kendimi bildim bileli o kavanozları hiç zorlanmadan açtım. nasıl ne zaman öğrendim ilk kez kaç yasinda bunu yaptım hatırlamıyorum bile. ama bildiğim bir şey var ki kadınlar kavanoz açacak adamlar bulun ya da hayatınızda biri varsa kavanoz açmasına musade edin algılarından fazlasıyla sıkıldım. bundan sıkılan kadın sayısı da bence fazla. kavanoz açmaya bir şey yok. asıl emek kavanozun kendisi. içindekiler bozulmadan muhafaza edilebilecek hale getirmek getirebilmek. hijyeni, sıcaklığı, malzemesi, iş gücü vs.
biriyle buluşmak, heyecan duymak, neler konuşuruz diye icten içe merak etmek, ne giysem, ne taksam, hangi parfümü sıksam, saçımı nasıl yapsam... hiç hevesim kalmamış benim flört işlerine. ya da duygularım kalmamış. sabah kalktim detayli bir temizlik sonrasi duş alıp tayt-gömlek kombini ile biriyle buluştum. dönüşte de pazara uğrayip alış veriş yaptım. evde rakı olsa, akşama verilmiş sözüm olmasa balık da alacaktım. tayt gömlek çamaşır suyu kokan ellerle date yaptım. sevgili bulmak zor ama hevessizlik de bir o kadar zor.
dönse de duyguları orselendiği için eski kıvama gelmesi zordur. heybenizde emek sabır ve zaman yoksa size vereceği sıcaklık ya az olur ya da hızlı olur.
mide dostudur. günlerdir gecmeyen mide agrima iyi gelmiş, vücut ısımı arttırmış evdeki bütün bitki çaylarının yerini alarak bu kış akşamları favori içeceğim olmayı simdiden başarmıştır. acı aromasından hoşlanmazken şimdi kaynattığım kök zencefili çiğneyerek yutuyorum.
herkes yazabileceğim şeyleri fazlasıyla yazmış, benzer şeyleri yazarak entry kalabalığı yapmak istemem. bu gün duyduğumda çok hoşuma giden ve zihnimin frene basması gerektiği zamanlarda kendime hatırlayacağım cümleyi buraya bırakıyorum müsaadenizle.
"birinin ne yaptığı değil senin bu konuda ne düşündüğün önemli, başkasının ahlakını kendi inanış biçimine göre yargilamak aslında onun değil senin ahlakın ile ilgili."
al bu cümleyi nereye koyarsan koy. hiç eğri durmuyor.
birinin sokak ortasında eteğini kısa bulup daha da kaldırarak had bildirmek bunu da ahlak adına yapiyor olmak! düşündükçe insanlığımdan utanmama sebep olan bir davranış.
şarkıda çocuğun rızası vardı, takim elbisemi giyer iyi hal indirimi alırım dese engellemeye takılır mıydı merak ediyorum. ülkenin ahlakı şarkıyla bozulmuyor sadece bozulan ahlakın gerekçesi olarak gosterilip gündem değiştiriliyor.
dışarıda yemek yeme kültürü 80 li 90 li yillarda pek yoktu. çocukluğumda ayda bir iki kere disarida ailecek yemek yerdik. o dönemin çocukları kurumsal hayatta orta gelir seviyesine ulaştığında biraz işler değişmişti ki bu gün orta sınıf eridi. tencere iktidar degistirmese de yasam şeklimizi degistirdi. bahsedilen tonda bir restorana gitmek ihtiyaclar hiyerarşisi piramidinde üst sıralarda kaldı. bunun da en büyük etkisi ekonomik koşulların kötüye giderken odak noktasinin istekten ihtiyaca yönelmesi.
muhtemelen benim de yaşadığım ve soranlara soğuk algınlığı dediğim durumdur. üşüme, halsizlik, burun akıntısı, kemik ağrısı peyder pey geldi. son tahlilde yarim saatte sesin rengi değişti. sicak corba bitki çayı ufak bir ilacla toparlamak umudum.
uyandım ben. bazi zamanlar eve gelip bir seyler yedikten sonra çöken ağırlıkla beraber uykuya dalıyorum. sonra gecenin bir vakti herkes bilmem kaçıncı rüyasındayken benim uyku hali bitiyor. bu gün de öyle bir gün. saat üç civari uyandım, sonrasında uyuyamadım.
beyaz bir zemine bir parça güneş sarısı, bir parça denizin turkuaz mavisini bir parça da çimen yeşili koyardim. şu üç rengin olduğu yerler huzur vermiyor mu zaten.