diyetkolabussuzlimonsuzlutfen

Eylül 2004 - 486 Entry - 4 Follower - 0 Following
Last Entrys:
önce övgüler:

ben bu diziyi başladığından beri seyrederim.
seyretmeyenlere anlatırım.
mutlaka izleyin diye tavsiye ederim.
çünkü izlerken her seferinde, evet derim; işte bunu anlat, işte bunu söyle.
ve bunu yaparken, işte böyle gerçekçi ol, işte böyle estetik ol, işte böyle acımasız ol.
hala izlemeyenler varsa, dvd'leri satılıyor her yerde, lost yada heroes gibi çerez diziler yanında, adam gibi birşeyler izlemek isteyenler için tereddütsüz alınacak dizidir.

şimdi sebepler:
----------------

bu dizinin sırrı, değişmek üzerine olmasındadır.
ben uzun zamandır, çevremde değişen, değişmek için istekli olan birini bile göremedim.
ne yazık ki bizde, yedisinde neyse yetmişinde odur düşüncesi geçerlidir.
değişime pek inanılmaz. gerek de görülmez.
oysa, hayatımız ufak ya da büyük değişimler üzerine kuruludur.
sınavlarımız, ne kadar değişebileceğimiz üzerinedir.

işte bu dizi, değişimi, nasıl olduğunu, neler hissedildiğini, sonuçlarını, kısacası hayatı olduğu gibi anlatır.
ve bunu ders niyetine üniversitelerde okutulmasını gerektirecek kadar da ağır bir şekilde yapar.

şimdi tespitler:
----------------

diziye şöyle göz ucuyla bakan, iki estetik cerrah ve onların hayatlarını izleyeceğini düşünebilir.
ameliyat sahneleri, pornoya yaklaşan sevişme sahneleri, aklın sınırlarını zorlayan ilişkiler ağı yüzünden de negatif bir izlenime kapılabilir.

oysa, dizinin odağında, fiziksel değişimler baskın bir şekilde işlenmektedir.
insanlığın temel içgüdüsü, artık estetik cerrahi sayesinde, onu daha hızlı ve cesur değişimler yapmaya itmektedir.
belki, bir süre sonra, "herkes 15 dakikalığına meşhur olacak" sözü yerine "herkes estetik olacak" diyecek hale geleceğiz.
çünkü içimizdeki daha güzel, daha yakışıklı, daha çekici, daha seksi olmak isteği, sistemin temelini oluşturuyor.
kuaförler, güzellik salonları, spor salonları, berberler, ağdacılar, kozmetik mağazaları...
işte dizide, her bölümde, her biri kendine özel sebeplerle, estetik yaptırmaya gelen insanları tanıyoruz.
kimi, mükemmel görünmek için, kimi özgüvenini arttırmak için, kimi sadece normal olabilmek için, kimi ise daha farklı biri olabilmek için yatıyor ameliyat masasına.
ve dizi, değişimin ne kadar acılı ve kanlı olabileceğini gösteriyor.
tanrı bizi kanla yarattıysa, onun yarattığını değiştirmek de ancak böyle kanlı ve acılı olabilirdi dercesine cesur sahneler izlettiriliyor.
işte tam bu noktada, önceleri masummuş gibi görünen bu isteğin aslında ne kadar tehlikeli olabileceğinin de uyarısı yapılıyor.
birbirine benzeyen göğüsler, burunlar, elmacık kemikleri ...
ufak bir operasyonla başlayıp, belki her yeri değiştirmekle sonuçlanan bir memnuniyetsizliğin doğması ihtimali.
christian kimber'la tanışıp onunla seviştikten sonra, ayna karşısında, ona vücudunda değişmesi gereken yerleri rujla işaretler.
izleyenler bilir.
o sahnede, aynaya bakan kimber'ın yüzünü ve "ben güzellik kraliçesiydim" deyişini hatırlayın.
işte hayalkırıklığı odur.
bazen sırf bunun için, mükemmele ulaşmak ile ulaşamamanın hayal kırıklığını yaşamak arasındaki gidiş gelişleri izlemek için otururum televizyonun başına.

