düşünmek, konuşmak hatta gözümü açıp kapatmak bile çok yorucu artık. var olmayı istemiyorum; huzura ermek, sonsuza kadar huzurlu olmak istiyorum.
hayatı sorgulamanın, geçmişini düşünmenin, günün bitmesinin verdiği hüzündür belki de. iyi ya da kötü bir şeylerin bitmesi her zaman hüzünlü değil midir? bir kitabın, bir filmin bitişi ya da yazın bitişiyle başlayan sonbahar da hüzünlüdür mesela... bitişler, gidişler, ayrılışlar, yolculuklar hep hüzünlüdür.
sürekli bir şeylerle meşgul olmak.
düşünmeye çok az hatta mümkünse hiç vakit ayırmamak.
sorgulamamak ve sadece her anın keyfini çıkarmak.
konusu "her şey kötü gitse de bir şeyler iyi gidiyor." olan, vidanjörün haftada bir uğradığı mahallelerde sıkça kullanılan bir kılavuzdur.
uykuya en hızlı ve rahat şekilde dalanlar mutlu, düşünmekten uyuyamayanlar ise mutsuz insanlardır.
sıkıldığımda insanlara ihtiyaç duyarım, sıkılmadığım zamanlarda ise insanlardan iğrenirim. bir şeylere kafa yorup düşünmekten nefret ederim. üretmekten nefret ederim. okuldan nefret ederim. matematikten nefret ederim. yorulmaktan da nefret ederim. bira içmeyi severim. uyumaktan zevk alırım. bira ile dolu bir küvetin içinde sonsuza kadar uyumak isterim.
bir gün insanlar mars'ta yaşayacak. ama oradaki hiçbir şey dünya'da yağmurlu bir güne uyandığın tek bir sabahtan daha heyecan verici olmayacak.
insan hayatı ortalama 80 yıl ya da yaklaşık 30.000 dünya günü. bu da demek oluyor ki insanlar doğuyor, biraz arkadaş ediniyor, biraz yemek yiyor, evleniyor ya da evlenmiyor, bir iki çocuk yapıyor ya da yapmıyor, birkaç bin kadeh şarap içiyor, olduğu kadar cinsel ilişkiye giriyor, bir yerlerinde bir yumru hissediyor, biraz pişmanlık duyuyor, onca zamanın nasıl geçtiğine hayret ediyor, başka türlü yaşamış olmaları gerektiğini düşünüyor, yine olsa yine aynı hayatı yaşayacaklarını anlıyor ve sonra da ölüyorlar. o büyük siyah hiçliğe karışıyorlar. uzamın dışına, zamanın dışına, sıfırın en sıfırına. ve hepsi bu kadar, her şey bundan ibaret. tamamı aynı vasat gezegenin içinde.