bizans

bal küpü (628)

Ocak 2002 - 4459 Entry - 602 Follower - 107 Following
bibliyofil, arşivci, yazar, saat editörü.

milliyet
oggusto
jaguar kitap
erguvan kalem
mekanik saat
fotoğraf günlüğü
instagram
Last Entrys:
mezarlıkların girişlerine dizeleri konması gereken şair:

"uzak, çok uzağız şimdi ışıktan
çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan
dönmeyen gemiler olduk açıktan
adımızı soran, arayan var mı?"

ahmet hamdi tanpınar - 199 favorites -
arvo part center'da kutlanan doğum gününde söylenen "mina olen juba suur" 1959'da doğmuş 1 dakikalık bir çocuk şarkısı. 90 yaşındaki arvo bey de dans ederek "ben artık büyüdüm" isimli bu şarkıya eşlik ediyor. maşallah diyelim.

şarkı, estonya radyo çocuk topluluğu'nun minikler grubu için, dönemin çocuk programları editörü kiira kahn'ın isteği üzerine arvo part tarafından yazılmış ve kendisinin hatırladığına göre, tamamen doğaçlama olarak bir prova öncesinde tesadüfen gördüğü bir şiirin dizelerinden bestelemiş.

eskiden belki de kayıt sistemlerinden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok daha yavaş söylenirken (1971) (günümüzde tempo biraz artmıştır (2015).

arvo part - 3 favorites -
istanbul'dan 8 bin kilometre uzaktaki bir adada güzel sohbet başlatmış ve bir saat arkadaşlığının doğmasına vesile olmuş, kanatlı kum saati figürüne hayran olduğum markadır.

longines - 1 favorites -
harika gitar çalan mary spender aynı zamanda gerçek bir saat meraklısı. casio'dan tudor'a kadar uzanan geniş bir yelpazede saat biriktirmiş. henüz bu alanda çok yeni olduğunu, öğrenmeye ve gelişmeye açık olduğunu söylüyor.

saatleri neden çok sevdiğini anlattığı drive me wild isimli bir youtube kanalı var, meraklısı mutlaka izlemeli.

mary spender - 0 favorites -
ne zaman ken parker okusam aklıma robert redford geliyor.

çok asil bir adamdı, huzur içinde uyusun.

kendisine çok sevdiği camus'den bir alıntıyla veda etmek isterim:

"kışın en karanlık anında bile içimde yenilmez bir yaz olduğunu öğrendim."

robert redford - 4 favorites -
"patates ve domates birbirlerine o kadar benzer ki aşılandıklarında her ikisini de üreten bir bitki ortaya çıkar. bahçıvanlık firması thompson & morgan tarafından geliştirilen ve 'tomtato' adı verilen bitki bu durumun bir örneğidir."

kaynak: patates neden domatessiz var olamazdı?

domates - 0 favorites -
geneva watch days (cenevre saat günleri), bağımsız saat ustalarından dev şirketlere kadar geniş bir yelpazede yeni saat modellerinin tanıtıldığı bir platform. bu yıl 4-7 eylül 2025 tarihleri arasında düzenlenen fuarda, rekor katılımla 66 markanın bir araya geldiği etkinlik, 2000'den bu yana yılın en önemli saatçilik buluşmalarından biri.

resmi adresi: https://gva-watch-days.com/

2025 cenevre saat günleri’nde en beğendiğimiz 10 saat

geneva watch days - 1 favorites -

cenevre saat günleri - 0 favorites -
üstgeçitler şehri.

hong kong - 0 favorites -
bu güzel şiire bir çeviri de benden gelsin:

kaybetme sanatı

kaybetmek bir sanattır, öğrenmesi kolay;
eşyanın tabiatında var, kaçıp gitmek ister onlar
olsun, kayıpları bir felaket sayılmaz o kadar.

her gün bir şeyini kaybet, kabullen telaşını,
kaybolan anahtarları, boşa harcanmış zamanı,
kaybetmek bir sanattır, öğrenmesi kolay.

sonra daha çok ve daha hızlı kaybetmeyi dene:
yerleri, isimleri, gitmeyi düşündüğün yerleri,
hepsi kaybolsun, hiçbiri bir felaket sayılmaz.

annemin saatini kaybettim. bak şimdi! evim de gitti,
ya da sondan bir öncekiydi, çok sevdiğim iki evden biri.
olsun, bunlar da bir felaket sayılmaz o kadar.

iki güzel şehir kaybettim. ve çok daha fazlasını
koca bir kıta ve iki nehir de uçup gitti elimden.
onları özlüyorum, yine de bunlar bir felaket sayılmaz.