dizinin arka planında ise, iki doktorun hayatlarındaki değişim, ilişkileri, aşkları, seks hayatları ve değişmeye mahkum olan herşey anlatılır.
işte siz bekleyip yeni bölümü izleyene kadar, aslında sizin de hayatınız değişir.
dizinin başarısının ardında da bu yatar.
siz bir hafta içinde aslında işte ne kadar mutsuz olduğunuzun bir kez daha farkına varabilirsiniz.
ya da ailenizle sorunlarınızın aslında ne kadar büyük olduğunun.
aşk hayatınızda sorunlar arasında sıkışıp kalmış da olabilirsiniz.
işte, dizide de bundan farklı bir durum yoktur.
bu yüzden karakterleri o kadar kolay anlar, onlara o kadar kolay hak verirsiniz ki, dizi sizi şaşırtmaz.
hatta bazen, şimdi böyle yapacak bile dersiniz.
ama anlattıklarım, dizinin tadını kaçırmaz. aksine, onu daha gerçek, daha inandırıcı kılar.
bazen sırf bunun için, değişimin ne kadar yavaş ya da ne kadar hızlı olabileceğini izlemek için oturur, olup biteni kendi hayatımla karşılaştırırım.

dizinin çekimleri, müzik seçimi, oyuncu kadrosu da oldukça başarılıdır.
oyuncular, mimiklerini o kadar iyi kullanır ki, bir bakış, bir dokunuş, bir gözyaşı, boğazda düğümlenen sözler, hepsini bir şekilde size aktarabilirler.

sonuç olarak, değişim üzerine, 21. yy insanının gelgitleri üzerine nefis tespitlerle dolu, on numara bir dizidir nip tuck.
siz bakmayın, bunlar hep sevişiyor başka da birşey yok diyenlere.
onlar sevişseler bile değişmezler.

şimdi bölümler:
------------------

yeniden izledikçe, ekleyerek devam ettireceğim.

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
pilot bölüm üzerine
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

karakterleri tanıdığımız bu bölümde, temelde vurgulanan, hem sean hem de christian'in değişime kapalı olduğudur.
sean, mutsuzluğununun sebeplerini aşağı yukarı bilmesine rağmen çözüm bulmaktan uzak bir karakter çizer.
christian ise kurallarını kendi koyduğu oyunu oynayarak, mutluymuş gibi yapmayı tercih eden bir karakteri canlandırır.

bu bölümde, senarist, efsanevi diyaloglar yazmayı başarmıştır.

christian - julia'ya : herkesin söylediklerini dinleyecek birilerine ihtiyacı vardır.
aslında, sevdiğimiz insanın bizi dinlemesini isteriz. çoğumuz için bu yeterli olacaktır.
oysa iç seslerimizin gürültüsü, buna asla izin vermez.

sean - julia'ya : her insan az ya da çok fark yaratmak ister.
bencilliğimizin tek nedeni bu değil midir?
diğerlerine göre daha farklı sevilen, daha çok el üstünde tutulan, daha çok istenen olmak istemez miyiz?
oysa, diğer insanların hayatları için fark yaratmak kolaydır.
ama biz o farkı ep kendi hayatımızda yaratmak isteriz.

christian - julia'ya : ve onun verdiği yanıt seni tatmin etmedi değil mi?
bu replik, söyleniş tarzı ve zamanı ile bana kadınların, sorularına doğru cevabı değil istedikleri cevabı veren erkekleri sevdiklerini düşündürttü.

