son sahnesinde bir dublorun degil, bizzat tarik akanin atladigi film.

sinema sahnesinde mavi boncukun fragmanini duyabileceginiz film.

şu an starda oynuyor ve kendimi tutamayıp tekrar izleyeceğim tarık akan - gülşen bubikoğlu ikilisinin en güzel filmi. adile naşit'in ilginç tiplemesiyse çok eğlenceli...

en az 20 kere izlediğim, adile naşit'in oynadığı karakteri pek bi sevdiğim tarık akan ve gülşen bubikoğlunun başrollerini paylaştığı türk filmisi

bu film muhtemelen arak olan muziklerinin verdigi dramatizasyon ile kendini benzerlerinden basariyla ayirir.
benim aklimda kalan sahnesi tarik akanin,gulsen bubikoglu nun evinin oldugu sokaga,tam pencereye karsi seni seviyorum yazip,yazinin ortasinda mahzun mahzun oturdugu sahnedir.

birçok kişinin^** ah nerede vah nerede olarak yanlış bildiği türk filmidir.

muhteşem replikler içeren muhteşem bir filmdir..

örneğin; tarık akan çimenlerin içinde sereserpe yatan gülşen bubikoğlu'nu görünce, dayanamayıp öper. gülşen bubikoğlu^* önce tokat atar sonra da bağırmaya başlar:

- napıyosun sen, dağ başı mı burası?
- değil mi?

öyledir, sahiden de dağ başına gelmişlerdir zehra ve iş arkadaşları pikniğe.. ferit de araba için su bulmaya gelmiştir oraya. kızı görünce suyu da unutur, arabayı da, arabada onu bekleyen kızı da. aşık olur.

calistigi yeri bulur, onu takip ederek bindigi dolmusa biner..

- korkarim ayni mahallede oturuyoruz?
- korkacak birsey yok.. umarim!

dolmustan inerler, cocuk kizin pesini birakmaz..

- korkarim oturma odamiza kadar geleceksiniz?
- davet ederseniz neden olmasin?

bizi aşka inandıran filmlerdendir. hayatımda izlediğim en duygusal, en yumuşak, en etkileyici filmlerdendir. hem komiktir, hem duygusaldır. dört dörtlük de bir kadrosu vardır...^*******

habermas'ın uyarısıyla isminin "ah nerede vah nerede" değil de sadece ah nerede olduğunu öğrendiğim türk filmi.adile naşit'in kız kurusunu başarıyla icra ettiği bir filmdir aynı zamanda. yoğurtçuyla balkondan, hallaçla da evde kur yaptığı sahneler pek bir eğlencelidir. lakin adile naşit'in kendisini aştığı sahne, yıllarca bekleyip de yatağına bir adamı,hem de tarık akan gibi bir adamı attıktan hemen sonra tarık akan'ın eterin etkisi geçip de kendine gelip gitmek istemesinden sonra onu hiçbir yere bırakmamaya çalıştığı, kendisinin hemen hemen iki kat uzunluğundaki tarık akan'ı kucağına alıp bir süre tuttuğu sahnedir. ayrıca nikahtan kaçan tarık akan'ı o tıknaz vücuduyla koşturarak kovaladığı görüntü de hâlâ belleklerde yerini korur.

bu filmde çalan müziklere biraz daha dikkatli kulak verildiğinde beyoğlu'nda gezersin'in moog synthesizer ile çalınmış akıllara zarar bir elektronik düzenlemesi göze (ya da kulağa?) çarpar. işte bu söz konusu düzenleme metin alatlı isimli klavyeci abimizin sentetik oyun havaları isimli long play'inden alınmadır. filmdeki müzikler biraz daha dikkatli dinlendiğinde aslında bu nadide elektronik müzik albümünün film içerisinde daha da ciddi boyutlarda kullanıldığı anlaşılmakta, 90'lı yıllarda kalp krizinden ölen bu elektronik müzik duayeni üstadımız için bir dakikalık saygı duruşuna geçilmektedir.

fusun onal'in soyledigi, bir yesilcam filminin soundtracki olmasiyla unlu, cocukluk gunlerimin favori sarkisi..

tarık akan'ın gülşen bubikoğlu'nu piknikte uyurken çaktırmadan öptüğü sahnede arka planda francis lai'nin "par le sang des autres" parçası ılık ılık estirir. tarık abimiz kızın kapısında yatarken çalan parça ise adları bilinmeyen taş gibi şarkılar kategorisinde ilk sıralarda yer almayı hak edecek güzelliktedir.

uzun yıllar sonra gelen edit: bu en sonda bahsi geçen parça tabii ki yıllar içinde bulundu. sözü geçen sahnede fransız film müziği sihirbazı philippe sarde'nin martini dryadlı bestesi çalmaktadır.