pek beğenip üç sezonunu da ikişer kez izlediğim dizi. emeği geçenlere bol bol teşekkürler! prens karakteriyle ilk karşılaşmada burhan altıntop'tan izler olduğunu fark ettim, belki de bu yüzden bu kadar sıradışı ve antipatik ama bir o kadar da samimi buldum. bu konuya
giray altınok'un
kafa dergisi'ne verdiği ropörtajda yer verilmiş:
“doğru kurgulanmış, ayakları yere basan anti-kahraman karakterler türkiye'de öteden beri çok seviliyor. mesela benim için burhan altıntop (avrupa yakası'ndan) da bir anti-kahramandı. belki de türk dizi tarihinde en sevdiğim karakter. çünkü o da çıkarcı, içten pazarlıklı, kötücül yönleri olan ama sonunda başı belaya giren biriydi. yani karakter biraz kötülükten, kurnazlıktan besleniyor ama sonunda o kurnazlık eline ayağına dolaşıyor. ve biz böyle karakterleri seviyoruz. çünkü anti-kahraman dediğimiz kişi, ne olursa olsun bir noktada doğru olanı yapmak zorunda kalıyor. prens'te de aynı şey geçerli. evet, nefret edilecek bir sürü özelliği var ama işler ciddiye bindiğinde doğru kararı yine o veriyor. örneğin, haşaria için “kuzeye giderim, ölürsem ölürüm” diyebilen biri. “bırakalım ölsün, kendi kararını verdi” demiyor. o sorumluluğu alıyor. biz de karakterin umursamazlığını, zalimliğini, çocuksuluğunu, bencilliğini göstermekten çekinmiyoruz.
ama hikâyeyi öyle bir yere getiriyoruz ki, seyirci ister istemez “ee prens efendi, şimdi bir şey yapman gerekiyor. yapacak mısın?” noktasına geliyor. bu matematik oturduğunda hikâye de doğru akıyor ve bence seyirci bu yüzden prens'i seviyor.
bir de şu var: prens, bizim söyleyemediğimiz her şeyi söyleyebilen bir karakter. karşısında kim olursa olsun — kral, köle, halktan biri, babası, abisi — fark etmiyor.
bizim “keşke bunu söyleseydim” dediğimiz cümleleri o söylüyor. çünkü elli laf ediyor, o elliden biri mutlaka yerine oturuyor.”