pilot bölümün olayı, sean'in mmutsuzluklarundan kaçamayarak, değişmek zorunda kalması üzerine kuruludur.
oysa bu değişim bir türlü gerçekleşmez.
çünkü dizide yaşanan olaylardan sonra sean'da değişim başlar.
ya da en azından başladığını düşündürür.
ama ne yazık ki bir hevesten öteye gitmez.
çünkü değişimler aniden olmaz.
değişimler için önce farkedilemez, belli belirsiz geçişlerler gerekir.
çünkü değişimlerin önünde her zaman büyük engeller vardır.
o engeller, muhtemelen en yakınınızda olanlardır.
yapmayı planladığınız her değişim, etrafınızdakilerin de değişmesine neden olur.
işte bu yüzden, değişim için önce kendinizi değil, diğerlerini hazırlamanız gerekir.
sean, kimseyi değiştirmeye çalışmadan, kendini değiştirmeye çalıştığından, yaşadıklarını onu bir sonuca götürmez.

nip/tuck - 1 favorites -
100 dolar bozdurduğunuzda, 130000 sum alırsınız. en büyük banknotları 1000 sum olduğu için, size kalınca bir deste verirler.
bu desteyi küçümsemeyin, zira restoranda çalışan bir garson, aylık 80000 sum civarında bir ücrete çalışır.

yeme - içme:
şehirdeki birkaç iyi restoran bulunur.
ancak servis, tüm orta asya ülkelerinde olduğu gibi yavaştır.
o yüzden, restorana çok acıkmadan varmanız ve siparişinizi vermeniz akıllıca olacaktır.
türk yemeklerini özlerseniz, broadway'de bulunan mir market'e gidebilirsiniz.
rus birası yaygın, ama miller ya da heineken de bulunabiliyor.
şarapların tadı fena değil. hem de şişesi sadece 6000 sum'a.

ulaşım:
caddeye çıkın, elinizi kaldırın. mutlaka bir araba duracaktır.
gitmek istediğiniz yeri söyleyip pazarlık yapın.
2000 - 3000 sum arasında bir fiyata, dilediğiniz her yere gidebilirsiniz.
metro ve tramvayı kullanmayın.
hem kontrol var, hem de güvenli değil.

dil:
biraz kasarak özbekçeyi anlayabilirsiniz.
konuşurken dikkatli olun, onlar isterlerse sizi anlayabilirler.

gece hayatı:
ucuz parfüm kokan rus kızların doldurduğu gece klüplerinde içip, dans edebilirsiniz.

gariplikler:
nirvana isimli müzik marketlerde, mp3 ve audio cd'lerini 5000 sum'a (yani yaklaşık 5 milyona) alabilirsiniz.
adamlarda mp3 yasal.
çay isterseniz, genelde şekerini de demliğin içine atıyorlar.

görüp yaşadıkça, taşkent'ten aktarmaya devam edeceğim.

taşkent - 2 favorites -
kendisini turk sansa da aslinda amerikali bi zencidir, asil adi da brenda. ama iyi ki bu turk aile buyutmus onu ki bizler kendisinin sesiyle tanisma serefine nail olabildik. vallahi allah hem ses vermis hem de nefis bi nefes. chi var elifte, sarki soylerken saclarindan yuzune geliyor ordan da kendi gozlerinin hizzasindan karsiya akiyor. begenerek dinliyoruz..

elif çağlar - 1 favorites -
başkalarının hayatı ve elveda lenin'i sevenler için yine almanya yapımı etkileyici bir film.

başrol oyuncusu nina hoss, berlin film festivalinde ödül almıştı.

kısaca; doğu almanyadan, batı almanya'ya kaçarken ardında kocasını bırakan bir kadının öyküsü.

15 ocak'ta istanbul goethe institut'te ücretsiz gösterilecek. sakın kaçırmayın.

yella - 0 favorites -

jazz stop - 0 favorites -

toygun sözen - 0 favorites -

çağrı sertel - 0 favorites -

mert önal - 0 favorites -

alp ersönmez - 0 favorites -

elif çağlar - 0 favorites -