hemen corasprin başladım. ateşim 36.9-37.2 civarlarında gidip geldi, sorun çıkarmadı çok şükür. ama bebeğe bir şey olacak paniği beni mahvetti. suçluluk duygusu ise had safhadaydı. yine de moralimi yüksek tutmalıyım diye düşünerek uyumaya çalıştım sürekli.
- hamilelikten dolayı multivitamin, d vitamini ve demir alıyordum. doktorumun tavsiyesiyle buna c vitaminini de ekledim. zaten başka da yapılacak bir şey yok hamileyken. 2. gün baş ağrım dayanılmaz olunca 1 tane parol içtim sadece. o çok iyi geldi. baş ağrım tekrar etmedi.
- 2.gün tüm gün yatakta halsiz, uyuyarak geçti. gece ise ilk geceye göre harikaydı. sadece 1 kere uyandım ve ağrım-ateşim olmadı.
- 3 gün boğaz ağrısı, hafif öksürük ve burun akıntısı ile uyandım. olay normal bir grip-faranjit görünümüne döndü. ilk günden sonra bu geçiş beni oldukça sevindirdi. özellikle bebeğe zarar verebilecek ısrarcı bir ateş yaşamamak, kusma ve iştah kaybı, tat-koku kaybı gibi şeylerin olmaması ümit verici. demek aşılar işe yarıyor diye düşünüyor insan. ya da bu varyantın doğası böyle bilemiyorum. 3. gün 3 çeşit yemeğimi yaparak makinalarca birikmiş çamaşırı yıkadım hatta. enerjim belirgin seviyede artmıştı.
- 4.gün boğaz ağrım da geçti. sadece çok nadiren öksürük ve geniz akıntısı.
genel olarak iyi beslenme, bol vitamin ve meyve tüketerek geçirdim diyebilirim. 3. günden sonra halsizlik de belirgin seviyede geçti. bebeğin tekmelerini ve minnak hareketlerini hissetmek ise en güzel ilaçtı bana. moralime çok iyi geldi. depresyon veya bunalım da yaşamadım bu sevinçle.
eşim ise yoğun baş ağrısı, eklem ağrıları ve ateş ile geçirdi 1 günü. sonrasında grip gibi bir burun akıntısı oldu sadece. o tabi daha etkili grip ilaçları içebildiği için fazla sürmedi şikayetleri. ikimiz de 4. gün itibariyle iyiyiz diyebiliriz.
umarım doğuma kadar tekrar yaşamam bu süreci. her ne kadar grip gibi denilse de yaşanılan ağrılar kesinlikle bunun sıradan bir grip olmadığını hissettiriyor. "belki yakalandık ve geçirdik haberimiz yok" derdim hep. meğer hiç yakalanmamışım. hakikaten insanın anlamaması mümkün değil. semptomsuz geçirenler de çok şanslı. bağışıklıklarının değerini bilsinler, genlerine iyi baksın ve yeni nesillere aktarsınlar.
herkes kolaylıkla atlatır umarım.
suadiye'ye şube açmasıyla beni bitirdi. orman meyveli mousse diyorum başka bir şey demiyorum.
ilk arabam olan 2005 model renault clio'yu 17.500 tl'e satın almam ve 2 bin tl bile etmeyen yeni mühendis maaşım ve minnak mavi arabamla o şehir senin, bu şehir benim gezmelerim.
bugün 2011 üstüne 10 koyduk. o zaman ki maaşı 10'la çarp.
alım gücünü ise 10'a böl. o derece...
hangi arkadaşıma tavsiye ettiysem müptelası oldukları klinik. yurt dışına yerleşen arkadaşım bile tatillerde kedisini genel muayene için halen şekerci'ye getiriyor. bazen aklına takılan bir şey olursa telefonla destek alıyor. anadolu yakasında yaşayanlar üşenmeyip gayrettepe'ye getiriyorlar kedi/köpeklerini. yukarıdaki kötü yorumlarla o kadar farklı ki tecrübelerimiz. acaba ben mi yanılıyorum desem de bunca çevremdeki insan da rüya görmüş olamaz. sanırım yukarıda yazan kötü yorumlar hayvan sahiplerinin yaşadıkları acı kayıpların sonrasındaki hezeyanla yazılmış olmalı. %50-90 arası ölüme sebebiyet verebilen gençlik hastalığını bile hekim hatasına bağlamak da ne bileyim...