alice in den stadten
Previous / Next (3) - Last Page (3)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

dünyanın en güzel filmi olabilir mi diye düşüncelere dalıyorum her izleyişimde. son sahnenin güzelliği ayrı, müzikler ayrı etkileyicilikte. gerçi win wenders amca ne çekse güzel oluyür.
0 favorites - -
1974 yapımı olan filmde eski sevgilisini, amerikaya iş seyahati için gitmiş olan kahramanımızın yüzüne söylediği;" kimliğini yitirince dünya olan bağlantını kaybedersin. bu yüzden hep kanıta ihtiyaç duyuyorsun. sanki bi şeyleri yaşıyormuş sun gibi. ve bu yüzden fotoğraf çekmeye devam ediyorsun. gördüklerini gerçekten kendin görüp, görmediğini kanıtlamak için." dediği kısım gayet vurucu, etkileyici, filmin ana temasını, etkileyici sözlerle ortaya koyuyor ve bu kelimelerle ifade ediyor. genel itibarıyla durağan bir film. izlerken sıkılanlar olabilir. amerika'da havalanında histerik olan kadın ve kızı ile tanışması ile macera başlıyor. eşiyle sürekli tartıştığını söyleyen histerik kadının kızını amerikaya fotoğraf çekimleri ve çektiği fotoğrafların hikayesini yazmak için gelen fotoğrafçımıza küçük kızını sözde kısa bir süre emanet ediyor. ve küçük kızın fotoğrafçımız ile almanyada büyükannesini aramaya başlıyor. daha sonra küçük kızın ailesini bulmasıyla film sonlanıyor.
0 favorites - -
wim wenders'in 1974 yapımı dram filmi. siyah beyaz filmler arasında en sevdiğim filmlerden bir tanesidir. film boyunca dönemin almanya'sı ve amerika'nın new york şehrinden muhteşem manzaralar var. özellikle otobüsün içindeki sahnelerde, bir yolculuk filmi olduğunun kanıtı olarak muhteşem silüetler geliyor insanın gözünün önüne.

yolculuk yapmayı ve fotoğraf çekmeyi seven her sinemaseverin kesinlikle izlemesi gereken, müzikleri ile de oldukça estetik olan, bütün ikili diyaloglarının içinin dolu dolu edebiyat ve psikoloji koktuğu muhteşem bir sinema eseri.

filmde o kadar sade ve derin diyaloglar var ki, izlerken yer yer sırıttım. tabii bunda fotoğraf çekmeyi seven biri olmamın da etkisi olabilir.

filmde çok hoşuma giden bir diyalog:

''-bu yüzden buraya geldin. böylece birisi seni ve gerçekte kendine anlattığın hikayelerini dinleyebilecekti.
-uzun vadede bu yeterli değil canım.
+doğru. fotoğraf çekmemin kanıtlamakla ilgisi var. fotoğrafın belirmesini beklerken, kendimi garip bir şekilde huzursuz hissediyorum.
+çektiğim fotoğrafı, gerçeğiyle karşılaştırmak için sabredemiyorum. ama karşılaştırmak bile beni sakinleştirmiyordu.
+fotoğraflar gerçeğinin yerini hiç tutmuyordu.
-burada kalamazsın.
+sanki kontrol ediliyormuşum gibi gitmeye devam ettim.
-sen gerçekten hayattan kopmuşsun. burada kalamazsın, anladın mı?
+sen ciddi misin?
-evet dostum. sana yardım edemem.
+ama seni rahatlatmak isterim.
+anlamıyorum.
-nasıl yaşandığını ben de anlamıyorum. kimse bana nasıl yaşanacağını öğretmedi.
-bu şehirde bir kavşağa geldiğinde,
-sanki...
-ormanda bir açıklığa gelmiş gibi olursun.''
7 favorites - -
gezici festival kapsamında ve mahmut fazıl coşkun seçkisi'nde izleme fırsatı bulduğum wim wenders imzali bir yol filmi. mahmut fazıl coşkun'un sunumunda olması sürpriz oldu bana, ne de güzel oldu.

yol filmlerini severim. manzaralar ruhuma iyi geliyor ama wim wenders çok iyi bir iş çıkarmamış mı? 1974 yılında üstelik.
konu, diyalog, işleyiş, oyunculuk, müzik... eleştiri yapacak yer bırakmamış bize.

