dokuz eylül üniversitesi'nde tarih anabilim dalı öğretim görevlisi. kendisini sevdim, enerjisini de çok sevdim. ama dostum hadi kişisel gelişim, hayat kalitesini yükseltmek falan bunlara eyvallah da şu evrene mesaj bıdıbıdılarına hiç gelemiyorum.

2000 - 2003 yılları arasında nakil öğrenci olarak gittiğim okul. unutamadığım karakterler okul memuru sündüz hanım ve müdür yardımcısı hikmet hoca. bizim nesil bilir zaten bir okulda nöbetçi öğrenci olmak, çeşitli temizlik işleri ve öğretmenlerin bulaşıklarını yıkamak demekti. ali suavi'de nöbetçi olmak ise bu işlere ek olarak sündüz hanımın odasını temizlemek, 'bak buralar iyi silinmemiş' dediğinde tekrar tekrar silmek demekti. nefret ederdim ondan. benim gibi sessizleştirilmiş, bastırılmış, anasının babasının okula uğramadığı çocuklar üzerinden mi memuriyetini unutup zengin ev hanımı olma hayallerini süsleyecektin. tatminlik aracın korkak pısırık çocuklar mı olacaktı. öğretmenler de az değildi; normalde okulun bahçesinden dışarıya çıkmak yasaktı ama nöbetçi öğrenci her sabah gevrek almaya fırına gönderilirdi. 'çıtırlarından seç, sıcak olsun' demeyi de unutmuyor memurlarımız, emir kipiyle böyle.
6. sınıftayken bir gün, sınıftan üç arkadaş kendimizce bir oyun yazmıştık tenefüste, onu ezberleyip türkçe dersinde oynamayı planlıyorduk. fakat yazdığımız oyun iki sayfa kadar -bize göre- uzundu. ilk halini yazarken oldukça zaman kaybetmiştik, üç tenefüs harcamıştık. üç kişi olduğumuz için her nedense aynı kâğıttan ezber yapamayacağımızı düşündük ve fotokopiye ihtiyaç duyduk. elle yazarsak aynı güne yetişmez diye işte. okulda fotokopi olmadığından dışarıya çıkıp çektirip gelelim dedik. nasılsa nöbetçi olunca gevrek almaya çıkıyorsun, ders içi yapacağımız etkinlik için çıkmanın nesi yanlış olabilirdi ki. ayrıca kırtasiye fırından çok daha yakındı, okulun dibindeydi hemen. ama yanlışmış. fotokopiciden döner dönmez müdür yardımcısı hikmet'ten çok sert bir tokat yemenize ve dakikalarca bağırtı hönkürtü dinlemenize sebep oluyormuş. pis herif. biz oyun yazmaya çalışan sessiz güzel çocuklardık, senin yüzünden bir daha hiç bir işe girişecek cesareti bulamadık.

tecavüze karşı duruşun tek sebebinin namus olabileceğini iddia eden de kim. yahu tecavüz diyorsun tecavüz. o bahsettiğin 'bacağının arasına bir şey sokmak', parmağını burnuna sokmanla aynı şey değil. allah akıl fikir versin bu nedir ya. feminizm hiçbir zaman erkekle kadının fiziksel güç eşitliğini savunmamıştır, sosyal hak eşitliği talep etmekle fiziksel gücü birbirinden ayırmayı öğrenemediniz gitti. ha bak patron - işçi (dolayısıyla ezen - ezilen) çerçevesinde feminizm gayet de ezilenden yanadır ve maden işçilerinin hak savunusunu da yapar, feminizm şımarıklık değil, ezilenden yana olmaktır ve kesinlikle ataerkil bir sorunu ataerkil yöntemlerle çözmeyi amaçlamaz. feminist olduğunu iddia eden bir kişinin ( ya da grubun, topluluğun ya da neyse)saçma sapan yorumlarını buraya yazıp da bütün feminizme saldırıya kalkmanız yalnızca acizliktir. açıp bir emma goldman okumuşluğunuz yok, temellendiremiyorsunuz bile yazdıklarınızı, eleştirdiğiniz şeyin tanımını anlamamışsınız daha, desteksiz atıyorsunuz.

gündemde tutulmalı.

erkek egemen sistem erkeğe de zarar verir. meselenin özü budur. kadını baskıyla eve kapanmaya zorlayan, özgürleşmesine müsade etmeyen, çocuk yaşta tecavüzcüsüyle evlendiren, her gün erkekten yana şiddet görmesine göz yuman bu sistem, erkeğe de sürekli güçlü olması, mert olması, delikanlı adam olması, kadından daha uzun boylu olması, kadından daha çok para kazanması vb. görevler verir. bu görevler yerine getirilmezse erkeklikten men eder. kadına yönelik bekaret baskısı da vardır erkekler üzerinde; "g.t verirseniz" erkeklikten men edilirsiniz mesela. bu sisteme 'ezen - ezilen' ilişkisi çerçevesinde baktığımızda bir erkeğin erkeklikten men edilmesi sorunu (yani artık kadınlaştırılması) yine kadın hakları başlığında çözülebilir. onu kadın yerine koyup kadınlara yapılan şiddeti de aşağılamayı da hakettiğini düşünür ataerkil yapı. bu konuda gördüğüm en başarılı slogan; "kadınların kurtuluşu erkekleri de özgürleştirecektir."
bu arada konuya erkeklerin hakları için de ayrı bir başlık üzerinden yaklaşmaya çalışmak, amerika'da bir siyahiye " hadi gel şuna siyahların hakları demeyelim, beyazlar da ölüyor sonuçta" demeye benziyor. diyemezsin.
dayanamadım ekleme yapıyorum çünkü dikkatimden kaçmış, aynı suçu işleyen kadına oranla %63 oranında daha fazla ceza almak nerenin istatistiği yahu, tecavüzcüler ceza almıyor memlekette doğru düzgün, hatta evlendirilip ödüllendiriliyorlar resmen. kadın döven, namus cinayeti işleyen erkeklerin tatmin edici şekilde cezalandırılmamalarıyla kaç kez yıkıldık. kadın tecavüzcü vakaları olmadığından bu istatistiğe girememiş herhalde bu durum.
iki alttaki arkadaşa edit; ben bu yazımın neresinde herhangi bir şeyin bir anda yok olacağından bahsetmişim. okumadan laf yetiştirmek de çok moda buralarda. ben 'kadınların özgürleşmesi erkekleri de özgürleştirir' sloganı üzerinden bütüncül bir yazı yazdım ama sen okuma arap b.kunu çıkarıyorsun.

yukarı!

yazıp yazıp siliyorum. söylenecek söz yok. yukarı!

bugün artık pek çok üniversitede engelli kontenjanı mevcut. ( belki de hepsindedir bilmiyorum) fakat bu kontenjan için engel ne olursa olsun baraj geçme şartı aranıyor. zihinsel engelliler, öğrenme güçlüğü olanlar bile 150 puan almak zorunda benim bildiğim kadarıyla. eminim ki hiçbirimizin tahmin bile edemeyeceği zorluklar yaşamaktadır bu ikizler. fakat 150 puan alamayan birinin akademik alanda ilerleyebilmesi, ne bileyim sınavlarından geçer not alabilmesi çok uzak ihtimal, verim alınamayacak bir girişim gibi duruyor. tyt için tekrar hazırlanmalarına destek olunarak daha verimli sonuç alınabilirdi.

şükretmeye gittiler tanrıya, papaza ve krala
acılarımızın üstüne cenneti kuranlara!

(bkz: william blake)

o değil de şu ben fero'nun goril taklidine çok güldüm.