—ama seni kaybetmek (şakacı sesini, sevdiğim duruşunu),
yalan değil gerçek apaçık ortada duruyor,
kaybetmek bir sanattır, öğrenmesi kolay,
işte bu neredeyse bir felaket sayılır.

elizabeth bishop

one art - 5 favorites -
aradan yıllar geçse de henüz türkçeye çevrilmemiş çok ilginç bir kitap ama ingilizce baskısı da çok ilginç çünkü özgün metnin iki katı uzunluğundaymış.

litro magazine isimli edebiyat dergisinde hannah weber imzalı bir makalede kitabın daisy rockwell tarafından yapılan ingilizce çevirisinin "okura yapılan hoş bir iyilik" olduğunu öne süren ve çeviri üzerine yeniden düşünmeme neden olan bazı değerlendirmeler var.
weber diyor ki:

"rockwell'in çevirisinin neredeyse hintçe orijinalin iki katı uzunlukta olduğunu belirtmekte fayda var. okuyucuya, daha fazla boş alan, okurken durmak ve düşünmek için alanlar sunan hoş bir iyilikte bulunmuş – ki bunlar olmasaydı, muhtemelen günlerce sürecek şekilde kitabın hipnotize edici ritminin içine çekilirdik. rockwell, the beacon'da yayınlanan bir röportajında, "çeviri bir yorumdur, bir kırılımdır, bir yeniden çalışmadır ve bu nedenle içinde hem eski olan bir şeyi barındırır, hem de yeni olan bir şeyi içerir,' diye belirtiyor. bence bunu içselleştirmekten çok şey kazanacağımızı düşünüyorum; tabii ki, bir çevirinin orijinale olan bağlılığının değerini tartışırken pek çok kelime israf ediliyor. rockwell'in yaklaşımı, daha çok, uyarlama uzmanı linda hutcheon'ın 'çeşitlemeli tekrar' fikriyle örtüşüyor; burada ortaya çıkan metin, 'ritüelin rahatlığı ile sürprizin keskinliğini bir araya getirir'. sadakat [orijinale bağlılık] söylemi, çoğunlukla farklı hikâye anlatma biçimleri arasında yapay bir hiyerarşi [orijinali kutsal çeviriyi ikincil gören bakış] yaratmaktan başka bir işe yaramaz. kitabın kendi içinde de bunun yankıları var; perspektif insanlardan kapı girişlerine, bir ağaçtaki karga topluluğuna kadar değişiyor – hepsi, bütünün ahenkli yapısına katkıda bulunan bir temanın üzerine yapılan çeşitlemeler ve hiçbir çeşitleme diğerinden daha gerçek değil."

daisy rockwell, "çeviri bir sanattır" diyor ve bu düşüncesini şöyle açıklıyor "çeviriyi, üstün ve ulaşılamaz bir orijinalin kusurlu bir temsili olarak görmek doğru değil. çevirileri özgün eserler olarak okuyun, çok daha mutlu olacaksınız. insanlar her zaman çeviride kaybolan şeylere takılıp kalırlar. bu bir klişe haline geldi. elbette, çeviride kaybolan şeyler var! ama bu kötü bir şey mi? hatta [kayıplar] iyi şeyler bile olmayabilirler. çeviride çok şey kazanılır."

işte bu noktada eskiden, çevirmene göre kitap/makale aramıyor kimse diye düşünürdüm ama yıllar içinde fikrim değişti. bazı çevirmenlerin türkçesi beni rahatsız ediyor mesela, daha iyi bir çevirisi var mı diye arıyordum. zamanla editörün ne kadar önemli olduğunu da anladım. ufak tefek çeviriler yapmaya başlayınca özgün metne sadakatle ilgili tavrım da değişti. kelime kelime çeviri yapıldığında ortaya çıkan şeyle özgün metin birbirine çok uzak olabiliyor. doğrusu çeviri insanın ufkunu genişleten bir şey. bu açıdan çok sevdiğim çevirmenler var, mesela günay çetao kızılırmak ve armağan ekici'nin yaptığı çevirileri olağanüstü buluyorum.

tomb of sand - 5 favorites -