sanki philip winter ve alice benim arkadaşımmış da, onları izlemişim gibi. bi yerden sonra ikisi de ben oldular zaten.

herkes bahsetmiş evet diyaloglar özenle hazırlanmış "yaşadığını kanıtlama çabası için fotoğraf çekmesi", "fotoğrafların hiçbir zaman gerçekte göründüğü gibi çıkmaması"...vb.
ama benim en çok sevdiğim diyalog, uçakta bulutların fotoğrafını çektikten sonra alice'in fotoğrafa bakıp "ne hoş fotoğraf, bomboş" demesi oldu.

herkes boşluğa ihtiyaç duyuyor demek ki, bulutlar bile, ve 1974'de bile...

ayrıca, trenden münih'te inmediklerine bahse girerim!
2 favorites - -
wenders'in izlenen ilk, yalın fakat o akıp giden şehirler ardında da söyleyeceklerini küçük harflerle söyleyen dokunaklı filmi.

31 yaşında, gerek birleşik devletler gerekse de kendi ülkesinde her şeye yabancı* bir adamın, hikâyesini ve dolayısıyla kendini var edebilmesi için alice'e duyduğu ihtiyaç, bu ihtiyacın kabullenilmesine kadar olan çelişkiler ve sâir bilinmedik duyulmadık hikâyeler değil. fakat wenders bir "yol hikâyesi"nden beklenmeyecek şekilde "gidilecek yer"i o kadar belirsiz ve aslında önemsiz kılıyor ki yolun kendisi ve o kutlu bir yere varamamışlık hissi filmi çok daha ayrıcalıklı bir yere taşıyor.

elbet alice üzerinden usulca parçalanmış aile de bir yandan akarken, wenders bir yandan da fotoğraf makinesi üzerinden gerçeklik algısına dair incelikli çıkarımlarda bulunuyor. fotoğrafı çekilen şey ile fotoğrafı kendi gözleriyle üst üste koysa da philip'in ağzından wenders "they never show what it is you saw" diyor. aynı şekilde philip'in televizyon'a öfkesinin ardında da insanın tanıklığının kaybına usulca da bir serzenişte bulunuyor.

nitekim, hiç bir yere varmak gibi bir gâyesi olmadığından ağır aksak giden, yavaşlayan, hiç acele etmeyen güzel bir varoluş filmi.
1 favorites - -
alice in the cities (1974)

8.3 / 10

öncesinde paris, texas ve the american friend'ini pek sevemediğim, ancak bu filmle buzları bir hayli erittiğim bir wim wenders filmi alice in the cities. samimi, doğal ve duygu sömürüsünden beslenmeden hüzünlendirmesiyle çok başarılı bir yol ve arkadaşlık filmi. zaten bir yetişkin ile bir çocuğun arkadaş olduğu filmleri genelde seviyorum, ama bu film bu türdeki en çok sevdiğim filmlerden biri oldu. varoluşsal sancılar çeken, hayattan tat almayan ve işi gereği kendini yollara vurmuş bir adamın hayatının hiç tanımadığı bir çocukla kesişmesiyle anlam bulmasını anlatan, çok hüzünlü ve damaklarda değişik tatlar bırakan bir film. bu arada filmin müziğine bayıldım, harika. müziğin biraz daha fazla kullanılmasını isterdim.

https://www.youtube.com/watch?v=27ccmctcmvo

oyunculuklar da oldukça başarılı. rüdiger vogler depresif fotoğrafçıyı iyi oynamış. yella rottlander çok şirine ve çok başarılı. fotoğrafın yaşanılan anın kanıtı olarak gösterilmesine, fotoğraf ve gerçeklik arasında sorgulamaya ve daha birçok sahneyle düşündürten ve hayatı sorgulatan önemli repliklere de sahip film ayrıca.

+bizimle birlikte bekler misiniz?
-elbette ama pek eğlenceli biri olduğum söylenemez.

dingin anlatısı, müziklerinin kalitesi, başarılı oyunculuklarıyla çok samimi ve doğal bir yol ve arkadaşlık filmi. ben çok beğendim. tavsiye ederim.
0 favorites - -
angelopoulos'un önermesi üzerine izlediğim fimdir. wenders'ın yol üçlemesi ilk ve kanımca en iyi filmi. boşlukta yüzen bir insan daha iyi anlatılamazdı. filmin siyah beyaz oluşu ve müziği de konuyu çok iyi destekliyor. benim de beyazperdede gördüğüm en şeker, en güzel çocuktu ayrıca yella rottländer.

