bireyin karmaşık, gergin, şaşırtmaçlı hatta hassas denebilecek bir dönemden geçtiği sıralarda üzerine ek olarak binen duygudur. türkiye’de yaşarken “özleyeceksin” deselerdi inanmazdım. işte böylesine beklenmedik bir şeydir.
beni üzerine düşündüren konu ise, türkiye’yi ve istanbul’u mu özlediğim yoksa bu ikisinin 2011-12’lerdeki halini ve o günleri mi özlediğim detayı. o günlerin gerek bireysel seviyede gerekse de sosyo-kültürel olarak asla geri gelemeyeceği gerçeğini fark edince hüzün ve korku kaplıyor insanın içini. depeche mode’un little 15 şarkısı çalmaya başlıyor.
sıkıntılı bir dönemden geçerken yapılabilecek bir eylemdir. hatta o kadar sıkıldım ki, 4 sene sonra entry giriyorum
insan hayatında şapkayı öne koyup düşündürten anlardan biridir ekşi’ye düşmek. ne işim var lan benim burada?
bir kişinin bilgi dağarcığını ölçmek adına önerdiğim ölçme sistemi.
hüloo
beginner
medium
advanced
şeklinde 4 gruba ayırarak sınıflandırma yapılabilir.
bugünkü eurogroup zirvesi sonrası ço büyük ihtimalle gerçekleşeceği söylenen gelişme. erken seçimde yavru mitsotakis'li yeni demokrasi, oylarını artırır ve syriza'ya yaklaşır. syriza yine koalisyonla çoğunluk yakalar.
yeni demokrasi aylardır bunu istiyordu. geçmişte kendi imzaladıkları uluslarüstü anlaşmaların doğurduğu çıkmazlar syriza'yı zorlarken, pişkin bir şekilde propaganda yapmaya devam ettiler.
bu sağcı kafası tüm dünyada aynı.
tarafsız gibi görünen bazı ana akım medyanın ınternet siteleri.
havuz medyasının zaten amacı belli ama bu gruptakiler virüs gibi işler, sessiz ve derinden yürür. o nedenle çok tehlikelidirler.
beşiktaş'ın galatasaray galibiyetinden sonra gözler fenerbahçe'de. basakşehir'de puan kaybederlerse beşiktaş'ın şampiyonluğu kesinleşecek gibi.
ancak bu şampiyonluk, yeni bir tartışma konusu çıkarıp, özellikle de seviyesiz futbol programlarında konuşulacak gibime geliyor: şenol güneş, beşiktaş'ta kazanacağı şampiyonlukla ligdeki ilk şampiyonluğunu mu elde edecek, yoksa 2011'de veya bazı kesimlerin inancına göre 1996'da da olmak üzere 2 çalınmış şampiyonluğu da mı var?
öyle ya da böyle, 2010-11 sezonunda ne olduğu, şikenin olup olmadığı, varsa ne kadar şike olduğu, cezalar vs gibi konularda hiçbir tatmin edici yol katetme gerçekleşmedi. hatta bu anlamsız, danışıklı dövüşlü çözümsüzlük süreci, fenerbahçe takım otobüsünün uçurumdan yuvarlanarak modern futbol tarihinin en büyük futbol facialarından birinin yaşanmasına neden olacaktı...
beşiktaş taraftarıyım ve futbolu eskisi gibi takip etmiyorum. ancak şike sürecinde beşiktaş'ın da davanın içinde olduğunu, hatta 2011 türkiye kupası'nı geri vereceğini söyleyip, hâlâ vermediğini biliyorum. bu nedenle "siz de şikeciniz höö" diye 0-6 yaş grubu mesajları atılmamasını rica edeceğim. n
yineliyorum, öyle veya böyle, şenol güneş'in kaçıncı şampiyonluğunu kazanacağı büyük bir soru işareti.
not: türk sporunun da türk siyasetinden bir farkı olmadığı görüşündeyim.
dünya üzerinde dinlemeye değer kalitede olan tüm şarkıların yüzde 90'ının hayata geçirildiği zaman dilimi. geri kalan yüzde 10 ise 1975 öncesi ve 1990 sonrasında yapılmıştır.
(bkz:
sinead o'connor nothing compares 2 u)
dinlemem, duydugum anda da tayyip'in korumalari gibi hhoooooooooo diye aniririm. ek olarak kulaklarimi da tikarim tabii.
bilenler bilir.
fatboy slimin push the tempo adli efsanevi bir sarkisi vardir. hatta bunu bilen ergen de degildir. sarkinin klibi ise kendisinden de efsanedir. sarki calmaya baslayinca herkes kendinden gecip el ve ayak kontrolunu kaybediyordu. sonrasinda ise kargasa patlak veriyordu. turkiye'de de ayni durum gecerli. 2002 oncesinde, ayni klipteki gibi, oyle veya boyle varligini surduren bir yapi vardi. sorunluydu ama tekleye tekleye de olsa gidiyordu. ancak ne zaman ki kasetcalara push the tempo kaseti kondu yani akepe iktidara geldi, olaylar
ayni klipteki gibi gelistinot: umarim rte'nin sonu da playe basarak her seyi baslatan uzun sacli elemanin sonu gibi olur.