doğrusunun "fiziksel olarak benzetilen millet ya da etnik köken" olması gereken başlık.
25 senedir yurtdışında (avusturya ve almanya'da) yaşıyorum. hayatım boyunca işim dolayısıyla 45 farklı ülkede bulundum. şu ana kadar benzetildiğim milletlerden hatırlayabildiklerim şöyle:
en çok japon: hem japonya'da hem de başka yerlerde japon'a benzetildim. ayrıca hokkaidolu bir japon tarafından ainu'ya benzetildiğim de oldu.
moğol, çinli, uygur, tatar, filipinli.
kübalı, meksikalı, brezilyalı, kolombiyalı, dominik cumhuriyetli.
yeni zelandalı (maori): berlin metrosunda karşımdaki bir alman amca tarafından.
amerikalı: spesifik olarak new yorklu ya da amerikan yerlisi.
italyan.
ispanyol: ispanyollar tarafından değil; kore'de koreliler tarafından ispanyol'a benzetildim. (ispanya'dayken kolombiyalı sanılıp ırkçı bir saldırıya uğradığım bile oldu.)
alman: tabii ki asla bir alman tarafından değil, yalnızca gurbetçiler tarafından. onların %99'u beni alman olarak algıladı.
gerçek köken: babam selanik göçmeni, annem uygur. fiziksel özelliklerim anneye, mizacım ise babaya çekmiş. dna'ma bakılsa, eminim 20 farklı etnik köken bulunur. türkiye'de genel olarak açık tenliyim, almanya'da ise karakafayım. yine türkiye'de "ideal" tüy yoğunluğuna sahipken, koreli bir erkeğe göre fazla kıllıyım.
herkes karışık, arkadaşlar. doğu-batı denen şey büyük bir yalan. bırakın artık şu ırk muhabbetlerini.
mesleğim dahilinde, severek çalışabileceğim ve belimi doğrultmamı sağlayacak bir iş.
mustafa sarigül´ü andıran, sünnetsiz ve beli dövmeli bir adamın videosu üzerinden öne sürülen iddialar. yersen...
şuursuzluktur, gereksizliktir, cahilliktir. türkiye'nin dünya üzerindeki itibarını zedelemekten ve zaten bize bilenmiş herkesin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe de yaramayan harekettir.
keşke biraz sakinleşebilsek ülke olarak. giriştiğimiz bir işi de biraz olsun iyi niyetle yapabilsek. çirkefliği, yırtıklığı maharet sanmayı bırakabilsek. sorunlarımıza biraz dışarıdan bakabilip dramatik duygu sellerini bırakıp mantıklı düşünmeye başlayabilsek... keşke...
almanya´daki netflix´te görüp seyretmeye başlayıp, yukarıda defalarca açıklanmıs nedenlerden dolayı 10 dakika sonra kapattığım, ertesi gün bir şans daha verip 16. dakikada riesling şaraba (okunuşu ilk i hafif uzatılarak rizling) "rayzling" diyen cahil şefi görünce tekrar kapattığım türk dizisi.
herkes kelimenin doğru okunuşunu bilmek zorunda değil tabii ki. ama madem ulaslararası bir yapimda oynuyorsun, keşke azıcık hazirlansaymışsın be rolüne arkadaşım.
bir ülkede iyi bilim kurgu sinemasinin var olabilmesi icin öncelikle o ülkede kuvvetli bilim kurgu edebiyatinin olmasi gerekir. bu da toplu tasimada kitap okuyan insanlarin assagilandigi bi toplumda olamaz.
seyretmeye üç dakika dayanabildiğim yayın.