--- spoiler ---
ana karakterin kendisine emanet edilen bir çocukla varolmaya başlaması ve onun için o kadar yol yapması o boşluğu biraz olsun ne de güzel doldurdu.
--- spoiler ---
0 favorites - -
wim wenders 'in izlediğim ikinci filmi. ilkini çok seneler önce, yönetmenini bilmeden izlemişim: city of angels. bu burada dursun.

film ne bir yerden alıyor ne de bir yere gidiyor gibi. zamanın bir yerini iki ucundan kesmiş ve arada kalan kısa bölümünü bize izletmişler hissi oluşuyor insanda. bir çeşit anton çehov hikayesi sanki.

--- bundan sonrası spoilerli yorum ---

filmin başında philip'in çektiği fotoğrafları izlerken, bir şeylere anlam yüklemeye çalıştığını ama yükleyemediği halde çektiği sıradan şeylerde bir şey aradığını düşündüm. sonradan gazetedeki diyalog bir çeşit sağlama gibi oldu benim için. gazetedeki diyalogla ilgili diğer düşüncem de şu ki; philip'in öylesine boşvermişliği dışarıdan tedavi edilemez görüldüğünden etrafı tarafından da boşverilmişlikle karşılanmış. bunu bir tek diyalogla da olsa anlamak mümkün.

philip akışa öyle kapılmış ki karşılaştığı kadının davetini düşünmüyor bile, kabul ediyor ve dahil oluyor. alice onunla gelecek olduğunda yine fazla üzerinde durmadığını ve duruma ayak uydurduğunu görüyoruz. fakat özellikle alice otellerden birinde yatakta ağlarken bu kararını sorgulamaya başladığı ve öfkelendiğini görüyoruz ilerde. yine de alice öyle masum ve bu işin günahsızı olduğundan kızın gönlünü çabucak alıyor her seferinde.

tuvaletteki sahne, bir yabancının bir çocuğa sabrı, şefkati ve anlayışını bize en iyi gösteren sahnelerden bu arada. ilerleyen sahnelerde öfke, yerini kabule ve hatta yavaş yavaş da sevgiye dönüştürmeye başlıyor. philip alice'i konserden dönüşte polis istasyonundan aldığında hemen ona konserle ilgili bir şeyleri hevesle anlatmasından da bunu anlıyoruz. başka bir filmdeki bir diyalog geliyor aklıma. insanların genel geçerliğinden bahsediyor adam, bir kadınla ilgili konuşurken. ama bu kadına alıştığını ve şimdi onsuz olmanın çok zor geldiğini söylüyor. işte film ilerledikçe philip'in sadece bir çocuğa değil, kendi başınayken anlamsız bulduğu ve alışık olduğu hayat düzeninin yerine yeni bir hayat düzenine de alışmaya başladığını görüyoruz. başta bir nesne veya bir çanta veya günübirlik yolculuktaki yan koltuk yolcusu gibi gördüğü çocukla gitgide artan bir bağın sonucu filmin sonunda kısacık bir diyalogda arkadaşlık görüyoruz.

çocuğun kısacık sohbetlerde öylesine söylediği yorumların adamda büyük yankısı olduğunu, en azından biz izleyicide olduğunu fark ediyoruz.

--- spoiler sonu ---

filme gerçekten bayıldım. filmin anlatısı bir yana dursun, şehir manzaraları, insan kesitleri, oteller, pencere önü manzaraları ve müzikler gerçekten çok güzeldi.
3 favorites - -
şiir gibi akıp giden sizi içine çeken oldukça güzel bir film. philip in içsel yolculuğu ve alice in nenesinin bulunması paralel bir şekilde ilerler. müzikleri ve manzaraları da filmi güzel yapan diğer etkenlerden.
0 favorites - -
tükenmişlik sendromu yaşayan 31 yaşında bir adamın küçük bir kız ile tesadüf eseri tanışması ve amerika'dan almanya'ya yolculuğunu konu alan drama tarzında yol filmi

1974 almanya imdb 7.9
0 favorites - -
Previous / Next (3) - Last Page (3)